TDK sözlüğünde; abur cubur;

1. isim Yararı gözetilmeksizin rastgele yenilen şeyler

2. sıfat İşe yaramayan, boş

3. zarf Yararsız bir biçimde

            Biz abur cuburu genellikle gıda ve yemekte kullanırız. Meğerse vaazda da abur cubur varmış. Dinleyicimiz çok haklıdır. Yemekte ki abur cubur mide bulandırırken, vaazda ise gönül bulandırmaktadır. Bu sebeple vaaz ilahi bir sorumluluktur. Bir dostumun ifadesiyle “vaaz verimli değilse” namazıma olumsuz tesir ediyor. Bu sebeple bilhassa Cuma günleri doğrudan namaza katılıyorum ki vaazdan oluşacak huzursuzluk namazıma tesir etmesin diye.

Altın oran, matematik ve sanatta, bir bütünün parçaları arasında gözlemlenen, uyum açısından en yetkin boyutları verdiği sanılan geometrik ve sayısal bir oran bağıntısıdır.  Şimdi bizde acaba vaazlarımız da altın oranı tutturabiliyor muyuz? Bir yapı ya da sanat eserinin altın orana yakınlığı, onun aynı zamanda estetik olarak güzelliğinin bir ölçüsü olarak kabul görmüştür. Vaazların üslubu estetikten uzaklaştıkça, hırçınlık ve köpüren kelimeler havada uçuşuyor.

İnsanlar sevdiklerinin ve nefret ettiklerinin sohbetlerini adaletli olarak değerlendirmek istemiyorlar. Şeytanın bile nadiren de olsa ”Doğru” söyleyebileceğini öğreten dinimiz, bize olayları adaletle müzakere etmemizi işaret ediyor.

Cami hizmetlerinin değerlendirilmesi ülkemizde maalesef yapılamamaktadır. Belki doğrusu yapılmamaktadır. Bu konuda etkili olamayan cemaatin ülke meselelerinde etkili olması mümkün değildir.

Cami cemaatimiz, cami ve görevlilerle ilgili görüş ve öneri bildir(e)mez. Bunun sebebi vurdumduymazlık veya cami ve hizmetleri tenkit etmek günahtır veya gelenekte ki suskunluğumuzdur. Yarım asra yaklaşan görev tecrübemde ciddi, yararlı ve samimi bir ileti almadım desem yeridir. Cemaate cami duvarın da bir aynanın yanına koyduğum posta kutusuna mektup atabileceklerini, e-mail adresine yazabilecekleri veya telefon numarasına mesaj bırakabileceklerini duyurmama rağmen maalesef geri dönüşüm alamadım.

Cemaatimiz bir vaazı beğenmediğinde veya bir hizmeti onaylamadığın da samimi ve içten bir uyarı yapmamakta ısrarlıdırlar. Hatta müftülüğü ziyaret edip, yetkililerle fikir alış verişi konusunda da almamız gereken çok mesafe vardır.

Hastanelerde ki hasta hakları panosunu okuyunca, kendi kendime sordum? Acaba cami de de “cemaat hakları” panosu oluşturabilir miyiz? Burada bunları uzun uzadıya sayacak değilim. (mesela; Saygı ve İtibar Görme Hakkı: Hasta her zaman bireysel itibarı korunarak saygılı, nazik, şefkatli ve güler yüzlü bir ortamda tedavi olma hakkına. Hastanın gizliliğe uygun bir ortamda her türlü sağlık hizmeti almaya hakkı vardır. Mahremiyetinin korunmasını. Hastanın sağlık hizmet ve imkanının neler olduğunu öğrenmeye ve sağlık durumu ile ilgili her türlü bilgiyi isteme. Hastanemizin imkanları ölçüsünde hastalara dini vecibelerini serbestçe yerine getirmeleri için gereken tedbirler.)  Bu beyanlardan alacağımız derslerin olacağı kanaatindeyim.

Dini hizmetlerden faydalanma hakkı cemaatimize ilan edilmelidir. Haklar ve sorumluluklar yeniden belirlenmelidir.  Görevlilerin öz güveni sağlanmadan, hizmet kalitesi artırılmaz. Öz güven ise istişare ve ifade hürriyetiyle sağlanabilir. İfade sadece kürsü ve minberle sınırlı değildir. Asıl ifade hürriyeti, kurum içi beyanlarda gizlidir. Kurumlar içinde en özgür ve fikre açık kurum din camiasında olmalıdır. Kendi dairesinde onurlu ve düşünceli duruş bizleri başarılı kılar.

 Hizmet kalitesi için “memnuniyet” araştırması ise maalesef uygulanmamaktadır. Hizmetlerin değerlendirilmesi de yetersiz olunca beklenen sonuçlar gecikmektedir. Aşağı da örnek olarak sunacağım elektronik mektup ise farklı bir boyutu ele almaktadır. “Abur cubur” olmayan vaaz talebi ve dikkati oldukça manidardır. Bana oldukça manidar geldi. Umarım sizde öyle düşünüyorsunuzdur. İşte e-postamızda ki mektup.

Selamünaleyküm Hocam;

Öncelikle, Sabahki "Karı-Koca mı" "Zevc-Zevce mi?" mevzûlu sohbetiniz için teşekkür ve tebriklerimi iletiyorum. Sabah sizi rahatsız etmemek için ve zaman darlığından konuşamadım onun için sizi rahatsız ediyorum, lütfen mazur görün.

Konu içine her türlü abur-cuburun (!) doldurulabilir olmasına rağmen ayetlerden ayrılmadan sohbet etmeniz gerçekten takdir edilir bir durumdur. Dikkat ettiğim kadarıyla Peygamber efendimizin hayatından bile pek örnek yoktu. Ancak şahsen ben konuyu iyice anladığımı düşünüyorum.

Toplum olarak, İslam'ı emredilen şekliyle anlamanın ve yaşamanın çok uzağında olduğumuzu düşünüyorum. İslamı anlatmaya çalışanlarda belki de bilmeyerek konuşmaya Hz. Peygamber dönemiyle başlayıp yine onunla bitiriyorlar. Üstelik doğru-yanlış ayırt etmeden her türlü bilgi ve haberi kullanarak. 

"Kur'an'da sıkça geçen Müslüman, münafık ve putperestlerin günümüzde nasıl karşılığı vardır?" tespitiniz çok ilgimi çekmişti. Yine "günümüz Müslümanlarının cahiliyye müşrik Araplar kadar "Lâilehe illalah" ın manasını anlayamadıkları "tespitiniz de harikaydı. 

Âcizane ben de İlim sahiplerinin "Lâ ilâhe" nin gerçek manasını günümüzle irtibatlı olarak bize anlatmalarının her şeyden önemli olduğunu düşünüyorum. Böylece "illallah"ın manasını anlayabilelim.

Hocam, bu vesileyle Yüce Rabbim 'den bu dünyada da ahirette güzellikler vermesini, gayretlerinize de en güzel şekilde karşılık bulmanızı niyaz ediyorum.

Saygılarımla. (Kendisinden izin almadığım için ismini yazmadım, özür dilerim)