29 Ağustos - 5 Eylül 2014 tarihleri arasında Batı Türkistan coğrafyasındaki Ata Yurdumuz Kırgızistan ve Kazakistan’a bir ziyaret yaptım. 2005 yılı Mayıs ayından itibaren, Kırgızistan’ın Celalabat şehrindeki Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı’nın İşletme Fakültesi’nde yaklaşık 1,5 ay kalmış ve o vesileyle ülkenin büyük bir kısmını dolaşmıştım. Bu sebepten gidişte sadece Başkent Bişkek’e uğradım. Manas Havaalanı’nda ‘sanal dünya’dan hiç görmediğim dostum Mustafa Öztürk ve Almatı’dan beni almaya gelen iki öğrencim, İbragim ve Sayın, beni karşıladılar. Mustafa Öztürk’ün araçlarına alıp şehri dolaştırdılar ve bana nostalji yaptırdılar.
Bir süre şehir merkezinde gezdikten sonra, Manas Üniversitesi’nde görev yapan arkadaşlarımı ve dostlarımı kısa bir süre de olsa ziyaret ettim. 9 yıl önce de burada, Manas Üniversitesi yakınındaki küçük bir mescitte bir Cuma Namazı eda etmiştim. Şimdi kampus içinde ‘Türk usulü’ muazzam bir cami inşa ediliyor. Bir kısmı ibadete açılmış. Kalabalık bir cemaat ile Cuma namazını burada eda etim. 
Akşamüzeri, öğrencilerimle yaya olarak sınırı geçip, onların sınırın öte yakasına bıraktıkları araç ile Kazakistan’ın Almatı şehrine ulaştım. Akşamleyin İbragim’in evinde, beni karşılayanlar akrabaları arasında bulunan yeni dostlar edindim.
Ertesi sabah, eski öğrencilerimden İbragim ve Sayın ile birlikte, bir şehir turu yaparak ülkenin batısındaki, Almatı’ya yaklaşık 850 km uzaklıktaki Çimkent şehrine müteveccihen yola koyulduk. Çinliler tarafından yapıldığı ifade edilen ve Batı Çin’i Doğu Avrupa’ya bağlayacak otoban tipi nefis yolda, her fırsatta mola vererek, çay içerek ve resim çekerek, yaklaşık 12 saatlik bir süre sonunda hedefimize ulaştık. Ertesi gün, SAÜ mezunu öğrencilerimizden Adil’i de alıp, çeşitli ziyaretler ve şehir turu yaptıktan sonra Türkistan’a Ahmet Yesevi diyarına hareket ettik.
Seyahatimin detayını bir günlük olarak yayınlayacağım için detaya girmiyorum.
Türkistan’dan gece hareketle sabah vakti Almatı’ya tekrar geldik. Burada iki gün geçirdim. ‘Sanal dünya- Facebook’dan dostum, işadamı Ahmet Tombak, beni Tanrı Dağları’nın zirvelerine götürdü, gezdirdi ve ikramlarda bulundu. Diğer dostlarımla beraber, kendisine de teşekkür ediyorum.
Dönüş yolunda Bişkek’te bir gece kaldım ve 5 Eylül sabahı THY ile İstanbul’a dönmek için Manas Havaalanı’na geldim. Çek-in işlemleri için kuyruktayım. 4–5 adet banko açık ve benim kuyruğunda olduğum sıra önünde ‘Business Class’ yazılı.
Önümde sırada olanların hiç biri ‘business class’ bilet sahibi değil… Sordum, burası ‘business class mı?’ diye, kuyrukta olan birileri bana, ‘fark etmiyor, hepsi işlem yapıyor’ dedi ve ben de sıramın gelmesi için bekliyorum. Sıra tam bana geldiğinde bir yolcu gelip, görevliye ‘business calass!’ dedi ve hemen ona öncelik verdiler. Onun işi biter bitmez görevli bana ‘siz de business class mısınız?’ diye sordu. Ben de ‘hayır!” dedim. O da, ‘peki o zaman niye bu sıraya geldiniz?’ dedi. Ben de ‘herkes karışık geldi, onların işlemini yaptınız, ben de karışık zannettim’ dedim. Valizimi aldılar ve biniş kartımı da verdiler.
Uçak İstanbul’a zamanında geldi. Atatürk havalimanı’nda beni karşılamaya kızım gelmiş. Telefonumu açar açmaz onun mesajı geldi: Welcome to Turkey.
Pasaport işlemimi yaptırıp valizimi almaya gittim. Bizim uçağın bagajlarının geleceği bantta tek bir valiz kalmış. Ben de içimden ‘ Yolcular en tembeli benim galiba… Bu millet, ne kadar çabuk gelip de valizlerini almışlar…’ diyerek valizi aldım ve dışarı çıktım. Kızımla buluştuk. Oradaki bir kafede kahve içtik ve biraz sohbet ettik. Sonda da metroya binip Esenler Otobüs Terminali’ne gitmek üzere ayrıldık. Kızım, Metro’ya biniş jetonumu aldı. Beni metro trenine bindirip ayrıldı. Metroda bir yer bulup oturdum. Trenin kalkmasına az bir zaman var. Valizime şöyle bir baktım, üzerinde kırmızı etiketli ’PRIORITY-ÖNCELİKLİ’ etiketi yapıştırılmış. Allah, Allah… Benim ne ‘önceliğim’ olabilir ki… “Herhalde ‘business class’a yanlışlıkla yönlendiğim içindir” diye düşündüm.
Az sonra valize biraz daha dikkatli baktım ve şok! Yanlış valiz… Benim valizin aynısı, ancak bana ait değil. Trenden süratle kendimi dışarı attım ve hemen kızımı aradım. Geri geldi. Durumu anlattım. Yanlışlıkla aldığım valizi emanete bıraktık. Üzerinde valizin sahibinin adı ve telefon numarası olduğu için arayıp durumu anlattık. Amerikalı birine ait bir valiz ve sahibi otele gitmiş. Adam rahat. “Benim otelime gönderin!” dedi. Vakit epeyce geçtiği için bantlarda valiz kalmadı ve benim valiz de ortalarda yok… Sahipsiz valizler kısmına gittiği kesin… Durumu anlattığım THY Kayıp Bürosu’nda birkaç form doldurdum. İlgilenen yetkili valizi bulduklarında adresime göndereceklerini söylediler ve sorma ihtiyacı duyarsam arayabileceğim telefon numaralarını da verdiler. 
3 gün sonra bir kargo şirketinden aradılar: Kargonuz var! Sonra da getirip teslim ettiler.
Şimdi gel de Türk Hava Yolları- (THY)’nın dünya ölçeğinde hizmet veren bir şirket olduğunu kabul etme!
Tebrikler ve teşekkürler THY… 
NOT: Geçtiğimiz günlerde benzer kayıp vakaları anlatmıştım. Yunanistan’da otobüste kaybolan valizim 1 hafta sonra gelmişti. Münih’te Tren istasyonunda kaybettiğim bagaj anahtarım saatler sonra bulunmuştu. Sivas civarında bir mola yerinde durduğumda kaybettiğim arabamın anahtarı bir müddet sonra bana ulaşmıştı. Bir Pazaryerinde unuttuğum bir şemsiyem aylar sonra bana dönmüştü… Şehirlerarası otobüste unuttuğum daktilo makinem, bir süre sonra beni bulmuştu. Hey güzel Allah’ım! Çok şükür, ne kadar da şanslıyım ben…