Futbolun dünya üzerindeki çalıştırıcıları arasında önemli ve marka isimlerinden biridir, ülkemizde çalıştırdığı Galatasaray ve Beşiktaş’ı şampiyon yapan, uzun süre aynı başarıyı Rusya’daki çalışma hayatına da taşıyan Romen Teknik Direktör Mircea Lucescu…

Şenol Güneş öncesi Türk Milli Takımı’nın başına getirilmiş ve köklü bir değişime gitmişti…

Yanına aldığı Beşiktaş’tan talebesi Tayfur Havutçu ile Türk futbolunda “devrim” mahiyetinde geniş kapsamlı bir plan ve arayış içerisinde girerek, özellikle o güne kadar hiç ama hiç tanınmamış, isimsiz fakat Avrupa takımlarında forma giyen birbirinden yetenekli gençleri kadroya dahil ederek, bugün gurur duyduğumuz milli kadronun temelini atmıştı…

Sancılı bir başlangıç sonrası alınan peş peşe yenilgiler, ona yönelik inanılmaz saldırılara yol açtı o dönemde…

Sonra baktı ki olacak gibi değil, ayrılıp gitmekte buldu çareyi…

Ardından gelen hocalardan Şenol Güneş aynı yol ile hedefe varılacağını anlayarak Lucescu’nun açtığı yolda yürüdü ve o genç kadroyu daha da genişleterek bugünlere geldi…

Adım adım yükselen grafikleri ile gençleştirilen, koşan, mücadele eden, fiziki açıdan dayanıklı bir milli takım çıkardı ortaya…

İşte o anlayış meyvelerini vermeye başladı, özellikle Dünya kupası elemelerinde…

Avrupa patentli Türk çocuklarının da yer aldığı ay yıldızlı on bir, son olarak oynadığı Avrupa’nın önde gelen ülkelerinin milli takımlarını gole boğdu…

Futbol şımarıklığa yer ve prim vermez asla…

Hollanda’ya dört, İskoçya’ya üç gol atan ay yıldızlı futbolcularımız, Dünya şampiyonu Fransa’ya kök söktürmüştü…

Bize has çılgınlıklar, hatalar yapmaz; ısrar ve inatla yollarına aynı azim ve hırsla devam ederlerse, yeryüzünde yenemeyecekleri takım olmayacağını gösterdiler…

Milli takımımıza, malzemecisinden teknik direktörüne ve onlara bu imkanı sağlayan federasyon başkanı ve yöneticilerine bir hakkın teslimi adına “Kırmızı, beyaz güller” gönderelim istedik, “Yiğidi öldür hakkını yeme” anlayışıyla…