Korucuk’tan çarşı merkeze 50 gün önce taşındım…

Genel seçimlerin üzerinden 57 gün geçti…

Yerel seçimler yapılalı 1 yıl 9 ay oldu…

Askerden geleli 4 sene, evleneli 10 sene geride kaldı…

Önümüzdeki Nisan ayında gazetecilikte 12. senem dolmuş olacak…

Dünyaya geleli de tamı tamına 35 yıl 7 ay 4 gün olmuş...

Zaman su gibi akıp geçiyor…

Baş döndürücü bir hızla gerçekleşiyor her şey…

Hal böyleyken sürekli erteliyoruz bazı şeyleri…

Şu saatte yaparım, şu günde yaparım, önümüzdeki ay başlarım, bir dahaki seneye bitiririm gibi vadeler koyuyoruz önümüze…

Sanki ne kadar nefesimiz kaldığını biliyormuşuz gibi geleceğe dair planlar yapıyoruz…

Ve de bu planlar hep bu dünyaya ait…

Ahirete dair hiçbir planı yok çoğumuzun…

Sonlu olanı sonsuz olana tercih ediyoruz…

Kadrini kıymetini bilmeden geçip gidiyor günlerimiz…

Büyük çaplı bir proje 10 seneden aşağı tamamlanamıyor…

En ufak bir kaldırım düzenlemesi bile bir iki haftayı bulabiliyor…

Hayırda ve hizmette aceleci değiliz…

Ebedi hayatımıza taalluk eden konularda müsrif, dünyevi hadiselerde bonkörüz…

Zamanın kıymetini bilmiyoruz çoğumuz…

Ben 35 yaşındayım, 36’ya doğru gidiyorum…

Her geçen yıl kendimdeki değişimi fark edebiliyorum…

Saçlarım gitgide seyreliyor, dişlerim bir bir dökülüyor, gözler desen 3 numara astigmat…

Kamburum her geçen gün belirginleşiyor, hafızam eskisi kadar berrak değil…

Buna karşın hiç ölmeyecekmiş gibi yaşıyor çoğumuz…

60’ında, 70’inde, 80’inde olup da hala daha variyetini artırmaya çalışanlar var aramızda…

Evi kaça satarım, dükkânı kaça veririm, parayı altına mı yatırsam, falanca yerden arsa mı satın alsam diye muhasebe içerisindeler…

Günden güne dizlerindeki derman azalmasına karşın siyasi hırsları var çoğu insanın…

Gözü toprağa bakarken hala daha makam mevki düşünen, hala daha itibarı belli koltuklarda arayanlar var maalesef…

Ne zaman öleceğini bilmezken 1,5 saat boyunca gözünü kırpmadan bir futbol müsabakasını izliyor lakin bir vakit namazına ayıracak 5 dakikayı çok görüyoruz…

Sosyal medyada saatlerce geziniyoruz da çocuğumuzla baş başa 1 saat geçiremiyoruz…

Zamanın kıymetini bilmiyoruz hiçbirimiz…

Bir yılı daha geride bırakırken oturup bunların muhasebesini yapmamız gerek…

Ömür sermayesi her geçen gün azalıyor…

“Sen ölüme doğru yol alırken, ölüm de sana doğru geldiğine göre, buluşmanız ne kadar da hızlı olacaktır” diyor Hz. Ali efendimiz…

Ne kadar da hızlı öleceğiz hepimiz!

CHP’DE ENGİN ÖZKOÇ BAHARI

CHP’de il başkanlık seçimini beklendiği gibi mevcut başkan Ayça Taşkent kazandı…

Beklendiği gibi diyorum çünkü seçim sonuçlarında belirleyici olan Adapazarı delegasyonunun kahir ekseriyeti zaten Taşkent’in yanındaydı…

Buna ilçelerdeki delege yapısının çok parçalı oluşu ve muhalefet kanadının hep birlikte hareket edemeyişi de eklendiğinde Taşkent’in zaferi kaçınılmazdı…

Hayırlı uğurlu olsun…

Ayça Taşkent yönetimi Milletvekili Engin Özkoç’a yakınlığıyla biliniyor…

Özkoç milletvekili seçildiği günden bu yana ilk defa kendisine yakın bir il başkanı ve Adapazarı ilçe başkanı ile çalışacak…

İlk defa kendisiyle aynı paralelde hareket edecek kurultay delegasyonuyla beraber büyük kongreye gidecek…

Her ne kadar bazı ilçelerde Özkoç’un istemediği sonuçlar alınmış olsa da genel manada örgütlerde bir “Özkoç Baharı” yaşandı diyebiliriz…

Esasen bir siyasi parti için böylesi değerlendirmeler yapmak pek de şık kaçmıyor…

Zira Engin Özkoç bütün Sakarya’nın olduğu gibi bütün CHP’lilerin de milletvekili…

Ancak uzun yıllardır süregelen parti içi hizipler böylesi hesapları ve benzetmeleri zorunlu kılıyor maalesef…

Ben sonucun Özkoç açısından da, CHP açısından da, şehir açısından da olumlu olduğunu düşünüyorum…

CHP’de herkesin beklediği değişim örgütün ve milletvekilinin tam anlamıyla uyum içerisinde olmasıyla gerçekleşebilir ancak…

Zira siyaset bir ekip işidir…

MHP’LİLER NE İSTİYOR?

MHP’de bilhassa 1 Kasım seçimlerinin ardından Genel Başkan Devlet Bahçeli’ye yönelik eleştirilerin dozu bir hayli arttı…

Bahçeli zaten yıllardır tartışılıyordu lakin son seçimler adeta bardağı taşıran son damla oldu…

Türkiye genelinde olduğu gibi Sakarya’da da bir hareketlilik yaşandı…

Bahçeli ve parti yönetiminden memnun olmayan birçok MHP’li isim bir araya gelerek kongre çağrısı yaptı…

Hemen akabinde İl Başkanı Levent Bülbül de bir basın açıklamasıyla yapılanın doğru olmadığını belirtti…

Allah aşkına; kongre çağrısı yapmanın, başarısızlık kabak gibi ortadayken değişim istemenin nesi yanlış?

Ben yaşanan bunca başarısızlıktan sonra hala daha Devlet Bahçeli isminde ısrar edilmesine gerçekten bir anlam veremiyorum…

Şayet MHP, Bahçeli ve arkadaşlarının partisi ise çıkıp bunun açıklanması gerekiyor…

“Biz şöyle milliyetçiyiz, biz şöyle ülkücüyüz” edebiyatı bana samimi gelmiyor…

Çıkın ve de, “Bu parti bizim partimiz, istediğimiz gibi yönetiriz. Barajı da aşsak, baraj dışında da kalsak, 100 vekil de kazansak, 10 vekil de kazansak ilanihaye partinin başındayız” deyin ki insanlar boşuna uğraşmasın…

Hedefiniz iktidar olmak ya da en azından iktidar ortağı olmak değilse bunu açıkça deklare edin…

“Seçim sonuçlarının bizim için önemi yok. Küçük olsun bizim olsun” deyiverin de sandığa gidip oy atma zahmetinde bulunmasın insanlar…

Herhalde siyaset dünyasında koltuk sevdasının böylesine şahit olunmamıştır…

Ayıptır yahu!