Sevgili okurlar,

Geçtiğimiz hafta sizlerle, Türkiye-Avrupa Birliği arasındaki tartışmalardan kaynaklanan yansımaları paylaştık..

Son olarak, gerek Türkiye ve gerekse Avrupa Birliği tarafından yapılan açıklamaların içinde ‘itidal’ vurgusu varsa da, özellikle Almanya ile tekrar sıcak gelişmelerin yaşanması işin tadını kaçırdı.

Basından da takip ettiğiniz gibi, Türk diplomatlarından birisinin Almanya’da, hava alanı çıkışında uygunsuz muameleye maruz kalması, Türkiye’nin hemen tepkisine neden oldu..

Türkiye elbette tepki vermeli.. Ama böyle en tepeden, bu sıradan bir polisiye olaya tepki verilmesi uluslararası ilişkileri zaafa uğratabilir, içinden çıkmaz hale getirebilir..

Yine gazetelere yansıyan haberlerden öğreniyoruz ki, Türkiye hemen karşı tepkisini sınır noktalarında göstermiş!

Bunları hoş karşılamak mümkün değildir?

Neden mi?

Bu hem uluslararası ilişkiler, hem komşuluk ve dostluk ilişkileri bakımından derin yaralar açabilir..

Hele de işi iye incelemeden, öğrenmeden, etüt etmeden, ulu orta açıklamalar yapmak neyin nesi?

Almanya’da sınırda bir sorguya matuf olmuş, şahsiyetimiz, uçuş için gerekli evraklarını kaybetmiş.. Anlaşılıyor ki, bir tek yönlü seyahat için yetkili büyükelçilikten belge almış.. Uçuş sırasında bu belge ibraz ediliyor.. Güvenlik birimleri bu belgeden hareketle bir soruşturma başlatıyor.. Durum anlaşılınca ise gerekli uçuş izni veriliyor.. Daha öncede bu tür olaylar yaşandı.. Hatta Brüksel’de bakan bile bekletildi..

Burada bilinmesi gereken şudur:

Kanunlar karşısında herkes eşittir.. Arama, soruşturma bu yönde yapılıyor. Bir ayrıcalık söz konusu değildir..

Böyle bile olsa, Türkiye’nin bu hoş olmayan olay karşısında, daha nazik, daha yanıltıcı, misafirperverliğini göstermesi gerekir.. Türkiye’ye yakışan budur..

Bakanız, hemen akabinde yine Almanya’da bir grup Türk sporcunun, yine hava alanında bekletildiği haberi basına yansıtıldı..

Anlaşıldı ki, sporcular, hava alanı girişinde ‘ iltica’ talebinde bulunmuşlar..

Hemen, ön yargılı hareket etmek, düşünmek neyin nesi?

Bakınız ben üstelik devlet daveti ile gittiğim Azerbaycan’da, yani Bakü’de 6 saat hava alanında arkadaşlarım ile bekletildim..

Üstelik bu bekletilme, Can Azerbaycan’da gerçekleştirildi..

Ne sitem ettik, ne öründük!

Belli ki, Azerbaycan’da bu iş için görevlendirilenlerin daha öğreneceği şeyler var..

Öyle kesip atmakla, işler yürümüyor!

***

Sevgili okurlar,

15 Temmuz Darbe Kalkışması ile ilgili olarak Sabah Yazarlar Kulübü’nden bir ekip önce Newyork, sonra Londra ve oradan da Brüksel’e gelerek, bir panel etrafında bilgilendirmelerde bulundu.

İyi niyet çerçevesinde düzenlenmiş ve bilgilendirme odaklı bu girişimi elbette yürükten destekledim.

Daha önce de,  Brüksel’e bu manada gelip gidenler oldu.. Koca, koca siyasi adamlar Brüksel’e gelip, resim çektirip, yemeklerini yedikten sonra dönmüşlerdi..

Yani Türkiye’nin paraları hovardaca harcanıyordu! Kim görev vermiş kim görevlendirmiş bir türlü anlamıyorum..

Ama bir kaynak bulan, hay de yurt dışına!

Bir iki görüşme, resim çektirmeler, yemeler içmeler…

Bu işin adı da ‘lobicilik’ oluyor!

Büyük bir kandırmaca tabii!

Türkiye, bu dalkavukluk ile Avrupa’ya kendini anlatamaz! Eğer bu konuda bir istek var ise, o zaman Türkiye gereğini yapmak zorundadır.. Yani, Avrupa’da ikamet eden 5 Milyonu aşkın Türk vatandaşını daha iyi organize etmelidir..

Yıllardır bunu yapmadık, yapamadık!

Burada müthiş bir gücümüz var, zamanı kem-güm ile geçiştirip tüketiyoruz..

Ah be kardeşim, sen İstanbul’dan, Ankara’dan, İzmir’den buraya çıkıp gelene kadar, yol bilen, yordam bilen, dil bilen, muhatabı bilen vatandaşlarını neden harekete geçirmezsin?

Ankara’dan, İstanbul’dan, İzmir’den, Avrupa’daki hedefler ne kadar vurulur?

Neden siyasi olarak hareket ediliyor?..

Neden belli bir siyasi kadroya görev veriliyor?

Neden, ahbap-çavuş ilişkisi ile bu işler görülüyor?

Neyi, kimden kaçırıyoruz?

İşte Sabah Yazarlar Grubu’da geldi..

Konuşular, anlattılar ve gittiler..

Kardeşim, siyaset ağzı ile konuştuğunuzda sizi kim ciddiye alır?

Türkiye’nin bütününü kucaklayan anlayış ile hareket etmediğimizde işimiz inanın zor..

‘Böyle olunacak’ ta diretilirse, inanın işimiz daha zor!..

‘E bizi anlıyorlar ama, anlamak istemiyorlar’ diyerek işin içinden çıkılmaya kalkılırsa, korkarım bu yeme, içme gezilerinin sonu gelmez!..

Sonuç olarak şunu belirtelim ki,’ Türkiye’nin aklı öne alan, duygusallıkları öteleyen siyasi anlayışlara’ ihtiyacı var!.. Bunu yaptığımız, başardığımız zaman göreceksiniz, çok şeyde kendiliğinden değişecektir..

Bu politikalar, aynı zamanda Avrupa’da yaşayan Türkleri birleştireceği gibi, Türkiye’nin de tanıtımında ve kalkınmasında da büyük adımların atılmasına vesile olacaktır.