SEYYAH ruhların, bedenleri nerelere götüreceği bile olmaz!

Bazı ‘kullar’ gitmese de, yollar hep giderler. Tıpkı ömürler gibi…

Yolculuğun tadı, yollardan uzun sürmedikçe yolculuk yolculuk sayılmaz.

Hayata, hayat; cana can katan yollara düşmek ve sapıtmamak ne güzel…

Yollar yolcuları yormazlar, yorulanlar yollardaki insanlardır, yolculardır.

Bazı insanlar tünellere takılır kalırlar. Ne mutlu gönül tünelleri açık olanlara!

 

‘Yol’ ve ‘yolcu’ bir bütünün iki parçasıdır. Biri olmadan diğeri bir şey ifade etmez.

 

İnsanlar, yolların bittiğini sanırlar; hâlbuki her gün eriyen ve sonunda biten ömürlerdir.

 

— Gidilen her yol ‘doğru yol’ olmayabilir, ama ‘yol almak’ için illa yolda olmak gerek…

 

Zor’ yollara ‘kolay’ insanlarla çıkanlar, çok ama çok tedbirli ve uyanık olmak zorundadırlar.

 

Yollar, ‘yorgun’ yolcuları ‘yokuşa’ sürmezler; olsa olsa onlar, kendilerini yokuşa sürerler…

 

Yollar, trafik kazası yapmazlar; trafik kazalarını, yolları hor kullanan insanlar yaparlar.

 

İnsanoğlu eğer yolları bir yolcu edebilse, tüm yorgunlukları da geçecek ama bunun farkında değil!

 

Bir Afrika atasözü der ki: Hızlı gitmek istiyorsan yalnız git, uzaklara gitmek istiyorsan beraber…

 

Yollar ve yolculuklar hep güzel olmuşlardır; hele bir de yolcu güzelse değmeyin yolların ve yolculukların keyfine…

 

Yolların ‘karamsar’ı ve ‘umutsuz’u yoktur, ancak ‘karamsar’ olan ve ‘umutları olmayan’ yolcular vardır.

 

Seyyahlara göre yolda kaybolunmaz, ama rahmetli Ali Şeriati’ye göre, ‘yolda kaybolmak, yolu kaybetmekten kötü’ imiş…

 

Yollar, insanların kariyer yapmalarını severler, ama o yapılan kariyerlerin O'na giden yollar önüne bariyer olmasını istemezler…

 

 

Özgür ruhların sürekli olarak yollarda olması gerek… Nedeni, niçini ve niyesi olmayan bir gidiş olmalı… Dönüş mü? Ya nasip…

 

Yolların kadim yoldaşları Seyyah Ruhlar’ın ‘sağı- solu’ belli olmazmış. Doğuya gitme niyetiyle yola çıkar, kendisini batıda bulurmuş…

 

Birileri bir zaman şöyle dua etmiş: “Allah’ım, yol boyunca bırakma ellerimi, düşerim sonra...” Bana da ‘âmin’ demek düşer her halde…

 

Yol aşkı, başka aşklara ve gelip geçici heveslere hiç benzemez; yollar hiçbir âşıkına ihanet etmez, yolculardan bazen hâin çıksa bile…

 

Yollar öyle mübarek mekânlardır ki; inanmadığı halde herkesle yürümek yerine, inandığı yolda tek başına yürüyenleri çok severler…

 

Birileri bir zamanlar şöyle demiş: Yollar hep güzeldir. Yollarınız hep açık olsun. Tünellerde takılmayın! Bir yol kapanırsa diğer bir yol bulun!

 

Kasaplarının bıçaklarını yalayan figürlerle yollara çıkılmaz, yolculuk yapılmaz, yoldaş olunmaz ve dahi kader birliği hiç yapılmaz!

 

“Yollar uzak gelemedim” dese de bazı türküler, siz ona inanmayın. Yolların hiç uzak olanı yoktur. Yeter ki siz yolculuğa çıkmaya niyetlenin.

 

Yıllar yılı yolları ‘doğru’ kullanan bazıları, kendilerine o kadar güvenirler ki bir mola yerinde ‘sapıttıklarının’ farkında bile olmazlar, bir kazaya kurban giderler.

 

Yollar, yürüyerek yaşlananların mekânlarıdır, ama her yaşlanan da tecrübe kazanmış olmaz. Hiç tecrübe kazanmadan başladığı gibi ömürlerini bitirenler de çoktur.

 

Yollara çıkanlar çok zaman göreceklerdir ki, çok sayıda ‘okumuş zevat’, yollarda seyahat halindedirler, ama bunların cahilleri, dünyanın en kötü cahilleridir. Bunlardan uzak durmak gerek…

 

Yollar, başkalarının hayatından, yaşadıklarından ve tecrübelerinden çok önemli derslerin alınabileceği güzel mekânlardır. Çünkü yollar ve yıllar uzun olsa da; insanoğlu, tüm hataları kendi yapabilecek kadar uzun bir ömre sahip değil... 

 

Bir yol kenarında duran birisi, bir zamanlar gelip geçenlere şöyle dermiş: Gezebildiğiniz kadar gezin, gidebildiğiniz kadar gidin, seyahat edebildiğiniz kadar edin, yapabildiğiniz kadar yapın; hayat olduğunuz yerde sabit kalmanız için değildir ki…

Hâsılı Kelâm:

Yollar dostlarını bekliyor.

Bekletmeyin!