Okuyucularım hatırlayacaklardır. Yerel yönetimler reformu ile ilgili bir yazı kaleme almıştım. Aslında konu ile ilgili düşüncelerimi teknik bilgiler haricinde yorum ağırlıklı olarak sizlerle paylaşmıştım. Fakat geçen hafta siyasi partiler arasında bu konunun sıkça gündeme gelmesi. Daha detaylı bir bilgi verme ihtiyacını da beraberinde getirdi. Bu mevzu ile ilgili sizin görüşleriniz üzerinde hani tabiri caizse çorbada tuzumuz olursa ne mutlu bizlere. Bu konu ile ilgili mail yoluyla da sizlerden sorular aldım. Yine Geyve Meslek Yüksekokulundaki öğrencilerimde bu konu ile ilgili düşüncelerini ve endişelerini dile getirdiler.
Ülkenin geleceği açısından son derece önemli bulduğum yerel yönetimler reformu üzerinde detaylı şekilde tartışıp, hassas noktalar üzerinde dikkatlice durarak ve kafalardaki soru işaretlerine mümkün olduğu kadar cevap vererek ilerlemek ülkemizin menfaati için çok büyük önem taşımakta çünkü yerel yönetimler konusunda atılım yapan ülkeler adem-i merkeziyetçi sisteme aşamalı olarak geçmişlerdir. Hızlı yapılacak reformlar uygulamada sıkıntıları da beraberinde getirecektir. Dolayısıyla Yerel yönetimler reformunu yapacaksak eğer halkın görüşlerine önem vererek aşamalı olarak gerçekleştirmemiz kaçınılmazdır.
Bakın biraz farklı bir örnek olacak fakat AB'ye yeni üye olan Romanya'nın en büyük sorunu ne biliyor musunuz? AB'ye gireceğiz diye çok hızlı şekilde adeta yangından mal kaçırır gibi uyum yasaları çıkardılar. Bu yasaları çıkarırken ülkenin ekonomik, sosyal ve siyasi yapısına hiç bakmadan sadece AB'ye üye olmak adına yaptılar bunu. Şu anda yaşadıkları en büyük sıkıntı ise bu yasaları uygulama aşamasında. Yapısal değişikler gerçekleştirdiğinizde ülkenizdeki dengeleri gözeterek sistematik olarak ilerlemelisiniz. Bu anlamda yerel yönetimler reformunun da aslında pek de bir farkı yok.
Küreselleşme ve AB üyelik hedefi yerel yönetimler konusunda da değişiklikler yapma gerekliliğini ortaya koymuştur. Hepimiz yakından biliyoruz ki hemen hemen her siyasi partinin parti tüzüğünde yerel yönetimlere atıfta bulunduklarını ve yerel yönetimler sisteminde değişikliğin gerekliliğini belirttiklerini yakından biliyoruz.
Biz kendi siyasal partilerimiz içerisinde yerel yönetimler konusunu sürekli gündeme getirirken üyelik sürecinde olduğumuz AB'nin uyguladığı Avrupa Yerel Yönetimler Ortaklık Şartı'nın 4. Maddesinin 3. Fıkrasında “ kamusal sorumluluklar genellikle ve tercihen vatandaşa en yakın olan makamlar tarafından kullanılır ibaresiyle yerinden yönetim ve yerindelik ilkesi tarif edilmiştir. Yani işleyiş olarak kısa zamanda daha fazla hizmet üretebilmek ve yönetimdeki hantal yapıyı ortadan kaldırmak adına modern ve işlevsel bir yerinden yönetim sistemi artık ülkemiz için acil eylem planları içerisinde yer alması gereken bir unsurdur.
Tabii ki tartışmalar sırasında değişik ülkelerin yerinden yönetim sistemleri gündeme gelmekle birlikte kesin olan şudur ki ülkemizin, merkeziyetçilikten uzaklaşma adem-i merkeziyetçi ( yerinden yönetim) sistemi yerleştirme ihtiyacı bulunmaktadır. Böylelikle devlet yapısı modernleşecek ve daha işlevsel bir hal alacaktır. Bölgesel dengesizlikle giderilecek, temel hak ve özgürlükler açısından katılım ve vatandaşa yakın bir yönetimin benimsenmesi gibi hedeflere de ulaşıla bilinecektir. Hangi sistemin ülkemize uygun olduğu konusunda tartışmalar sürerken. Fransa'nın uyguladığı sistemin ülkemize adapte edilmesi daha kolay bir sistem olduğunu da söylemek mümkün.
Bir karşılaştırma yapmamız gerekirse farklılıkları sizlere şu şekilde maddelemek isterim: 
- Türkiye'de il genel meclisinin aldığı kararlar valinin onayı ile kesinlik kazanırken Fransa'da onaya gerek olmadan yürürlüğe girmektedir.
- Fransa Belediyeleri, nüfus dikkate alınmadan büyük ve küçük belediyeleri içine almakta Türkiye'de ise nüfus sınırı getirilmektedir.
 - Ülkemizde yerel yönetimlerden biri olan köy yerel yönetimi Fransa'da bulunmamaktadır. Fransa'da belediye sayısının çokluğu da bundan kaynaklanmaktadır. Fransa'da bir yerel yönetim birimi olan bölge yönetimi Türkiye'de yerel yönetimler birimi arasında bulunmamaktadır. Örneklerden de anlaşılacağı üzere yapı merkezi sistemden çok yerele inme hususuna dayanmakta çünkü şu bir gerçek ki asla atama ile gelen seçilmiş gelen kadar ilin veya bölgenin sorunlarını bilemez ve buna göre planlamalar hazırlayamaz. Bu nedenle bölgede yaşayan halkın temsil kabiliyetinin arttırılması karar alma sürecinde daha fazla yer alması. İlgili bölgenin sorunlarının tespiti ve çözümünde daha hızlı kararlar alınmasına ve daha hızlı hizmet üretimine neden olacaktır.
Fakat yine Türkiye olarak en büyük çekincelerimizden bir tanesi üniter devlet yapımızın bozulacağı yönünde duyulan endişedir. Özellikle yaşadığımız terör sorunu ülkemizin ekonomisine zarar verdiği gibi demokratikleşme açısından da ülkemize derin yaralar açmaktadır. Demokratikleşme ile yerel yönetimler arasında organik bir bağ vardır. Yerel yönetimlerin siyasi oluşumunun temelinde de “Libertes Locales” adı verilen ve demokratikleşmenin de temeli olarak adlandırılan yerinden yönetim ilkesi gelmektedir.
Yani eğer biz ülkemizde demokratikleşiyoruz diyorsak temel özgürlükler ve insan hakları ibarelerini benimsediğimizi iddia ediyorsak. Adem-i merkeziyetçi sistemi iliklerimize kadar hissetmek zorundayız.
Şunun da altını çizmek isterim ki merkezin en büyük yerel yönetim temsilcisi olan Valilik makamı bazı hassas konular haricinde Belediye Meclislerinin aldığı kararlara tıpkı şu anda il genel meclisinde olduğu gibi onay vermesi ilkesini dayalı bir yapı ile yerel yönetim reformu hazırlarsak bunda başarılı olacağımızı çok fazla düşünmüyorum. Asıl amaç yereli karar mekanizması olarak daha aktif hale getirmek.
Özellikle İspanya'daki Bask bölgesi ve Katalonya bölgesi çok fazla gündeme gelir ve ülkemizle karşılaştırmalar yapılır. Bakın bu iki bölge sosyo-ekonomik kalkınmışlıklarının yanı sıra İspanya merkezi devletinin verdiği ve vermeye devam ettiği demokratik hak ve özgürlüklere ve ileri düzeydeki özerkliğe rağmen bağımsızlık beklentisi içindeler hatta geçen haftalarda dünyaca ünlü futbol takımı Barcelona'nın da evi sayılan Katalonya bölgesinde eylemler söz konusuydu. İspanya'nın yaşadığı ekonomik kriz, zengin bir bölge olan Katalonya bölgesinde çeşitli eylemlere neden olmuştu. Katalonya bölgesi ekonomik sıkıntıyı paylaşmak istemedi ve bunu eylemlerle ortaya koydu.
Dolayısıyla yerel yönetimlerin geliştirilmesi ile sizlere bahsettiğim mevzu böyle bir bölgesel özerklik değil yerel anlamda belediyelerin kuvvetlendirilmesi ve yöre halkının karar alma mekanizmasında daha aktif şekilde yer alarak. Sorunların daha hızlı bir şekilde çözümünün sağlanması noktasından kaynaklanmaktadır. Bölgesel özerkliğin benimsenmesi üniter devlet yapısı içindeki en hassas durumdur. Bölgesel özerklik Türkiye'de benimsenirse benzer durumlarda karşılaşma riskinin olabileceği de mevcut gelişmeler neticesinde kafalarda soru işareti bırakmaktadır.
Son olarak şunun özellikle altını çizmek istiyorum. Değişik unsurlara dayalı (din, mezhep, dil, ırk vs.) olarak ülkeyi bölmeye ve insanları birbirinden ayırmaya yönelik çabalar ile görüşlerin yerel demokrasi yani benim sizlerle paylaşmak istediğim yerel yönetimlerin kuvvetlendirilmesi düşüncem kapsamında değerlendirilmesi mümkün değildir.
Haftaya buluşmak dileğiyle…