Kendimi Bildim Bileli Sakaryasporlu ve Galatasaraylıyım!
Kendimi bildim bileli Sakaryasporluyum ve Galatasaraylıyım; 1971 yılından, ortaokula başladığımdan itibaren demek mümkün buna. 1973 senesinde cebimdeki on beş lira harçlığımın on beşini de Sakaryaspor-Manisaspor maçının biletine verdiğimden (o maç da yağmur nedeniyle maalesef pazartesiye ertelendi, ben okula gittiğimden izleyemedim, bir maç alacağım var hâlâ) beri bilinçli bir Sakaryasporlu hissederim kendimi.
Adapazarı İmam-Hatip Lisesi’nde 1974-78 arası dört yıl leyli meccani (gece/parsız yatılı) okuduğumuz yıllarda neredeyse Çark Mesire ve Stadyumla ortak yaşamaya başlamıştık; mekân tutmuştuk adeta. Şimdi stadyumun Kentpark tarafında otopark olarak kullanılan bölümüne kömürlük derdik biz. O zamanlar kaloriferler kömürlüydü ve kamu kurumları yandıktan sonra kalan kömür cüruflarını kamyonlarla oraya atarlardı. Kürekle öylesine serpiştirirlerdi. Yani biz yatılılar futbolu yeşil sahalarda değil, kömür tarlasında öğrendik.

Stadyumun Önünü Biz Düzledik

Her Cumartesi Pazar sabahı Abdurrahman Özçelik (Endüstri mühendisi, şimdi Cumhurbaşkanlığı Teftiş Kurulu üyesi), Murat Özdemir (şimdi İstanbul’da Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni), Halil Delice (Avukat, TGRT’nin ‘Halil Aga’sı), Erdoğan Sevim (nam-ı diğer Tarık Akan), Sabahattin Şiranlı (şimdi İstanbul’da iç mimar, sosyalist zengin işadamı), Özcan Balçık (Adapazarı Belediyesi Temizlik İşleri eski müdürü,17 Ağustos depreminde rahmetli oldu), Abdurrahim Tufantoz (şimdi Van 100.Yıl Üniversitesinde tarih yardımcı doçenti), Şükrü Sevinç (kelime-i şahadet getireceği günleri beklediğimiz Din ve Ahlâk Bilgisi öğretmeni, halen Ferizli İmam Hatip Lisesi Müdürü), ben, birkaç yatılı daha.. Altışarlı yedişerli maç yapardık hafta sonları. Hatta o arkadaşlarla şimdi ne zaman stadyumun önünden geçsek, ‘burada bizim ayak izlerimiz var, burayı biz düzledik’ diye gülüşürüz.
Pazar günleri de Sakaryaspor maçlarına elbet. Zaten haftalık harçlığımız on beş yirmi lira; nasıl gireceğiz stada? İki yolu vardı bunun: Ya Şeker Fabrikası tarafındaki duvarlardan (o zaman daha tribün yoktu, iki metre kadar taş duvar vardı) atlayacağız, bekçiye yakalanmadan gireceğiz, ya da Kaymakam Mehmet Nüzhet Beyin 1893’de Almanlara yaptırttığı Çark’ın su kulesine tırmanıp merdivenlerde (VIP Salonunda) seyredeceğiz.

1981-2: GS’ı, Fener’i, BJK’y, Trabzon’u Yendiğimiz Sezon

Sarı İhsan’ın kaptan olduğu Tamerli, Erdallı, Boralı, Baykullu, Suavili, Yetişli yıllar… libero Sarı İhsan’ın aut (kale vuruşu) atışında takımımızın gol için sanki frikik ortası gibi rakip ceza alanına doluşup orta beklediği yıllar.. bugünkü adıyla (o gün için II.Lig) PTT 1.Lig’deyiz. heyecan, samimiyet, yeşil-siyah sevgisi hep üst düzeyde. Sonra Süper Lige çıkış; o zamanlar Ozanlar’daki mühendislik fakültesi öğrenciliğimiz. Her Cumartesi Pazar da dersimiz var; stadyumdan gelen ‘Golllllllllll’ sesleri ile skoru takip edebiliyoruz ancak, aklımız stadda gözlerimiz tahtada… sonra Süper Lig’in tozunu attığımız ilk yıl;Fatih Terimli Eser Özaltındreli GS’yı içerde Aykut Yiğit’in penaltısıyla 1-0 yenişimiz, Alisamiyen’de 2-2 kalışımız; Fener’i, BJK’yı, Trabzon’u devirişimiz…Efsane yıl. İç saha maçlarının hemen hepsinde stadyumdayım ben de; şahidim yani tarihe.

1987: Efsane Bir Şampiyonluğun Öyküsü Yazılmaz mı?

Sonraki yıllar hep ilk altıda bir Sakaryaspor. Tuncer Tepe ve yönetimleri hep büyük düşünüyorlar. Derken 1985-6’da küme düşüyoruz. 1987-87’de ise II.Ligde destan yazan bir Sakaryaspor var. Kaptan Oğuz Çetin. Kalede Engin İpekoğlu ve Neşet. Kostik Mustafa, Nezihi, Turan’lı defans. Oğuzlu, Özcanlı, Serdar Şenkayalı orta saha. Tunalı, Sinanlı Aykut Kocamanlı forvet. Konyasporla çekişiyoruz. ANAPlı yıllar. Keçeciler Başbakan Turgut Özal’ın sağ kolu, psikolojik destek Konyaspor’la deniyor. Bizim kulübün başkanı aynı zamanda ANAP’tan Adapazarı Belediye Başkanı olan Erkal Etçioğlu. Karizmatik, toparlayıcı, şehir kültürü ve dengelerini iyi bilen biri Erkal Başkan. ANAP, CHP,DYP, DSP dememiş, her partiden sevilen sayılan becerikli işadamlarını etrafında toplamış güzel bir yönetim kurmuş. CHP’den Adapazarı Belediye Meclis Üyeleri Kadir Kurtuluş, Bülent Yılmaz, Rasim Elgin’i, DSP İl Başkanı İbrahim Taşkent’i de hatırlıyorum meselâ o yönetimde. Şehir Erkal Etçioğlu ve yönetimi etrafında kenetlenmiş, tek yumruk olmuş; tek bir istekleri var: Yeniden Süper Lige çıkmak yani şampiyonluk! Belli ki Adapazarı Tarihinin yazıldığı günler; ‘ben de oradaydım’ demenin, ‘ben de şahidim’ demenin zamanı. Şiir gibi futbol, şiir gibi sezon…

Sakaryaspor’un da Benim de İlk Kitabımız
Konyapsor’la amansız bir çekişmemiz var o sezon; biz de hemen her maçı kazanıyoruz onlar da. Puan puana, nefes nefes, amansız bir yarış; biz sadece iki gol öndeyiz.
Aklıma nereden düşüyorsa (âh bu endüstri mühendisliği âh, hep proje üretme hastalığı bıraktı bende) artık, ‘hem 22 yıllık Sakaryaspor tarihinin kitabı yok, hem de bu şampiyonluğu belgelemiş olayım’ diye ‘kitap yapmak’ düşüyor içime. Ustam, ağabeyim, o günlerde Yenigün Gazetesi Spor Müdürü Hüseyin Komite’ye açıyorum düşüncemi. Kitabın geçmiş/tarihçe kısmını o yazıyor; ben de bir dizi söyleşi ve araştırmayla o sezonki şampiyonluğu. Başkan Erkal Etçioğlu, Teknik Direktör Necdet Niş’le, masör Nedim Kurtiç’le, Kaptan Oğuz Çetin ile söyleşiler… maç maç incelemeler, kadrolar, yorumlar. Ortaya fena olmayan bir kitap çıkıyor. Ben paradan özellikle de para tahsilinden pek anlamıyorum (hâlâ da anlayabilmiş değilim). Hüseyin ağbi o tarafta da iyi maşallah. Kitap üzerinde çok iyi reklam almışsak da, gerçekte zarar etmiyoruz kitaptan. Biraz da ekmek kalıyor. Bakıyorum da üzerinden yirmi altı yıl geçmiş; geriye ‘Bir Şampiyonluğun Öyküsü’87’ kitabı kalmış… acı tatlı anılarıyla.Teşekkürler Hüseyin Komite ağbi, katkı ve emeklerin için.

Eski Hikâyeci Yeni Romancı Mustafa Everdi’yle Konuşurken

Kitabın yayımlanmasından sonra günlük Yenigün Gazetesi her Pazar yayımlanan söyleşilere başlıyorum. Köşe de yazıyorum. Başlığı ‘Eğri Oturup Doğru Konuşalım’. Bir yandan Adapazarı Belediyesi’nde mühendis/programcı olarak çalışırken, diğer yandan içimde bitmeyen enerjiyi olumluya yönlendirmek amacıyla gazetecilik yapıyorum; söyleşiler, yazılar, şunlar bunlar.
Mustafa Everdi var avukat, hikâyeci, romancı. Asker arkadaşım, Ankara’da oturuyor, serbest avukat. Bir ziyaretimde bana ‘Fahri, aslında şehrin ileri gelenleriyle söyleşiler yapıp kitaplaştıracaksın, para da kazanırsın’ diyor. Ben de ‘Mustafa, ben zaten ileri gelenlerle söyleşiler yapıyorum, bir kaldı geriye kitaplaştırmak’ diye cevap veriyorum. Böylece ikinci kitap fikri de düşüyor aklıma…

‘İzbırakanlar’ Bize Para Bırakmasa da, Kitap Bırakıyor Şükür

Söyleşilere daha bir coşkulu ve arzulu devam ediyorum artık. Kimler yok ki söyleşi yapmadığım? Spordan siyasete, iş çevrelerinden derneklere… vergi rekortmeninden şehrin ‘one number’ına. Kültür sanattan genç yeteneklere. O sene Süper Ligde harika oynayan ve (şimdiki adıyla Ziraat) Türkiye Kupası’na Adapazarı’na getiren Sakaryaspor’un yıldızları Oğuz Çetin, Aykut Kocaman, Serdar Şenkaya, Engin İpekoğlu’na…
1988 senesinin fotoğrafını çekmişiz adeta şehirde. ‘İz Bırakanlar’ adını uygun görüyorum nedense. Daha çok iz 980’li yıllarda şehirde iz bırakmış simalarla söyleşiler yaptığımdan. Bu kez yardım almıyorum. Hüseyin Komite ustamızdan gördüğümüz kadarıyla (onun kadar olmasa da) reklâm da alıyorum. Güya mühendisiz, güya iyi hesap yapıyoruz; hesaplarıma göre maliyet çıkıyor, kalan parayla da kendime – o günlerin en popüler yerli arabası – Doğan SLX alabiliyorum. Sonuç ne mi oldu? Sormayın gitsin. Benim yüzüme bakan, ‘enayi’ yazısını çabuk okuyor olmalı ki, hep ileri tarihe erteliyor. Şükredeyim gene, Doğan SLX’in parasını toplayamadıksa da kitabın baskı tutarı en azından Gülserenbank’a yük olmuyor. (31 yıldır evin bütçesi eşimde olduğundan biz ev ahalisi ona Gülserenbank deriz).

Sakarya, Yenigün Derken Kalıcı Yerimizi de Buluyoruz Artık: Yeni Sakarya!

Derken 27 Mart 1989 yerel (o günkü söyleyişle mahalli) seçimleri geliyor; referandumda 32.000 oyu aşan mevcut belediye başkanı Erkal Etçioğlu’nu bin bir propaganda taktikleriyle 12.873 oya indiren CHP adayı Ünal Ozan, ikinci kez (ilki 1977’de seçilmiş her seçilen gibi o da 12 Eylül 1980 Askeri Darbesiyle koltuktan indirilmişti) Adapazarı Belediye Başkanı seçiliyordu. Yenigün Erkal Etçioğlu tarafından tekrar Necdet Güngörsün’e verilmiş, Güngörsün’ün avenesinden olmadığımız için Yenigün sütunları artık ölene dek bize kapanmıştı. 1990 yılı ilk baharı itibarıyla Yeni Sakarya kapıları açılacaktı bana. Yeni Sakarya’nın iki yerde yönetimi vardı; Adapazarı basının ve tüccarlarının gelmiş geçmiş en çelebi, en beyefendi isimlerinin başlarında olan Hasan uyar gazetenin sahibiydi ve Orhan Camii’ne paralel Bakırcılar İçi’ndeki matbaada bulunuyordu. Sakaryaspor’un kurucu kadrosunun yıldız isimlerinden olan Zeki Ağabey (Aydıntepe) ise gazetenin genel yayın yönetmeni. Zeki ağbi sağ olsun beni gazeteye alıyor ve bir yandan haftalık röportajlara bir yandan da ‘Eğri Oturup Doğru Konuşalım’ yazılarına başlıyorum. Yeni Sakarya ile gönül bağım, idareciliklerim sırasında zaman zaman yazamasam da, tam yirmi üç yıldır devam ediyor. Böylece 1983 sonbaharında Sakarya ile başlayan Yenigün’le devam eden yazdığım gazeteler kervanına, kalıcı olarak Yeni Sakarya ekleniyor ve tam yirmi üç senedir de devam ediyor. Yaşayışıyla, duruşuyla’ insanlığın kitabını yazan! merhum Hasan Uyar’a, her daim bana sahip çıkan kalemi ve yüreği güçlü ağabeyim Zeki Aydıntepe’ye ve dedesiyle babasının izinden gittiğini görmekle iftihar ettiğim sevgili kardeşim, yol arkadaşım Arda Aydıntepe’ye bu vesile ile bir kez daha teşekkür ediyorum.

Milli Damat ve Yeni Sakarya’yı Sırtlamış Üç Emekçi Kahraman

Yeni Sakarya gazete olarak Tozlu Camii’nin karşısındaki Uyar Han’da, en dipte. Malum han Uyar kardeşlerin, bir tür toptancı hanı. Çift sıra dükkanlar arasından hanın sağda dipteki matbaasına doğru yürürken mis ama gerçekten mis gibi baharat kokuları, bisküvi kokuları içerisinden geçiyorsunuz. Orada kırsal kesimden gelen bakkalları, onların araçlarına aldıkları gıdaları yükleyen hamalları, üç tekerli bisikletiyle ev geçindiren gerçek kahramanları görüyor, seviyor, dua ediyorsunuz onlara.
Matbaa dediğim en dipte, yüksekçe köşe bir dükkan. Kapıdan girişte solda kocaman 1960’lardan kalma bir masa; Genel Yönetmen Zeki Aydıntepe’nin masası. Aydıntepe’yi o masada ya bir kere gördüm ya iki. O daha çok Kız Meslek Lisesi sokağında kendisine ait işyerinde yazıyor yazılarını gönderiyor. Hasan Uyar’ın kızı Meral Abla ile evli olduğu için de gazetedeki lâkabı (özellikle de Ziya Üstüngüler’e göre) ‘Milli Damat’. Sanat müziğine düşkün, gerek Adapazarı, gerekse Beyoğlu eşraf/esnaf kültürüne aşina, eğlenceli, biraz da tumturaklı bir kalemi var. Hasan Uyar 1940-50’lerin, Zeki Aydıntepe ise 1960 ve 70’li yılların Adapazarı’nı temsil ediyorlar belli ki. Yeni Sakarya 750-1000 arası satan, her gün ikinci civarı piyasaya çıkan dört sayfalık bir akşam gazetesi. 17 Haziran 1954’ten beri ayakta. Hâlâ da. Dik duran, kavga etmeyen, şantajla şununla bununla reklâma tevessül etmeyen bir gazete. Gazeteyi üç kahraman çıkartıyor aslında: Entertipçi Ziya Üstüngüler (DSP/Ecevit sevgisi ev at yarışı düşkünlüğüyle zihnimde yer etmiş, Hürriyet Gazetesinden Yeni Sakarya’ya gelmiş bir emekçi), Sedat Kobaş (sessiz, daima çalışkan, daima uyumlu, daima saygılı, daima Abaza delikanlısı) ve Cavit Dereli (en gençleri, Serdivanlı, hem şair, haber de yapıyor spor da yazıyor, gazete de dağıtıyor ikindi sonrası). Sonraları güleryüzlü sarışın can delikanlı Ekrem devralacak Cavit’in bir kısım yükünü.

Mizah Hayatım da Hep Var: ‘Beyoğlu Beyoğlu’, ‘Aşk olsun’, ‘Deliler’…

Öteden beri aslında mizah var kanımda. Ta çocukluğumdan beri. Okuduğum kitapların çoğu, ta ortaokul yıllarımdan bu yana hep anılar hatıralar. Ne zaman bunalsam, sıkılsam hep mizaha sığınıyorum. Gazete köşe yazarlarından en sevdiklerim Rauf Tamer gibi, Yavuz Donat gibi, Çetin Altan gibi, Engin Ardıç gibi hem mizah ve düşünceyi birleştiren yazarlar. Sinemada da hep komediler ön planda. O sırada hepimizin evinde video furyası. Filmler kiralıyoruz her akşam. Benim en çok kiraladıklarım Zeki Alasya-Metin Akpınar’ın ‘Devekuşu Kabare’, ‘Aşk Olsun’, ‘Beyoğlu Beyoğlu’, ‘Deliler’, ‘Reklamlar’ı… Peki hep izleyecek, hep seyredip mi güleceğim? Yazmayacak mıyım?

‘Yanlış Hata’ Yapıp Üçüncü Kitabımı Yayımlıyorum

Çevremden, hayatımdan, anlatılanlardan mizahi olaylar fıkralar biriktiriyorum. Bu arada Tekelerde memur lojmanındayım ve artık üstü kırmızı beyazlı – o döneme göre bugünün modern bilgisayarlarına denk- daktilom ve söyleşi sırasında kayıt yaptığım teybim de mevcut. Tam donanımlıyız yani. Anılarımı daktiloyla kaleme almaya da başlamışım. İyi de ne olacak bu serinin, yazı dizisinin adı. İmdadıma her zamanki gibi amca oğlum Kadir Tunca yetişiyor; Kadir İzmit Seka’da çalışan akıllı uslu oturaklı zeki oturmasını kalmasını bilen biri. Akşamları da zaman zaman servis arkadaşlarıyla Seka’nın körfeze anzır misafirhanesinde satranç oynuyorlarmış. Bir arkadaşları da sık sık yanlış oynuyor ve ‘eyvah gene yanlış hata yaptım’ diye özür diliyormuş. Ben de buradan yakaladım başlığı da: ‘Yanlış Hata’. Kitap önce iki ay kadar 1991 yılı Şubat-Mart ve Nisan aylarında Yeni Sakarya’da yayımlandı, neler yoktu anı hikaye mizah türündeki yazılarımda… Zaman zaman okudunuz onları burada da; ‘Üç ihtimali de kendisine alan bahisçi’ İsmail Şimşek gibi, ‘Keşke ÖSYM’ye Hakkari’de girseydim, âh benim cahil kafam’ diye dövünen Abdullah Engin gibi altmış kadar muzip mizahi anı…

Selahaddin Şimşek: ‘Yanlış Hata Yaptın Fahri Tuna’

Gazetede çıkan yazıları makasla kesip boş bir kağıda kitap formatında Uhu’yla yapıştırıyorum. Yani fiilen gazete yazısını kitaba dönüştürüyorum. Sonra da kitap şekline sokup Havuzlu Çarşı’nın zemin katında Kaya Kırtasiye’ye gidiyorum (en ucuz teklifi o veriyor çünkü), iki yüz kadar kitap bastırıyorum (çoğaltıyorum demek daha doğru). Kapağını ise hayatta görmüş göreceğim en büyük kahraman emekçilerden (oğlunun sünneti Pazar günü, bir önceki Cumartesi günü de akşam 19.00’a kadar çalışan, Pazartesi de saatinde işyerinde olan) Yeni Sakarya Matbaasının ustabaşı İbrahim Ağbiye yaptırıyorum. Fena da olmuyor hani. Satacağımız da yok ya zaten. İmkansızlıklarda kitap üretiyoruz işte. Gerçi kitap demek için bin (bence bin bir) şahit gerekir ya, neyse..
Bir Haziran Cumartesisinde, Şemsiyeli Park’ta, eşimin yaptığı pastalar böreklerden ve meyve sularından oluşan kokteylle kitabın tanıtımını yapıyoruz.
1979’dan bu yana neler yaptığımı, neler okuduğumu, neler yazdığımı adım adım takip eden Özdeyiş Yazarı Mehmet Selahaddin Şimşek Ağabey, noktayı koyuyor mizaha: ‘Yanlış Hata’yı yayımlamakla yanlış hata yaptın Fahri!’