AK Parti Adapazarı Danışma Meclisi toplantısında konuşan Genel Başkan Yardımcısı Ali İhsan Yavuz, yeni bir çağın başladığını ilan etmiş…
Bundan 50 yıl sonra AK Parti dönemi ve Recep Tayyip Erdoğan’dan bahsedilirken “Bir çağın kapatılıp yeni bir çağın açıldığı tarih” olarak bahsedileceğini söylemiş…
Öncelikle tarihi devirlere hep beraber bir bakalım…
Milattan Önce (M.Ö.) 3000 yılında yazının icadıyla İlk Çağ başladı…
Kavimler Göçü’yle birlikte Orta Çağ’a geçildi…
Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethi Yeni Çağ’ın başlangıcı oldu…
Fransız İhtilali ile birlikte günümüze kadar gelen süreç ise Yakın Çağ olarak isimlendiriliyor…
Bu durumda 3 Kasım 2002’de AK Parti’nin iktidara gelmesiyle birlikte Yakın Çağ da son bulmuş oluyor…
Fatih Sultan Mehmed’in ardından bir de Recep Tayyip Erdoğan “çağ açıp çağ kapatan lider” olmuş oluyor böylelikle…
Peki, Sayın Yavuz böyle bir benzetmeyi neden yapmış olabilir?
Herhalde durduk yere böyle bir tespit yapacak hali yok…
Ülkenin ekonomik olarak geldiği muazzam seviyenin bunda etkisi büyüktür diye düşünüyorum…
Kişi başına milli gelirin 40-50 bin dolarlara çıkması, vergi yükünün azaltılıp sosyal devlet anlayışının yükseltilmesi, işsizliğin ve enflasyonun tek haneli rakamlara inmesi, üretimin artması, katma değer yaratan ürünlere yönelinmesi, çiftçinin ve esnafın kendini aşması, emekli ve asgari ücretlinin tek maaşla dünya turuna çıkabilmesi, sanayi devrimi ve toplumun büyük bir bölümünün müreffeh bir hayat sürmesinin bunda etkisi büyüktür…
Yine hak, hukuk, adalet noktasındaki harikulade gelişmelerin rolü büyüktür bu sözlerde…
Adaletin herkes için eşit tecelli etmesi ve bir kişinin iki dudağı arasında olmaması, mahkemelerin bağımsız hareket etmesi, yargı erklerinin kuvvetler ayrılığı prensibi gereği güçlü bir konumda bulunmaları, sokaklarda huzur ve güvenin hâkim kılınması, cezaevlerinin günden güne boşalması ve de en önemlisi vatandaşlarımızın kahir ekseriyetinin yargıya duyduğu olağanüstü güvenden anlayabiliriz bu alanda geldiğimiz noktayı…
Dünya standartlarının da üstünde olan eğitim politikamız da bize çağ atlatan bir diğer unsur olsa gerek…
Eğitim ve sınav sistemimizin zırt pırt değiştirilmemesi, Fen ve Anadolu liselerinin sayısındaki hızlı artış, eğitim seviyesini ölçen dünya çapında saygın araştırmalarda hızla yükselişe geçmemiz ve de bilim ve teknolojik gelişmeler bizi hak ettiğimiz noktaya taşımıştır hiç şüphesiz…
Sağlık, ulaşım, imar ve bayındırlık, kültür sanat; aklınıza gelen her alanda dünya çapında işlere imza atmamız vesilesiyle bu tespitleri yapmıştır Sayın Yavuz diye düşünüyorum…
Düşünce ve ifade özgürlüğünün tavan yaptığı, kimsenin inancı ve yaşam tarzı gereği dışlanmadığı, tüm harcama ve tasarrufların son derece şeffaf bir şekilde tezahür ettiği, dış politikada destan üstüne destanın yazıldığı, milleti temsil eden Meclis’in etki ve saygınlığının doruk noktaya ulaştığı, cumhuriyet ve demokrasinin hiçbir zaman olmadığı kadar altın yıllarını yaşadığı, işlerin ehline verildiği, kimsenin kayırılmadığı, insanların birbirine sarılıp kardeşçe yaşayıp gittiği bu çağa bir de isim bulmalıydı Sayın Yavuz…
“Delirme çağı” diyebilirdi örneğin…
Ya da “Aklını yitirme çağı” da olabilirdi…
Yanlış anlaşılmasın, müspet manada diyorum…
Yani bir anda o kadar seviye atladık ki artık demokrasi, özgürlük, adalet, sağlık, eğitim, kültür sanat, bilim teknoloji derken her alanda aklımızı yitirecek bir noktaya geldik…
Bir anda bu denli sınıf atlayınca insan bir sersemliyor doğal olarak!
Velhasılı kelam Ali İhsan Yavuz tespiti yapmış ve de noktayı koymuş…
Bize de her sabah yeni bir çağa uyanmanın hazzını ve gururunu yaşamak düşüyor…
AK PARTİ NEDEN DELEGE SEÇİYOR?
AK Parti’de kongre süreci işlemeye devam ediyor…
Bugünlerde ilçelerde delegelerin tespiti yapılıyor…
Üyeler gidiyor ve ilçe başkan ve yönetim kurullarını seçecek olan delegeleri belirliyor oylarıyla…
İyi de neden böyle bir şey yapılıyor ki?
AK Parti’de il başkan ve yönetimini, ilçe başkanları ve yönetimlerini delegeler mi belirliyor yani?
İsteyen her insan aday olup da kongrede yarışabiliyor mu?
İl ve ilçe başkanlarının kim olacağına AK Parti Genel Merkezi karar vermiyor mu?
Hatta Genel Merkez’de alınan bu karar son kertede Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın onayına sunulmuyor mu?
Hal böyleyken sandıklar kurup da üyeleri oy kullanmaya çağırmanın ne manası var Allah aşkına!
Şahsen ben olsam hele ki böylesine soğuk havalarda hiç evden çıkıp da rahatımı bozmazdım...
CHP’DE HEP AYNI İSİMLER
Bir delege seçimi de CHP’de yapıldı ve bitti…
CHP’nin delege seçimi AK Parti’ye oranla daha da bir anlamlı diyebiliriz…
Tabii CHP’nin AK Parti gibi yüz binlerce üyesi olmadığı için seçimlerin büyük bölümü bisküvi kutuları kurularak parti binasında rahatça yapılıyor…
Zaman zaman sert tartışmalar yaşansa da çıkan sonuca herkes saygı gösteriyor…
Ama öyle ama böyle il başkanını da, ilçe başkanlarını da genel merkez veya genel başkan değil partinin delegeleri tayin ediyor…
İsteyen herkes istediği yere aday olabiliyor…
Buraya kadar mesele yok, her şey çok güzel…
Ancak CHP’nin açmazı da hep aynı isimlerin etrafında dönüp durması…
Erdoğan Isır, Fatma Kurtuluş, Ecevit Keleş…
Dön dolaş hep aynı isimler….
Bu ve benzeri şekilde bu partide görev almış bütün isimlerin partiyi getirdiği nokta ortada!
CHP’nin Sakarya’da bir tane bile belediye başkanlığı yok…
Koskoca Büyükşehir Belediyesi’nde meclis üyesi sayısı sadece bir…
Koskoca Adapazarı’nda meclis üyesi sayısı sadece bir…
Milletvekilliği desen yıllar yıllar sonra zor bela bir tane çıkarılabilmiş…
Partinin üye sayısına bakıyoruz, en ufak bir artış yok…
Partinin üye profiline bakıyoruz yıllardır değişmeyen yüzler…
Partinin kamuoyundaki gündem belirleme ve muhalefet edebilme kabiliyetine bakıyoruz, ortada hiçbir şey yok!
Hal böyleyken, kendi dönemlerinde en ufak bir başarıya imza atamamış isimler neden hala başkanlık kovalıyor?
Gerçekten bu şehri ve memleketi çok sevip düşündükleri için mi yoksa bir kere olsun koltuğun tadını aldıkları için mi!
BÖYLE İNSANLAR BULUN BELEDİYELERE
Adapazarı Belediyesi’nin Kentsel Dönüşüm ve Etüt Proje Müdürlüğü koltuğunda Salih Kaya adında inşaat mühendisi, pırıl pırıl bir genç oturuyor…
Azimli, hevesli, çalışkan, işinin hakkını vermeye gayret eden, haramı helali bilen genç bir arkadaşımız…
Malum Adapazarı Belediyesi’nin en iddialı projeleri arasında Kentsel Dönüşüm projeleri geliyor…
Bu şehrin de en büyük ihtiyacı bu tür projeler…
Bir şehirde kentsel dönüşümün yapılabilmesi için öncelikle Kentsel Dönüşüm Strateji Raporu’nun hazırlanması gerekiyor…
Bu işi dışarda 600-700 bin TL’ye yapıyor ilgili firmalar…
Hatta rakamlar zaman zaman milyon TL’nin üzerine de çıkabiliyor…
Bu arkadaşımız, “Madem biz burada görevliyiz, bu kurumdan maaş alıyoruz. Bu işi de bizim üstlenmemiz gerekir” diyerek ekip arkadaşlarıyla birlikte başlamış çalışmaya…
Günler, haftalar süren titiz çalışma ve uykusuz geceler sonucunda da bu raporu hazırlamışlar…
Basalım parayı da yaptıralım bir firmaya kolaycılığına kaçmamışlar…
Böylece hem yaptıkları işin hakkını vermişler, hem de belediyeyi maddi bir külfetten kurtarmışlar…
Vatanın milletin bekasını savunmak, tüyü bitmemiş yetimin hakkını savunmak diye ben buna derim işte…
Belediyelerde böylesi adamlar çalıştırılmaları…
Belediyeye yük olan değil, belediyeden yük alan insanlar tercih edilmeli…
Salla başını al maaşını diyenler, maaş beğenmeyenler, sinekten yağ çıkarırcasına kendilerine fazladan gelir kalemleri elde etmeye çalışanlar değil, böylesi görev bilincine sahip genç insanlar bulunup görevlendirilmeli…
Aksi halde bu işin vebalı tüm yöneticilerin boynunadır!