Sevgili okurlar,
Brüksel’de yaşayan bir Sakaryalı olarak, izin hazırlıkları içindeyiz. Biletlerimiz çoktan alındı. Brüksel’den Sabiha Gökçen’e bir THY (Türk Hava Yolları) uçağı ile geliyoruz. Oradan da ver elini Sakarya!
Doğduğumuz, büyüdüğümüz, serpildiğimiz, birbirinden farklı arkadaşlıklar kurduğumuz memleketimiz Sakarya özlemi içinde geliyoruz..
Sevdiklerimiz, dostlarımız ile bir çay içimi sohbetleri şimdiden özler gibiyim. Ancak Brüksel’de doğmuş, Brüksel’de serpilmeye başlayan torunum LenaDenizsever, şimdiden sevdiklerine mesajlar geçerek, ‘ Dayı beni Kerem-Ali Yaylası’na götürecek misin’ diye randevu veriyor?
Küçükler, büyümüşte bizim haberimiz yok! İşte ‘sosyalleşme’ bu! Yarına hesap yapmak, plan ve program içinde olmak, günümüz çocuklarının ajandasında çoktan yerini aldı.
Öyle ya Kerem-Ali Yaylasında buluşmak!
Ben se, Brüksel’in gri, bulutlu soğuk havasından sıyrılarak, kendimi Karasu sahillerine atmak istiyorum.. İnci-mercan, kum midyesi toplamak, Sakarya nehri başında, dostlarla sabah kahvaltısında buluşmak…Maden deresinin serinliği içinde sonra bir çınar gölgesinde serinlemek..
Şimdiden memleketi hayal etmek ne güzel..
Şimdiden sevdiklerimizi tek, tek saymak, sohbetlerini özlemek..
Sizi bilmem ama, Acella Yaylasının kekik, çiften çiçeklerinin kokusunu şimdiden içinde hissetmek..
Rahmetli annemin, babamın, dayılarımın, hiç görmediğim dedemin gezdiği yerlerde gezmek, haylamak, onların haylamalarını, izlerini aramak…
Sonra Hanyataklı Deli Şükrü’nün gaydalarında horona girmek, Kemençeci Hasan Ali Kılıçkeser’in gaydalarında gurbete çıkmak..
Ah yaylalar, yaylalar!?..
Hala Akyazı, Boztepe Köyü, Çatalkaya mezrasındaki üç katlı evimizi hatırlarım..
Ağabeyim Ali ile evin başından, karlı kış günleri kaydırak yaptığımız, ya da kardan evler yapıp içinde mumlar yaktığımız çocukluk günleri..
Ve ‘Yusuf, Yusuf, üç yumurtam var, haydi gel, şeker alalım’ diye haykıran Şeker’in Remzi’nin oğlu Ali Temizalay..
Hey gidi günler, üç yumurtaya şeker aldığımız günler..
İki yumurtaya bir simit!
Akyazılı Simitçi Ali’nin gevrek simitlerini sattığımız günler..
Özlemler, hatırladıklarımız sadece bu kadar değil..
Hanyatak Köyü’nün bıçkın delikanlıları, Ahmet, Gençağa, Aliosman ve Muhammed…Tek kız kardeşleri Hava..
Şimdi, İzmit’te bir yaşlı evinde hayatını yaşayan Aliosman Dayım!..
Ve arkada yeni nesil..
Hey gençlik neredesin?
Düne damga vuranlar, iz bırakanlar, özlediklerimiz..
Akyazı Yuvalak Köyü’ne göç, oradan Kandıra Kefken günleri..
Dayım oğlu Ali..
Ve denize tutkun Cengiz Kaptan..
Hala bizi Kefken sahillerinde martılar bekler mi?

***
Sevgili okurlar,
Özlemler bunlarla da sınırlı değil.. Dağlara, yaylalara, denizlere, derelere, ağaçlara özlemi anlatmaya gerek var mı?
Ve Sevgili Dayım Gençağa Yağcı’nın çok sevdiği Karabaş!
TaaaHamburg’ta arkadaşlarına anlattığı Karabaşlı eski günler..
Hey gidi hey! Ne köpek idi, şu bizim Karabaş!
Şimdi virane olan Akyazı Alaağaç Köyü’ndeki evimizin başındaki yedi veren incir ile çoktan meyvelerini dökmüş olan kiraz ile dut ağaçları..
Ve gelip geçen yolculara, eski sahipleri adına ikramlarda bulunacak incir ağaçları..
İnsan köyünü, insanını, sevdiklerini, dostlarını özlemez mi?
Brüksel’de memleket hazırlıkları başladı..
Bir iki ay, kavgadan, siyasetten, futboldan uzak kafa dinlemek..
‘Dedim, dedi’ den uzak durmak..
Hayatın içinde olmak, sevgi, saygı atmosferine girmek..
Sait Faik Abasıyanık’ın memleketi Sakarya’da  derin sulara olta atmak.. Fındık tarlalarında türkü söylemek, bir şarkıyı mırıldanmak sahilde, yaylalarında haykırmak, ıslık çalmak…
Sonra açlıklarımızı yatıştırmak…
Islama köfte öncesi, az pilav üstü, kuru fasulye yemek..
Dedim ya, torunum Lena gibi benim de programım yüklü..
Akyazı çarşı içinde, Maka Mustafa, Tik, tak Ahmet, Bücür Nail, Hoca Hasan ile futbolun onbaşısı Hasan, Nadir, Turgut, Adnan, İsmail ve diğer dostlarla, sevgili merhum büyüklerimiz Naci Fazlıoğlu, Hiristo Fuat Aktürk, arkadaşımız Paşa İhsan Necati Sarı, Cio Kemal Sarıhan ve futbolun ustalarını konuşmak, hatırlamak..
Bekle bizi Türkiye’m geliyoruz..
He mi de özlemlerle!
Ailecek geliyoruz!..