Adapazarı’nın Dallası’nı Bilir misiniz?
Dört Ozanlar var demiştik Adapazarı’nda; ilki ‘eski Ozanlar’dı, bir tür ‘Kaleiçi’, ikincisi ‘İpkoparan’dı. Ya üçüncüsü neresidir? Söyleyelim hemen: Dallas.
Kimin en zaman neden Dallas dediğini doğrusu tam olarak bilemeyeceğim. Ama tahmin ve duyumlarım örtüşüyor; Yetmişlerin sonlarında, Seksenlerin başlarında TRT’nin en popüler dizilerinden birisi ABD yapımı Dallas dizisiydi. Bayan Eli Yuving’in, iki oğlu Ceyar (JR) ve Baby, gelinleri Suelın ve Pem (Pamela) ve torunu Lusi (Lucy) ile birlikte büyük çiftliklerinde yaşarken başından geçen ilginç olayları anlatan bir diziydi. Daha doğrusu –pek anlaşılmasa da- vahşi kapitalizme bir eleştiriydi aslında. Biri kazanmak, daha çok kazanmak, şehrinin petrol dünyasının en büyüğü olmak, rakiplerini ezmek için her ama her yolu mubah gören bir işadamı (Jear Yuing), ona sık sık karşı çıkan daha adil ve ahlaklı, daha insancıl ve mert bir kardeş işadamı (Boby Yuing). Bunlar petrol kuyuları büyük çiftlikleri var. Falan filan…
Seksenlerin Kooperatif Furyası
Yetmişlerin, en çok da Seksenlerin başlarında Ozanlar da büyük bir genişlemeye sahne oluyordu. Bahçıvan denilen Akademi (benim de dört yıl okuduğum, 1982’den itibaren mühendislik fakültesi) karşısındaki geniş arazi (sanıyorum en az kırk dönüm) kutu kadar dublekslere dönüşüyordu. Az ileride solda kooperatifler marifetiyle dev apartman inşaatları yükseliyordu; İmar blokları vs. adlarıyla. Başbakan Turgut Özal inşaat sektörünü dominant/etkin sektör seçmiş, kalkınmayı canlanmayı orada görüyor, enflasyonun yüzde elli-altmışlarda olduğu o günlerde, devlet yüzde yirmileri aşmayan faiz oranlarıyla on yıl on beş yılda geri ödemeli çok cazip konut kredileri dağıtıyor, kooperatifçilik altın çağını yaşıyordu.
Önce Pancaryolu, sonra Çevreyolu
Seksenlerin ikinci yarısında Trabzanlar köyünden Dağdibi’ne, oradan da Ozanlar’ın arkalarından geçip Şeker fabrikasına ulaşan bir yol açıldı. Halkın kendine göre bir bakışı, hissedişi, değerlendirme biçimi, mantığı vardır. Bakar bakar on ikiden vurur: Halk buna ‘Pancaryolu’ dedi. Resmiyette ise adı Çevreyolu oldu.
Karakamış’a Doğru Bir Gecekondu Semti
Bir süre sonra Çevreyolu’ndan Karakamış’a doğru, daha doğrusu Eski Kandıra caddesinden gelip Çevreyolu’nu/Pancaryolu’nu geçtiğinizde, Ozanlar mezarlığıyla Çevreyolu arasında inşaatlar yükselmeye başladığını gördük. Planlı programlı imarlı iskanlı evler değildi bunlar. Üstelik de 150 metrekare arsaya 100 metrekare evler inşa edilmeye çalışıyordu. Aklınızdan geçeni okur gibiyim: Evet, kaçaktı hepsi de. Resmen çarpık yapılaşmaydı. Hemen hepsi de Kaynarca’dan Ozanlar’a gelmiş, şehir hayatına tuutnmaya çalışan, bu sürede kira vermekten bıkmış, dar gelirli ailelerdi bunlar. Ozanlar mahallesinin devamıydı elbet. Bir gün resmiyette Ozanlar muhtarlığına bağlanacaktı, zamanla oldu da zaten.
Dallas’ın Başıboşluğuna Nazire O Ad Verilmişti
Halk her zaman olduğu gibi her yeni semte bir isim vermeliydi; verdi de: Dallas… Kim nereden düşündü buldu? Muhtemelen ‘dileyenin dilediği yere dilediğini yapması’ndan ötürü, Dallas dizisine nazire olarak verilmişti bu isim. Tuttu mu, tuttu maalesef. Niye maalesef mi dedim? Dallas denilen semtte oturan ailelerden birisi de eşimin amcası ‘Süpürgeci Faik’ denilen Faik Altay’dı; Dallas adından çok ama çok rahatsızdı. Hatta Dallas diyenlere küfürle mukabele ettiği söyleniyordu. Üstelik o yıllarda o semtte oturandan yaşı ellinin üzerindeki her kesin benzer tepki gösterdiği söyleniyordu. Peki hangi sebepten tepkiliydi aklı erenler? Şöyle izah ediyorlardı: ‘Dallas dizisinde para için her yol mubah, ahlaksızlığın her türlüsü var. Kimin eli kimin cebinde belli değil. Halbuki bizim mahallemiz namuslu temiz insanların mahallesi. Bizim Dallas’la ne benzerliğimiz olabilir?’ Doğrusu haksız da değillerdi tepkilerinde. Ama bir gerçek vardı ki, bu deyim, o semte Dallas ismi yerleşmişti artık. Bugünün Ozanlar’ında kime Dallas’ı sorsanız size Çevreyolu ile Can düğün salonu arasındaki üç sokak yaklaşık yüz-yüz elli haneden oluşan bir semti gösterecektir.
Akademi Dediğin Nedir ki?

Garip bir ülke, garip algısı olan bir memlekette yaşıyoruz; örneğin Emrah hâlâ küçüktür, Ceylan, İbo da hâlâ küçüktür, büyümezler onlar halkın gözünde. Kemal Sunal daima ‘İnek’, Rüştü Asyalı her zaman ‘Keloğlan’, Türkân Şoray her zaman ‘Sultan’dır. Türk toplumunun gönlünde bir kere yer etmeye gör; onlar büyümez, değişmez, değiştirilemezdirler.
Adapazarı Ozanlar semtindeki İpkoparan ve Dallas’tan sonra ‘Akademi Arkası’ adı da öyledir.
Mâlum Sakarya Üniversitesi’nin temeli oluşturan kurum, 1970 yılında, Çark caddesindeki –o günkü adıyla Adapazarı Lisesi, bugünkü adıyla - Adapazarı Atatürk Anadolu Lisesi’nin iki sınıfında Sakarya Mühendislik ve Mimarlık Yüksek Okulu adıyla faaliyetine başlar.
1971 yılında ‘yüksek okul’ statüsü ‘akademi’ye dönüşür; mekân olarak da Karaağaçdibi’nden Karakamış köyüne uzanan Eski Kandıra (şimdi Ünal Ozan) caddesinin sonuna inşa edilen Ozanlar Ortaokulu-Lisesi’nin binasına –güya geçici olarak – el konulur.
1982’de fakülte, 1992’de Sakarya Üniversitesi hep o binada kurulacak, 1996’da üniversite Esentepe’ye taşınsa bile, İlahiyat Fakültesi halihazırda 1971’de el konulan Ozanlar’daki binada devam edecektir.

Akademi Arkası Diye Bir Semt

Dedik ya; halkımız durur duru o kişiye, o semte, o mevkie bir isim verir; artık kanunmuşçasına kalır yerleşir uygular onu. 1971’de semtine gelen/getirilen Mühendislik Okulundan ötürü oraya bir ‘Akademi’ demiştir iş bitmiştir.
On sene aralıklarla o kurum fakülteye ve üniversiteye de dönüşse orası artık Akademi’dir.
Batısını cadde ve Bahçıvan’ın kapsadığı okulun kuzeyine ve doğusuna da Akademi Arkası diyecektir halkımız.
Resmiyette hiç olmasa da, resmiyette Sakarya Mahallesinin ve –bazıları da – Tekeler mahallesinin sokakları da olsalar, Ozanlarlılar için orasının adı ayan beyan Akademi arkasıdır.

Halktan Kopuk Öğretmen Blokları

Sosyolojik yönden ana hatlarıyla İpkoparan’ın izlerini gösterirse de alışkanlıklar açısından İpkoparan’a göre daha uysal ve daha problemsizdir.
Akademi Arkası aslında iki ana bölümden oluşur; birisi Dallas gibi Manavlardan oluşan uysal bir semt tarafı, diğeri ise Akademinin (şimdiki İlahiyat Fakültesi’nin) doğusundaki Öğretmen Blokları. Öğretmen Blokları denilen 1980’lerin ortalarında şehirdeki öğretmen kökenli memurların bir araya gelip kooperatif kurarak inşa ettikleri dört-beş katlı apartmanlar ki, bunlar doğal olarak öğretmen ailelerinden meydana gelmektedir. Daha çok sosyal demokrat kökenli öğretmen aileleri – maalesef ülkemizin her yöresinde olduğu gibi- halktan kopuk bir görüntü sergilemektedirler. Çoğu başka şehirlerden gelmedir, daha çok birbirleriyle ve Atatürk Bulvarında sol yöndeki Adapazarı Öğretmenevi’nin oyunhanesinde vakit geçirmektedirler.
Ne hikmetse bu zeki ve iyi yetişmiş topluluk, ülkesinin halkıyla kaynaşamamakta, onların kahvesine camisine gitmemektedirler.

Öğretmen Blokları’ndan Yetişen Bir Sanatçı: Pastacı Sami Ağbi

Öğretmen Bloklarında az da olsa Adapazarlılara da rastlanır. Bunlardan birisi de İbrahim Yenilmez Öğretmenin ailesidir. İbrahim öğretmen Kaynarca Çorallar köyündendir. Sınıf öğretmeni olur. Salmanlı’dan Günnur hanımla evlenir. Geye Karaçam’da yıllarca başarılı bir öğretmenlik sergiler, milletin çocuklarını yetiştirir. Os ırada İbrahim-Günnur çiftinin de Mustafa (1966) ve Berat (1970) adlı iki çocuğu olur. Onların okul dönemi geldiğinde de Adapazarı merkezine, Atatürk İlkokulu’na atanır İbrahim hocamız. Çocuklar büyür. İbrahim Hoca da –diğer çoğu meslektaşları gibi- Akademi Arkasındaki Öğretmen Bloklarından ev sahibi olur, dört kişilik mutlu ailesiyle günler su gibi geçerken 47 yaşında müessif bir kalp kriziyle rahmetli olur Öğretmen İbrahim Yenilmez. İşte merhum İbrahim Hocanın Akademi Arkasında büyüyen küçük oğlu Berat Yenilmez, bugünün Seksenler dizisindeki en popüler oyuncusu ‘Pastacı Sami Ağbi’ rolündeki aktördür. Müjdat Gezen’in açtığı konservatuarı bitirmiş, bir çok tiyatro oyununda ve sinema filminde yer almış başarılı bir sanatçıdır Berat kardeşimiz.

Sakin Kendi Hâlinde İnsanlar Diyarıdır Orası
Akademi Arkası’nın asıl bölümü ise Kaynarca kökenli Manavların yerleştiği, 150 metrekare arsaya 125 metrekare tabanlı iki katlı, başını sokacağım bir yer olsun düşüncesiyle, biraz da derme çatma binalar yaptığı bölümdür. Uysal, problemsiz, işinde gücünde insanlardır semt sakinleri.
O bölümde benim akrabalarım ve arkadaşlarım da oturmaktadır. Annemin dayısının oğlu Ramis dayım, babamın halasının kızı Nermin ablam Dural sokaktadırlar. Yine baba tarafından akrabam Şefik ağbi, ortaokuldan ev arkadaşım Fahrettin, kapı bir komşumuzun kızı Tenzile ablam hep o semtedir.
Öte yandan yakın arkadaşım Mimar Çetin Öztürk’ün –sonradan inşa ettikleri- baba evi de oradadır. Aynı sokakta çok sevdiğim Ercan’la ağabeyi Turcan ağbi de orada oturmaktadırlar. Sevdiğim kişilerden Hilmi Fidan, Yaşar Sönmez de o semtin sakinlerindendir.
Kendi halinde , sakin insanlar diyarıdır Akademi Arkası. Camilerinin adı ise nedense Sofular Camiidir. Semtte pek sofu da görünmese bile.

Akademi Arkası Benim İçin Biraz da Suat Gülhan Demektir

Akademi Arkası’nda hakikaten çok sevdiğim dostlarım var. Ama aralarında biri vardır ki, unutulmaz kahramanlarımdandır benim: Brandacı Suat Gülhan. Akademi arkasındaki ilk sokağın ilk evi ilk numarasıdır. On numara adamdır; can, dost, fedakar, vefalı, yardımsever. İstanbul’a yahut Bilecik’e giderken aracın mı bozuldu, dert etme, ara Suat’ın …5394 nolu telefonunu çevir, cankurtaran gibi yetişsin; gelir alır çektirir yaptırır, para da sormaz, sen gücün oranında zaman içinde verirsin ona. İnsanın kardeşinden daha yakın, kardeşinden daha beklentisiz, kardeşinden daha fedakar adamdır. İyi Sakaryasporlu iyi de Galatasaraylıdır; önceleri Alisamiyen, şimdilerde TT Arena arkadaşımdır benim. Biraz karamsardır: Ben her sezona ‘GS bu sene de şampiyon’ parolasıyla başlarım o se ‘Tuna ağbim, bu sene bu kadroyla zor be…’ diye başlar. Allah her insana Suat Günhan gibi bir arkadaş/ayaktaş/yoldaş versin derim ben.

Evet; Dallas ve Akademi arkası ile böylece Ozanlar’a veda etme zamanıdır.