Cevval bir muhabir olmak ve bir imkânsızı denemek isterdim… Köprüden aşağı atlamış bir zatın yere çakılmadan sadece birkaç saniye önce yanında olmak isterdim. Tek sorun cevabı meraklandırırdı beni… Pişman mısın?
Sorumun cevabını asla öğrenemeyeceğim. Belki bir mucize olur ve intihar eden kişi sağ kalırsa öğrenebilirsin diye düşünmeyin. Benim istediğim intihar eden kişinin “o an” neler hissettiği…
Belki cevabı kendi hayatımda bulabilirim. İntihar etmedim elbette ama hayattan bıkmış ve evrendeki bütün yükler sanki benim üstümdeymiş gibi hissettiğim günlerden birinde ağzımdaki bir lokma boğazıma takıldı. O andan itibaren yaşamak için savaş veriyordum. Oysa dünyadaki bütün yükler benim omzumdayken ben niye hayat için “kurtuluş savaşına” giriyordum ki. Peki, lokma boğazımdayken, dünya için düşündüklerimden pişman mıydım? Cevabı maalesef yine öğrenemeyeceğiz… Çünkü o anda hayat-memat meselem vardı. Pişmanlık umurumda bile değildi…
Yaşınız kaç olursa olsun yaşamak ister her insan. Dil belki ölmek istediğini söyler ama eceli hissettiği an da ondan kaçmak isteriz. Refleks haline gelmiştir bu durum. İnsanın en doğal içgüdüsüdür “yaşama isteği”... Murat Menteş’in “Ruhi Mücerret” isimli kitabındaki bir diyalog yüzümde tebessüm rüzgârları estirdi misal. Yüz beş yaşında ve yaşlılıktan şikâyet eden kahramanımız soruyor, “kim yüz yaşında olmak ister ki?” Karşısındaki kişinin cevabı hazır, “doksan dokuz yaşındaki kişi”…
2 Şubat 2013 tarihinde yayınlanan “Hayatımın Evreleri” başlıklı yazımdan bir paragrafı yinelemek istiyorum. “Kendime şu soruyu soruyorum, ölümsüzlük iksirini içer misin? Cevabım kesinlikle hayır. Bu dünyanın adaletsizliğinden, dertlerinden sıkıntısından kurtulmak isterim ve cenneti hayal ederim. Sorumu değiştirsem, yaşadığımız şu dakika ölmek ister misin dersem cevabım yine hayır olur. Arzuladığım şeyleri hayallerimi düşünürüm veya günahlarım yüzünden vereceğim hesaptan korkarım. Aynı soruları size sorsam cevaplarınız aynı olur büyük ihtimalle… İnancımıza göre sırat köprüsü kıldan ince kılıçtan keskindir ya bu iki soruya vereceğimiz cevap da o kadar ince ve keskindir işte… İki cevabımın hayır olması belki de ölmenin de kalmanın da aciz kula bağlı olduğundandır (Haşa) . İnce ve keskin cevabı Allah (c.c.) öyle bir verir ki, kul şaşar kalır… Onun istediği şeye hayır demek mümkün müdür?”
Son yolculuğuna uğurlanmak deyimi çok doğrudur. Ölüm her şeyin sonu değildir. Başka hayatımıza geçerken kullandığımız bir araçtır. Ölüm bir yolculuktur. Bizi uğurlayanların üzülmesi de geri gelmeyecek olmamızdır. Oysa bir gün buluşacağımız akıllara gelmez nedense… Bu hayat bir fragmandır ve ölümü tadan kişi filmin tamamını görür. En çok izlenecek film olmasına rağmen bütün insanlık ayrı ayrı görecektir bu eseri...
Bu yazıdan yaşamı sevelim mesajı çıkarmayalım. Biz ne şartlarda olursak olalım yaşımı zaten seviyoruz. Her sevgiliye olduğu gibi hayata da elveda diyeceğiz. Ama başka sevgili bulacağız. Bu dünyadan daha mı ferah yaşayacağız yoksa daha mı ıstıraplı orasını Allah (c.c.) bilir… Allah’a emanet olun…
e-mail : [email protected]