Aklıma en çok takılan sorulardan birisidir bu soru: Sever miydi sahiden.

Ezo Gelin’i bildiniz değil mi?

Şehirler biraz da kızları, gelinleriyle meşhurdur bizim kültürümüzde: Erzurum Sarı Gelin’dir mesela. Kırcaali’de kızımız ‘Arda boylarına ben kendim gittim’ diyecek kadar kararlı ve açık sözlüdür. Anasına da O gıymatlı İsmail’e kendisi gitsin diyecek kadar da sitemlidir. Kırşehirliler Acem Gızı’nı iyi bilirler. Ne Kırşehir’i, hepimiz biliriz. Urfa’da Nemrut’un kızı çok meşhurdur, herkes tanır hemen. Türkiye’de bu kadar çok Elif adının olmasında Elif dedim be dedim / Gız ben sana ne dedim diye çığıran Kütahyalı güzel Yörük kızının payı yok mudur sizce? Vardar Ovası türküsünden biliriz ki, Üsküp kızları al topuklu beyaz kızlardır. Üstelik de annesinin bir kızı olduklarından daha bir kıymetlidirler. Bildik; Halime Boluludur, Ramize Prizrenlidir. Güğümleri kalaylı olan Düriye Ablamız Zonguldaklıdır, Cevriye Ablamız fosforlu bir İstanbul kızıdır, Altın Dişli Hayriye Ablamız Adanalıdır.

Buraya kadar anladık. Siz de anladınız zaten.

Ya Antep’in kızı, gelini kimdir?

‘Ezooo Gelinnn elbetteee’ dediğinizi duyar gibiyim.

Tamam, tamam bildiniz; kızmayın, surat asmayın hemen öyle.

Zöhre (Ezo) Halamızın hikâyesi malumunuz: Antep’te Türkmen Aşireti Bozgeyiklerin güzeller güzeli kızıdır. Önce bağlama, saz söz ustası Hanefi ile evlenirse de altıncı yılda boşanırlar. Zira araya dedikoducular, arabozucular girmiştir. Güzeller güzeli Zöhre’miz (Ezo’muz), altı yıl da dul yaşadıktan sonra Suriye Cerablus’ta kendisini eskiden beri çok seven, kendisinin de sevdiği Teyzeoğlu Mehmet’le (Memey’le) evlenir. Mutlu bir evliliği olur bu kez. Eşi Mehmet, kızı Celile ve bizim Zöhre, Geçinip giderler mutlu mu mutlu. Ama âh ki âh. Dünya zalimler şahı İngiltere’nin, masa başında çizdiği (ne hakkı varsa) haritalar icabı, bin yıldır bizim bizle bizden, öz be öz Türk, Türkçe, Türkmen olan Cerablus, artık başka bir ülke(de)dir.

Memleket, sıla hasreti yakar Zöhre Hala’mızın yüreğini artık. O acı ve hasret içerisinde sık sık Türkiye’yi, Antep’i, Oğuzeli’ni gören bir tepeye çıkar. Gözleri yaşlı ülkesini, ilini, ailesini düşler, uzaktan. Dönerken de dağlardan nane toplar, soğan sarımsak getirir. Can sıkıntısına, evdeki mercimek, bulgur, pirinçle bunları yağda kavurur. Artık tencerede kavrulan yüreği midir içindekiler midir, pek bilinmez. Çorbaya o nefis lezzeti veren vatan hasreti midir yoksa nane pul biber karışımı mıdır, o da pek bilinmez.

bu hasretten arta kalan bir çorbadır bize Ezo Gelin Çorbası. ‘Beni Türkiye’yi gören bir tepeye gömün’ vasiyetiyle beraber. Öyle de yapılmış, vasiyeti yerine getirilmiştir.

Sorumuz şu (konumuz da o zaten):

Acaba Entepli (Antepliler böyle telaffuz ederler zira) Zöhre Hala (Ezo Gelin), Beyran Çorbası içmeyi mi daha çok severdi sizce, kendi icadı olan Ezo Gelin Çorbasını mı?

Önce siz söyleyin bakalım; siz hangisini daha çok seviyorsunuz?

Kimden başlayalım? Başımız, reisimiz, pirimiz Mehmet Kamil Berse’den? Cevabı net: Beyran. Bilge ağabeyimiz Ersin Nazif Gürdoğan’a sorsak, cevabı kesin ‘Ezo Gelin’ olur. Mehmet Kurtoğlu ‘Beyran’ der, Mehmet Mazak ‘Ezo Gelin.’ Mehmet Nuri Yardım, hiç düşünmeden ‘Beyran’ der, Necla Dursun ‘Ezo Gelin.’ Derginin bütün yazarlarına tek tek sorsak, - öyle geliyor ki bana, - yarıya yakını Beyran diyecek, diğer yarısı Ezo Gelin.

Beyran sıladır, Ezo özlem. Beyran memlekettir, Ezo hasret. Beyran dündür, Ezo bugün. Beyran zenginliktir, Ezo olanla idare. Beyran enerjidir, Ezo tasarruf. Beyran varlıktır, Ezo kıtlık. Beyran hayvandandır, Ezo doğadan. Beyran baba ocağıdır, Ezo koca. Beyran Türkiye’dir, Ezo Suriye.

Beyran kuzu etinden yapılır Ezo Gelin tahıldan. Mercimek, pirinç ve bulgurdan. Soğandan sarımsaktan naneden.

Demek ki neymiş; Ezo Gelin, bir akşam Beyran Çorbası içmeliymiş, ertesi akşam Ezo Gelin.

Öyleyse şöyle bir soruyu hak etti bu yazı: ‘Ezo Gelin, niçin bir akşam Beyran, sonraki akşam kendi adını taşıyan bir çorbayı içsin. Hem de severek?’

Bu sorunun cevabı bir konferanslık, uzun, upuzun. Üzerine sempozyumlar düzenlenir, çalıştaylar yapılır, makaleler yazılır. Kaç şair şiirler, kaç yazar öyküler döktürür. Ezo Gelin biyografisi yazılır, bazı haddini bilmezler Ezo Gelin portresi yazar. Yetmez, bazı hızlı ressamlar hızını alamaz Ezo Gelinli tablolar yapar da tanesini yirmi yedi bine satar kapış kapış. Bazı yönetmenler yine yeni yeniden Ezo Gelin filmleri çekerler.

Hatta adalet yiğitlik ve merhamet abidesi Karayılan (Molla Mehmet), mezarından kafasını kaldırıp ‘Yeter artık. Dağıtın şu çorbaları da Entep Kebabına geçelim. Öldük burada açlıktan yahu’ diye sitem eder olan bitene.

Kim kimi oynatır sizce o filmde?

Diyeyim size:

Yücel Çakmaklı merhum, Ezo Gelin rolünde, adım gibi eminim, gara gaşlı gara gözlü siyah saçlı yuvarlacık vücut hatlı, Anadolu kadının bileşkesi Türkân Şoray’ı oynatır. Karşısına da eşi Mehmet (Memey) olarak Ahmet Mekin’i koyar.

Atıf Yılmaz’ın tercihi kesinlikle ve kesinlikle, o keskin bakışlı, mücadeleci, teslim olmak yerine üstüne sütüne giden Fatma Girik’i koyardı Ezo Gelin rolüne, karşısına da Ediz Hun’la Kartal Tibet’ten birisini.

Ertem Eğilmez’in tercihi kimler olurdu sizce? Uzun etmeden söyleyeyim: Müjde Ar’ı tercih edeceği kesin. Karşısına da belki Cüneyt Arkın belki Salih Güney.

Binlerce yıl kardeşçe yaşarken, bir sabah çektiği mayınlı tel örgü ile akrabaları hayatı sevgiyi ikiye ayıran zalim hain gaddar İngiliz’i kim oynamalıdır sizce.

Taş mı, Tecavüz Coşkun mu, Hüseyin Peyda mı? Osmanlı’yı paramparça eden İngiliz Başbakanını Hüseyin Peyda oynayabilir, cephede generali o pis kahkahası ile Erol Taş, sınıra tel örgüyü çekerek ana ile oğlu, karı ile kocayı, abla ile kardeşi ilelebet ayıran zalim eri de Tecavüz Coşkun. (Not: Hüseyin ve Erol Amca merhumla Tecavüz Coşkun tiplemesinin sahibi Coşkun Göğen’in çok merhametli ve iyi kalpli insanlar olduğu söylenir. İnanırım da. Bizim sözünü ettiğimiz sergiledikleri tiplerin/rollerin bileşkesi. Gerçek kimlikleri değil.)

Mesut Uçakan olsa Zöhre (Ezo) Gelin rolünde Gamze Tunar’ı oynatırdı kesin.

Ya günümüz yönetmenleri? Onların tercihlerini tahmin etmek çok kolay: Fahriye Evcen ile Burak Özçivit. Ya da Bergüzar Korel ile Halit Ergenç.

Eyvallah.

Yazımızı bitirirken sormadan edemeyeceğim bir kez daha:

Zöhre Hala (Ezo Gelin), Beyran Çorbası içmeyi sever miydi sizce? Sevmeli miydi?

Bir akşam birini diğer akşam diğerini mi içmeliydi? Zira biri sıla diğeri hasret.

İkisini birden mi içse yoksa, bir akşam birini diğer akşam ötekisini.

Afiyet olsun Zöhre Hala. Bizlere bıraktığın nefis Ezo Gelin Çorbası için de binlerce teşekkürler.