En etkileyici satırlarla Mehmed Akif’i anlatan kitabın yazarı Mithat Cemal Kuntay’dan iktibas:

“1908 Meşrutiyeti’nde Meclis-i Meb’usan’ın açılacağı gündü. Âkif’le Büyük Reşid Paşa türbesinin önünden geçiyorduk.Halk koşmaya başladı.İzdihamın koşması sâridir; biz de koştuk. Âkif beni bıraktı, kalabalığı yardı; yarmasıyla beraber geri kaçtı; sapsarıydı. “Bir cinayet mi var?” dedim. “Aman dur, midem bulanıyor” dedi.Midesinin bulanması ifade tarzı değildi; bütün safrası yüzündeydi. “Hasta mısın yoksa?” dedim. Hasta filan değildi; ömründe ilk defa Abdülhamid’in yüzünü görmüştü.Padişah açık bir arabada Meclis-i Meb’usan’ın küşad resmine [açılış merasimine] gidiyordu. Âkif: “Boyalı sakalı ile suratı birdenbire karşıma çıktı; fena oldum” dedi. Halk geçip giden arabayı hâlâ alkışlıyordu. Âkif: “Aman Yarabbi, otuz üç sene bu! Hâlâ alkışlıyorlar, kaçalım.Bir sokağa sapalım!” dedi.Bu alkışların duyulamayacağı bir yer arıyordu. Bir müddet sonra Sultan Hamid mebuslara Yıldız köşkünde bir akşam yemeği verdi. Yemekten sonra bazı meb’uslar Abdülhamid’in ellerini öptüler. Âkif buna haftalarca kızdı.”

Büyük Akif’in, yalnız şiiriyle değil, hayatıyla büyük, sadece Çanakkale ve İstiklal Marşı için yazdıklarıyla bile keramet sahibi Mehmet Akif’in, bu hatırayı doğrulayan mısraları da var:

“Ortalık şöyle fena, böyle müzebzep işler

ah o Yıldız’daki baykuş ölüvermezse eğer”

Akif, Abdülhamid Han’ı sevmiyor, sevemiyor.

Fakat, Cumhuriyet devrinde Mısır'da yaşamak zorunda kalan Akif, feci derecede maddi sıkıntı çeken, çoğu zaman şehre inecek vasıta parası bulamayan, şehre indiğinde de mutlaka Hacı Bekir lokumcusunun dükkanına giden, ("Burası O'nun gözünde onsekiz milyon Türk'le görüştüğü yerdir. Bu Hacı Bekir kutuları, bu güzel Türkçe, bu dükkan Vatan"dır." Mithat Cemal.) orada saatlerce oturacak kadar vatan hasreti çeken Akif, Yozgatlı Mehmet Efendi'ye, "Ölmez de iyileşebilirsem hatıralarımı yazmak istiyorum. Hatıralarımda Sultan 2. Abdülhamid'e karşı özür ve itiraflarım olacak." der. (Şemsettin Şeker hatıratı)

Abdülhamid Han’dan Akif kadar, hatta ondan da çok nefret eden başkaları da vardır elbet.Tevfik Fikret, onlardan biri. Sultan’ın meşhur suikastten kurtulması üzerine mısraları var, "Bir Lâhza-i Ta'ahhur" - (Bir Anlık Duraklama) adlı şiirinde:

Ey şanlı avcı, damını bihûde kurmadın.

Attın fakat yazık ki, yazıklar ki, vurmadın”

Osmanlı Devleti aleyhine casusluk yaptığı söylenen İngiliz şarkiyatçısı Wambery: "Padişah, elindeki bütün imkanları seferber ederek, her fırsatta hayırseverliğini göstermekten kaçınmamaktadır. Eğitim ve sağlık hizmetleri için yorulma bilmeden çalışmaktadır.Padişahtan korkabilirsiniz, hatta nefret bile edebilirsiniz; ama onun çalışkanlığını ve adaletini inkâr edemezsiniz. Savurganlığa son veren tutumuyla Türk maliyesini islah etmiş ve ülkeyi baştan başa demir yolu ağıyla döşetmiştir. Türkiye, canlanmasını padişahın enerji, ustalık ve vatanperver liğine borçludur.Sultan Hamid'in bu açıdan değeri, hiçbir şekilde inkâr edilemez." diyor.

Mâbeyn Başkatibi Es'ad Bey hatıratı: "Bir gece yarısı, çok mühim bir haberin imzası için Sultan'ın kapısını çaldım. Fakat açılmadı. Bir müddet bekledikten sonra tekrar çaldım, yine açılmadı.'Acaba Sultan'a emr-i Hakk mı vâki oldu (öldü mü)?' diye endişelendim.Biraz sonra tekrar çaldım; bu sefer kapı açıldı ve Sultan elinde bir havlu ile kapıda göründü. Yüzünü kuruluyordu. Tebessüm etti:-Evladım! Bu vakitte çok mühim bir iş için geldiğinizi anladım. Kapıyı daha ilk vuruşunuzda uyandım, ancak abdest almak için geciktim; kusura bakma!.. Ben bu kadar zamandır milletimin hiçbir evrakına abdestsiz imza atmadım. Getir imzalayayım!..dedi ve besmele çekerek evrakı imzaladı."

Filozof Rıza Tevfik de tıpkı Tevfik Fikret gibi, Abdülhamid Han’a hakaret edenlerden. O ünlü şiirin tamamını bulup okuyacağınızdan eminim. Ne diyordu orada?

“Târihler ismini andığı zaman,

Sana hak verecek, ey koca Sultan;

Bizdik utanmadan iftira atan,

Asrın en siyâsî Padişâhına.

 

'Pâdişah hem zâlim, hem deli' dedik,

İhtilâle kıyam etmeli dedik;

Şeytan ne dediyse, biz 'beli' dedik;

Çalıştık fitnenin intibahına.

 

Dîvâne sen değil, meğer bizmişiz,

Bir çürük ipliğe hülyâ dizmişiz.

Sade deli değil, edepsizmişiz.

Tükürdük atalar kıblegâhına.”

Koca koca adamlar, aydınlar, Abdülhamid Han’ı neden sevmediler, sevemediler?Keşke, bugün kendilerine sorabilsek bunu.Fakat zamana akıp geçti, devir değişti, böyle bir fırsat da imkan da yok artık.

“Zaman, biz yanılırken tarih olur” demem bundan.