Olmamalı. O kadar seviyoruz ki bu beyaz, pembe, sarı, yeşil yalanları. Hatta gerçeklerden daha gerçek kabul ediyoruz. Özellikle kendi kendimize söylediklerimizi. Aslında onların gerçek olmasını o kadar çok istiyoruz ki asla kendimize söylediğimiz yalanları itiraf etmiyoruz hatta çoğunun farkında bile değiliz. Kendi kendimizi tanımıyoruz farkında olmadan sürekli kendimize yalan söylüyoruz sonucunda kendini tanımayan ve kendi kendine yabancılaşmış bireyler oluyoruz.

Yalan inanmayanları inandırmanın aracı mıdır? Araç olsun diye mi söylüyoruz? Yani amaca hizmet eden araç mı? Hayır. Bence araç olarak kullanmaktan ziyade anlaşılamayan bir haz duyuyoruz yalan söylemekten. Söylediğimiz yalanın içeriği mi yoksa kendine inancı olmadığı halde karşındakini aptal yerine koyabildiğini düşünerek kendini zeki hissetmenin verdiği haz mı bilemiyorum. Ama sebebi ne olursa olsun bu gerçeklikten uzak olma hissinden dolayı da haz duyuyoruz bence. Bu haz duyma meselesi özellikle yalan söyleme hastalığına yakalananlarda daha çoktur. Gerçeği sevmiyoruz zaten. Gerçeğin sıkıntı ve acı verici olmasına karşı yalanın uyutucu, sahte bir huzur verici yönü insanları etkisi altına alıyor.

Tam yalan, çarpıtılmış yalan ve süslenerek söylenen yalanlar var. tam yalan yalan dediğimiz şey içeriği tamamen değişmiş olan. Çarpıtılmış yalansa hafif değişiklere uğratılmış olanı. Süslenerek dediğimizde ise gerçeğin abartılı olarak ifade edilmesi. Hangisi daha masum diye düşünecek olursak, bence hiç biri diğerinden farklı değil yalanın büyüğü küçüğü yok.

Toplumların çoğunda küçük yalanlara büyük cezalar verilirken büyük yalanlar büyük bir sevinçle alkışlanıyor hatta yalancılar kahraman ilan ediliyorlar. Galiba bu insanlar toplumun ihtiyacı olan konularda yalan söylediği için sanki ihtiyacı karşılayan yardımsever gibi minnet duyuluyor.

Edebiyatta mecaz, hakikatin karşıtı olarak kullanılıyor. Kelimenin bir hakikati bir de mecazı vardır. Bu yüzden sanırım Araplar, mecaz yalanın kardeşi diyormuş. İşin içine dolayım katınca hakikatten uzaklaşmış olursun.

Bilim dili yalın olmak zorundadır. Dolayımsız. Kısa ve kesin. Süsten püsten, gösterişten uzak. Sanatın diliyse mecazi olmak zorundadır. Dolayımlı, sanatlı, gösterişli. Siyaset ve ticaretse yalın olandan hoşlanmaz. Siyaset ve ticarette birer sanattır. Yalana ihtiyaç duymaları ve sevmeleri de bundandır. Hiçbir siyasetçinin yalan söylemediğine beni kimse inandıramaz...

edebiyatta yalanın adı mecaz, siyasette propaganda, ticarette reklam... bir çok konuda çoğaltılabilir bu örnekler.

Geçeği göstermemekle, gerçek olmayanı göstermek arasında ne fark var?

İkisi de aynı şey. İkisi de yalan. Gerçeği göstermemek, sessiz kalmak ya da saklamak yine yalan. Gerçek olmayanı göstermekse tam anlamıyla aldatmaca. Aralarında hiçbir fark yoktur benim nazarımda.

Yalandan uzak bir biçimde iletişim kurmak mümkün müdür?

Elbette mümkün. Ama akılda tutmak gerekir ki kişisel çıkarlardan azadelik, her ademin karı değildir.

 Kişinin çiğnemeyeceği sınırları, ters düşemeyeceği ilkeleri olmalıdır. Sınır yoksa suçta yoktur, suçluluk duygusu da. Bu suçluluk duygusu, vicdanı yoksa hem o kişiye hem de çevresindekilere yazık.

Ey talip bil ki yalanın en etkini hakikate en yakın olanıdır, en yalın olanıdır.

Hakikatle iç içe söylenmiş bir yalanın doğruluğu ve yanlışlığı üzerinde tartışmak onu ayrıştırabilmek en zorudur.

Başkalarının söylediği yalanları anlamak kolay, peki ya insanın bizzat kendine söylediği yalanları anlamak?

İnsanın kendisini bilmesi demek, kendisine söylediği yalanları bilmesi demektir. Kendi gölgesini bilmesi demektir. Çünkü yalan hakikatin gölgesidir. Yaşamlarını hep yan yana sürdürürler.

Yalanın iki tane ruhsal dinamiği vardır. Biri sadistlik olanı, bencillik için, egosu için söylenen içinde kıskançlığı barındıran yalanlardır. Diğeri ise daha çok kendini koruma amaçlıdır. Ünlü alman filozof İmmanuel Kant'ın öğretilerinden biridir ödev ahlakı, der ki; ne olursa olsun dürüst olmalısın, çok sevdiğin birisi bir suç işlediyse onu sen şikayet etmelisin. Sonucu seni üzse de kırsa da ne olursa olsun dürüst olmalısın. En kaba anlatımıyla böyledir. Tabi teorikte güzel gibi görünse de çoğu öğreti, akım gibi pratikte istenen sonucu asla veremez.

Sözün özü ben burada ne yazarsam yazıyım lütfen öncelikle sorular üzerinde düşünün. Bu yazıların amacı sorulara sorular sormaktır. Yalan hayatımızın ve toplumların gerçeği. Hakikat arayışımızda, hakikatin gölgesini hakikat kabul etmemek ve inanmamak dileğiyle...