TERZİ ALİ TAŞÇEKEN KİMDİR?

Terzi Ali Amca” lakabıyla tanınan Ali TAŞÇEKEN 1800’lü yılların sonunda Bulgaristan’ın Şumnu’dan göç etmiş muhacir bir ailenin oğlu olarak 1925 yılında Adapazarı’nda dünya’ya gelmiştir. Uzun yıllar Orhan Camii’nin Uzunçarşı’ya geçişteki bakırcılar sokağında terzilikle geçimini sağlamıştır. Orhan Camii müdavimi Ali Amcanın tanınırlığı ve bilinirliği terziliğinden çok kendine görev haline getirdiği garip ve meczuplarla olan ilişkisiydi. Adapazarı’nın bilinen bütün kimsesizleri, meczup ve gariplerinin yemesi, içmesi, odunu, kömürü hatta ev kiralarının tedarikini kendine vazife edinmişti.

 Sabır kahramanı 2’si kız 4 çocuk babası olan Terzi Ali Amca, 2009 yılında kendisi gibi sabırlı ve çilekeş eşini kaybetmiştir. Eşinin vefatının ardından kendisi de 9 ay sonra bir Mevlut kandili gecesi 2010 yılında vefat etmiştir. Aziziye Camiinden esnaf, meczup ve gariplerin de katılımıyla kalabalık bir cemaatin iştirak ettiği cenaze namazı sonrası Emir Sultan kabristanına defnedilen Ali Amca ardında meczup ve garipleri yetim bırakarak ahirete irtihal eylemiştir. Hayır ve hasenatta yeri doldurulamayan ve adeta tek başına vakıf olan Terzi Ali Amcayı rahmet ve hayırla anıyoruz.

 HOŞ SADA

Birkaç haftadan beri Yeni Sakarya’nın “Ahde Vefa” serlevhalı bu sayfasında yazdığımız yazılarda, Sakarya’da gönüllerde iz bırakmış insanlardan bahsediyoruz. Şehabettin Demirler Hoca’dan Selim Gündüzalp’e, Niyazi Özdemir’e kadar aramızda arkasında güzel hizmetler bırakmış kimseler üzerinde durduk. Bunların bir kısmı sadece yerelde tanınmakla beraber bir kısmı da ülke çapında adı duyulmuş kimselerdir.

 Şu bir gerçektir ki bu topraklarda Ahmet Yesevi ve Yunus Emre’den günümüze kadar şairler, din adamları, derviş ve mutasavvıflar dünyaya gönül yapmak için gelmiş, insanların gönlüne girmeye çalışmışlardır. Yukarıda saydığımız isimler aynı bu bereketli silsilenin devamıdır. Bu insanlar her devirde vardır ve günümüzde de yaşamaktadırlar. Şunu unutmamak gerek ki dünya bu tür insanların yüzü suyu hürmetine deveran etmektedir. Baki olan şey gönüller imar etmektir. Ne yazık ki dünyanın hay-huyları arasında bunu unutuyoruz, bir de bakıyoruz ki ömrümüzün sonbaharına gelmişiz. İşte bu gönül adamları bize hayatımızın baharından itibaren dünyaya geliş gayemizi hatırlatmaktadır. Bir bakıma bizi yazılarıyla, konuşmalarıyla her daim uyarmakta, gafletten uyandırmaya çalışmaktadırlar.   

 SABIR TİMSALİ

Terzi Ali Taşçeken ömür boyu sabırla meczup ve gariplerin yükünü çektiği gibi bu sabrını toplumun her kesimine hatta evlatlarına karşı da göstermiştir. Büyük oğlu Alaattin Taşçeken’in anlattığı iki sabır hatırasını bu yazımızda sizinle paylaşalım istedik:

“Ben 7 yıllık İmam Hatip Lisesini 3 yıl uzatarak 10 yılda bitirdim. Selahattin ŞİMŞEK merhumla tiyatro macerası 3 yıl sınıfta kalmama sebep oldu. Tahmin edersiniz ki hiçbir velinin böyle bir çocuğa kızmaması mümkün değildir. Rahmetli babamsa bana bir kere bile oğlum bu ne haldir bile demedi. Bir sömestr döneminde karnelerimizi aldık. İki arkadaş karnelerimizle babamın terzi dükkânına gittik. Arkadaşımın babası ile babam içeride oturuyorlardı. Arkadaşımın 7 benimse 9 zayıfım vardı. Arkadaşımın babası karneyi görünce oğlunu bizim yanımızda tekme tokat döverek kendi dükkânına gönderdi. Babamın bana nasıl davranacağını korkuyla düşünürken karnemde 9 zayıf olduğu halde sabırla bana nasihatlerde bulundu. Bu olgun tavrı karşısındaki mahcubiyet benim ikinci dönem bütün zayıflarımı kurtarıp sınıfı geçmeme vesile oldu. Allah mekânını cennet etsin.”

 Terzi Ali amca gibi insanların mirasını taşımanın zorluğuyla ilgili ise şöyle bir hatırasını anlatıyor oğlu Alaattin Taşkesen:

“Babamın vefatından sonra benim dükkânıma sık sık gelen bir meczup vardı. Babamın uzun yıllar yanında kaldığı için bir hatıra gibi ona sabrediyordum.  Dükkânda işimizin yoğun, müşterilerin olduğu bir gün gelen bu meczuba yaptığı bir hareketten dolayı sabredemeyip sert bir bakışla ikaz etmeye çalıştım. Bu tavrıma şaşıran meczup bir müddet yüzüme şaşkın şaşkın baktıktan sonra beni derinden etkileyen şu sözleri söyledi: “Ama baban bize böyle davranmazdı”. Ne diyeceğimi şaşırdım ama iş işten geçmişti. Meczup dükkânı terk edip gitti. Bir daha da benim dükkâna gelmedi. Bu olay üzerine kendi kendime demek Terzi Ali olmak kolay değilmiş dedim.”

 

ALİ AMCANIN RAMAZAN MİRASI

Onun vefatından sonra yılın hemen her günü terzi dükkânında meczuplarla paylaştığı sofrası onu tanıyanların hatıralarında kaldı. Peygamber efendimizin yemek ve ikram konusunda tavsiyelerinden anlıyoruz ki içinde fakirin olmadığı sofralar bereketsiz sofralardır. Terzi Ali Usta kırmadan dökmeden hep sabırla uzun yıllar garip ve meczupların gönlünü kazandı.  Rahmetlinin yerinin dolması mümkün değil. Ama kurumsal olarak SAKVA aşevi hizmetleriyle elinden geldiği kadar yılın hemen her günü Ali Amcanın yetimlerine hizmet etmeye devam ediyor. Ayrıca Adapazarı için büyük bereket olan yemek ikramı bugün aralarında Şadi TANIŞ, Nedim PAKER, Hasan SAYAR, Zeki AYDINTEPE, Rahmi SAK,  Vedat ÜNSAL, Besim KIRATLI, Orhan ÖZTÜRK, Bayram AŞKAR,  gibi hayırseverler tarafından Sait Tanış Kültür Merkezinde her Ramazan Kadir gecesi sonrası yapılan ve Zeki AYDINTEPE’nin ifadesiyle “İftarların Ağası” diye tanınan iftar yemekleri Terzi Ali Amcanın ruhuna okunan bir Fatiha bir Yasin ile devam ettiriliyor.   

 ALİ AMCANIN SAĞ KOLU

Ali Amcanın yukarıda anlattığımız pek çok hayırlarda ona yardımcı olan hayırseverlerin başında Osman MEGRELİ gelirdi. Terzi Ali Ustanın talimatıyla kimin evine yemek götürülecekse o götürür, kimin evine kömür gidecekse yine götürürdü. Kendisiyle görüştüğümüz Osman MEGRELİ pek çok hatırasının olduğunu ancak Ali Amcanın meczuplara olan engin hoşgörü ile ilgili farklı bir anısını şöyle anlatır:

“Terzi dükkânına sık sık gelen 70’li yaşlarında bir meczup vardı. Bir genç kız görmüş illa ki bana onu iste evleneceğim demiş. Ali Amca birkaç kez olmaz diye ikna edip göndermiş. Fakat meczup o kızı iste istemezsen ahirette iki elim iki yakandadır deyince Ali Amca çiçek ve şekeri almış birlikte kızın evine gitmiş. Tabi doğal olarak kapıdan bile içeri alınmadan reddedilmiş. Ali Amcaya zaten vermezlerdi niye gittin deyince, “Bu meczup çok ağır bir söz söyledi bu yükten anca böyle kurtulurdum.”  diye cevap vermiş. Osman MEGRELİ’den dinlediğimiz daha pek çok terzi Ali Amca hatıralarını inşallah bir başka yazıda nakletmeyi umut ediyor, Osman MEGRELİ’yi de hayırla yad ediyoruz.


BASINDAN Fahri tuna

Hafız Hasan Çolak; ‘Ali Amca Cennete Gidemezse Hiç Birimiz Gidemeyiz!’

Eski Adapazarı eskimemesi gereken Adapazarı’ydı. Eski Adapazarı’nın kahramanlarından birisi de Terzi Ali Amca’ydı.

Ali Taşçeken, Bulgaristan Şumnu’dan daha çocukken Adapazarı’na hicret etmiş bir büyüğümüzdü.. Asıl işi görevi/misyonu başkaydı; Adapazarı’nın neresinde bir aç açık susuz uykusuz varsa onu bulur, o kendi çocuklarından fazla onlarla meşgul olurdu bir ömür.

Bir hayır çetesi’nin, bir hayır grubunun, bir iyilik kurumun başıydı Ali Taşçeken. Selahaddin Şimşek’in sağ kolu Alaaddin Ağbi’nin de babasıydı.

Bildiğim kadarıyla onun sağ kolu da bizim Osman Meğreli’ydi. Adapazarı’nda hangi gariban evleniyor ama koltuğu, masası sandalyesi buzdolabı yok; Ali Amca’nın hayır çetesi bir şekilde çözerdi. Osman Ağbi de, mahalle arkadaşı Burhan Kabukçu gibi, delikanlılığın kitabını yazan bir başka büyüğümdür; bir ömür insanlığa yardım/iyilik için çırpınan ağbimizdir.

Meslek hayatının otuz yedi yılını Orhan Camiî’nde müezzinlikle geçirmiş ve neredeyse bütün Adapazarı’nın son kırk yılını ezbere bilen Hafız Hasan Çolak, kırk yıl şahit olduğu yardım/iyilikler bağlamında söz Terzi Ali’den söz açıldığında şöyle diyecektir: ‘Eğer Ali Amca Cennet’e giremezse, biz hiç birimiz gidemeyiz!’

MUSTAFA ÖZCAN 2012
Geçenlerde
Adapazarından kardeşim İbrahim Özcan telefonla aradı. Bizim yar-ı garımız ve abimiz, enis ve münisimiz Terzi Ali Abinin (Taşçeken) vefatını haber verdi. Onun terzihanesi gerçekten de kaybolmaya yüz tutmuş son irşat ocaklarından birisiydi. Ali Abi mürit kisvesinde bir mürşitti.  Vaktiyle Adapazarı gurebasının ve miskinlerinin ve meczuplarının yükünü bir avuç arkadaşıyla birlikte yüklenmişti. Soyadı Taşçeken idi ama o yük çekerdi. Şam‘a gitmeden onun terzihane kisvesindeki dergahına sık sık uğrardım. Döndükten sonra da kürkçü dükkanı gibi yine uğrak yerim orası olmuştu. Ramazanlarda muczuban taifesiyle birlikte ortak iftarlarımız anlatılmaz ancak yaşanabilir. Ersin Gürdoğan, Mehmet Zahid Kotku hazretlerinin ocağını görünmez üniversite olarak nitelendirir. Ali Abi‘nin terzihanesi de görünmez bir irşathane idi. Sanırım inşallah Orhan Camii‘nin birinci ve ikinci geçitleri tarihe bir gün altın harflerle yazılacaktır. Yaşadığımız günlerde Adapazarı‘nın anlamı o zaviyede gizliydi. Burası bir üniversite ve akademi değildi elbette. Lakin gönül dervişlerinin bir pişme ocağıydı. Belki onunla ancak Erzincan‘ın Terzi Ali Babası karşılaştırılabilir. Zaten her ikisi de farklı tarihlerde olsa da aynı ocağın mensuplarıydı. Adapazarı onların nefesiyle tatlıydı. Onların gezdiği sokaklar adeta bayram yeriydi. Ali Taşçeken Abi ile birlikte Salahaddin Ünsal, Nuri Berk, Saatçı Burhan Abi ve meczubin ve yarı meczubin taifesinden Kantarcı Lütfi Dede, Hamid Abi, Rafet Abi, Adapazarı‘nın son aşıklarından ve beldenin tadı tuzu Tahsin Abi, Karabiberci Sadettin Abi, 1980‘li ve 1990‘lı yılların görünmez manevi kahramanlarıydı. Remzi Dede gibi o kuşaklar birer ikişer hayattan çekildiler. Onlar çekildikçe hayatın tadı da çekildi. Med halinden cezir haline düştük, geriledik. Sanki Adem babamız gibi cennetten sürgün yerine; dünyaya indik. 2000‘li yıllar manevi kuraklık yıllarıydı. Onlar hayattan el etek çektikçe bizler onların yetimleri haline geldik. Artık ocağımız tütmüyordu. Son ocağın kahramanı Ali Abi ötelere mevlit kandilinde rihlet etti. Mevlit onun şeb-i arusu yani kavuşma günü oldu.

Cenazeden bir ay kadar önce olmalı. Kardeşim İbrahim‘e haber vermeden Adapazarı‘na özel bir iş için gelmiştim. Kayınpederimde iken telefonum çaldı ve arayan İbrahim‘di. Ali Abi‘yi heyet halinde ziyaret halinde olduklarını haber veriyordu. Ben de Adapazarı‘nda olduğumu ve ziyarete gelmek istediğimi söyledim. Biraz sonra Ali Abi‘yi son yolculuğuna uğurladığımız Aziziye Camii‘nin yakınında buluştuk. Ali Abi ise sabırsızlanıyor oğlu Cemaleddin‘den ne zaman geleceğimizi soruyormuş. Kardeşimle birlikte son ziyaretimiz olduğunu bilmeden Ali Abi‘yi dünya gözüyle son bir kez daha gördük. Bir ay sonra ise onu, ötelere irtihal etmiş dostlarının yanına yolcu ettik. Kalp kalbe karşı olduğundan dolayı Allah bizi dünya gözüyle son kez buluşturmuştu. Doğum günü yani mevlit kandili onun ırs günü yani düğün günü ve bayramı oldu. Hem Vehip Abi hem de Ali Abimiz 80‘lerini devirmişlerdi. Bir hadis-i şerif, Allah‘ın seksenini geçenlere muamelesini anlatır. Buna göre, hasenatlarını kabul ettiği gibi seyyiatlarını da affeder (El Kavlu‘l Müsedded, Askalani, s: 13). İnşallah bu müjdeyi de yanlarında götürdüler. Yarım kalan dünya beraberliğinin ebediyete de uzanması dua ve niyazıyla.

22 Nisan 2010 - Milli Gazete, Gündem bölümünde yayınlandı