- Usta be!

- Evet?

- Bir şey soracağım, ama çekiniyorum.

- Niye?

- Kızarsın diye…

- Kızmam, söyle!

- Ben bu ‘vatanı kurtarmak’ istiyorum.

- Ne?

- Vatanı kurtarmak istiyorum.

- Sen ne dediğinin farkında mısın?

- Hani kızmayacaktın?

- Peki!

- Nasıl kurtaracaksın?

- Eğitimle…

- Nasıl?

- Biliyorsun ben ‘uzman’ ve ‘azman’ bir eğitimciyim.

- Evet…

- 40 yıldır eğitim faaliyeti yürütüyorum. Çok fazla idarî ve bürokratik görevler üstlendim. Her konuda (siyasi, ekonomik, kültürel, dini, edebi, tarihi vs) yeterli ölçüde tecrübem de var.

- Bu kadar zamanda, 40 yıldır, niye kurtarmadın da, durup dururken şimdi bu işe tevessül ediyorsun?

- Elbette bir sebebi var…

- Evet?

- Bir yıl sonra emekli olacağım. Şimdiye kadar elimden geleni, geldiği kadarıyla yaptım. Kurtarabildiğini kurtardım. Kurtaramadığımı da kurtaramadım. Sıra şimdi Vatan’a geldi. Bundan sonra, inşallah O’nu da halledeceğim. Bu konuda siz ne tavsiye edersiniz?

- Güldürme adamı?

- Ciddîyim.

- Öyleyse dinle!

- Buyur.

- Seni geçmişinden dolayı kimse kırmaz… Vatan kurtaracağını söyleyerek birilerinin özel aracını emaneten al.

- Eee?

- Bir başkasından da o araçta kullanacağın benzini veya paralarını…

- Eee?

- Çevren geniş... Bir organizasyon yap. Tüm illeri ve bazı özel ilçeleri dolaş…

- Yani?

- Yanisi yok! Ne yaparsan yap, her ilde ve ilçede bir temsilci bul. Oralarda bolca bulursun. Çok vardır. Hem de sevmeseler de, eski unvanınla hitap ederek sana yağcılık yaparlar. Sen de kendini öyle sanır ve mutlu olursun.  Ha, bir de… Ziyarete giderken, halen çalışan unvanlı meslektaşlarının da bazılarını yanında baston veya figüran olarak taşı… Halen görevde oldukları için Faydaları olur…

- Eee?

- Git, üç dört günlüğüne seni misafir etsinler. Yatacak süit lüks yer verirler, ikramda da kusur etmezler… Yer, içer, organizasyonlar yaparsın… Ev sahiplerine veda edip ayrılırken de, emanet kullandığın aracının bagajını da hediye ile doldururlar…

- Yani?

- Yılın tüm günlerini ‘hizmet’te geçirir, beleş ve bedavaya yaşarsın. Emekli aylığın da çocuklarına kalır…

- Öyle olur mu?

- Niye olmasın? Yapan yok mu yani?

- Anlamadım?

- Anlarsın, anlarsın... Hayırlısı ile bir başla hele…

- Gerçekten anlamadım? Bu nasıl bir iş?

- Hem bana akıl soruyorsun, hem de anlamıyorsun?

- Biraz daha açık ve net söylesen olmaz mı? Nasıl bir organizasyon?

- Yahu vatan kurtarmak kolay mı? Açık açık söylersem, herkes ‘vatan kurtarma’ya soyunur. Sonra da ‘kurtarılacak vatan’ kalmaz. O zaman sen de hava alırsın, başka ‘kurtarıcılar’ da... İyisi mi, sen şimdi git, söylediklerimi iyice düşün. Sonra gel, tekrar görüşelim. Olur mu?

- Peki, peki…