Halkıyla beraber olmayı vazife bilen ve sade hayat yaşayan bir sultan vardı.

Gece gündüz demeden halkının dertlerini dinlemeyi kendine prensip edinen bu sultan üstelik bilge biriydi. Her zaman titizlikle hakkı, adaleti gözetirdi. Sarayının kapısı ihtiyacı olana açıktı. Dileyen dilediği vakitte yanına çıkar, derdine çözüm arardı. Eli boş dönmez, bulurdu da.

Günlerden bir gün halkından biri huzuruna vardı, halini beyan edip, fakirlikten şikayette bulundu.

Sultan bu adamın derdini, sonuna kadar sabırla dinledi.

Boş sözden hoşlanmazdı sultan. Konuştuğunda hikmetli konuşurdu.

Huzuruna gelen adama da şu nasihatte bulundu:

"Fakirlikten şikayet etmeyin.

Çalışın hırs göstermeyin. Netice de kazandığınıza razı olup, kanaat edin.

Şeytan insanı fakirlikle, geçim darlığıyla korkutur. Gelecek günler için endişeye  sevkeder. Kalbine vesvese verir. Yaşadığı anı zehir eder. İnsanın elindeki mutluluğu unutturur. Bu dehşetli hileden, bu tuzaktan sakının. Aldanmayın. Allah ile aranızı açmaya çalışan bu düşmandan kendinizi koruyun. Elinizdeki sayısız nimetlere güzelce şükredin."

Adam:

"Sultanım şükür nasıl olmalı?"

"Şükür her şeyin cinsiyle olmalı. Elinizdeki hiç bir nimeti küçük görmeyin. O nimetleri Rabbinizden bilin.

Bilin ki, nimetlerin değeri gözünüzde yükselsin.

Başta namaz olmak üzere tüm ibadetlerinizi güzelce yerine getirin. Bu da bir şükürdür.

Allah'ın verdiği nimetleri onun yolunda sarfetmek gerekir. İsraftan kaçının. En büyük israf, ömür israfıdır. Alıp verdiğimiz her nefes dünyalar kadar değerlidir. Onu veren kim? Bunu düşünmek de bir şükürdür.

Her sabah, yeni bir gün yaratıyor Allah, bize de bu nimeti veriyor, bu eşsiz sermayeyi emanet ediyor.

Güzel yerde kullanalım diye. Kanaat denilen hazineyi kaybetmeyin. İnsanın ihtiyaçları bitmez. Dünyayı verseler insana, aya göz kırpar. İster de ister. İstekleri bitmez. Gözü doymaz bir türlü. Onun gerçek doyum yeri, ebedî saadettir, cennettir. Kıskançlık ateşinin  içinize girmesine, kalbinizi yakmasına izin vermeyin. Yoksa bunun sonu hüsrandır.

Elinde olanlar insanı sevindirmez, komşusunda olanlar da üzerse,  cehennem o insanın tâ içindedir. Kıskançlık ateşi yakar bitirir insanı. Ancak şükür ve tefekkür söndürür bu ateşi."

Adam:

"Sultanım, kolay değil bunlar. Dengeyi nasıl sağlayacağız?"

"Sorun güzel..

Dünya nimetleri açısından kendinizden yukardakilere değil, sizin elinizde olan bir çok nimetin birine bile sahip olamayanlara bakın

yani sizden daha aşağıdakilere bakarsanız dengeyi sağlarsınız.

Ona göre de şükredersiniz. Allah şükreden kullarına, verdiği nimetleri arttırır.

En başta sıhhat ve afiyet nimetine çok şükredin. Servetinizin tamamını verseniz onu alamazsınız. Kanuni Sultan Süleyman'ın sözü ne kadar ibretli ve hikmetlidir:

Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi.

Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.

Yanlış yere bakan doğruyu göremez. Doğru görmek için doğru yerden bakmak gerek.

Dürüst olun, helalinden çalışın, tembellik etmeyin yeter. Rabbim gönül zenginliği nasip etsin.

Aç gözlü olanlardan değil, tok gönüllü olanlardan eylesin. Yaradan; çalışan, didinen ve gayret içinde olan kullarını sever. Onları her iki dünyada da memnun eder. İman nimetinin elinizdeki en büyük sermaye olduğunu  aklınızdan çıkarmayın."

Adam:

"Sultanım iman nasıl bir sermayedir ki?"

Sultan:

"İman insanın en büyük sermayesidir. İnsan fani dünyada, ebedî bir hayatı onunla kazanabilir.

Bunun için ticaretimizi güzel yapalım ki, sonunda kazananlardan olalım inşaallah.

Şunu da unutmayın. Cennete müşteri olanların sermayesi az değildir. İnsanın asıl sermayesi imandır ve ömürdür. Bu dünya tarlasına insan ne ekerse, ahirette de karşısına o çıkacaktır. Sermayemizi iyi değerlendirelim."

Adam sultanın yanından gönül huzuru içinde çıktı. Özellikle son cümle kor ateş gibi içine düştü, hep onu tekrarlıyordu:

"Cennete müşteri olanların sermayesi az değildir."