1950’li yılların sonuna doğru idi sanırım…

Dünya Serbest Güreş Şampiyonası, benim de üç kez maç için sahaya çıktığım eski adıyla Mithatpaşa ya da Dolmabahçe, bugün ise Vodafone Park olarak bilinen o dev statta kurulan üç minderde yapılmıştı…

“Türk gibi kuvvetli” sözünü dünyaya tanıtan pehlivanlar dönemiydi…

Rahmetli Eşref Şefik’in yanık sesiyle radyolardan naklen yayın yaptığı o ünlü pehlivanlar resitali ile kazanılan şampiyonluklar ay yıldızlı bayrağı göndere çektirirken peş peşe, nasıl da duygulu anlar yaşardı halkımız gözyaşları içerisinde…

Ahmet Bilek, Hüseyin Akbaş, Mustafa Dağıstanlı, Bayram Şit, İsmail Ogan, İbrahim Zengin, Hasan Güngör ve Hamit Kaplan’lı o yenilmez kadronun zaferleri Türk milletinin göğsünü kabartırdı…

Bugün Rusya’da yapılan Grekoromen Güreş Şampiyonası’nda sakat sakat güçlü Rus rakibini yenip 8. kez Avrupa şampiyonu olan Rıza Kayaalp’in başarısına niye bir kıçı kırık futbol takımının maçına ayrılan yer kadar dahi yer verilmez!

Bunu anlamak mümkün değil…

Zamanla pek çok değerimizin kıymeti bilinmezken buna ata sporu güreşin de dâhil olduğunu görmek inanın sporla yoğrulmuş gönlüme ağır geldi, içim acıdı…

Yazıklar olsun böyle anlayışa ve böyle spor yazar, çizer ve muhabirlerine!

Onlar spor sayfalarında yer bulmasalar da buldukları yer ata sporuna gönül vermiş insanların yüreği olsa gerek…

“Rusya’da ay yıldızlı bayrağı göndere çektiren o güçlü pehlivan Rıza Kayaalp bilmem ki; hakkını spor sayfa yöneticilerine helal edecek mi!

Ne dersiniz, haksız mıyım!

Rıza Kayaalp’a Bizim Bahçe’den “orkideler” gidiyor demet demet, gücüne güç katması dileğiyle kutlayarak bir kez daha…