Unutturma bana Seni...

Öyle bir boşluk var ki içimde, adını anmadığım zaman damağım kuruyor, dilim tutuluyor…

Çocukluğumda, gençliğimde, ihtiyarlığımda, unutturma bana Seni...

Bir çürük hayat teknesiyle, koskoca ummana açıldık...

Dünya yar olmadı, bazen de hülyaya kapıldık... 

Unutturma bana Seni... 

Geceye değil, mevsimlere değil, saatlere değil, Sana güvenirim...

Unutturma bana Seni...

***

Yığın yığın dertler gelse de üstüme, çekeceğim o derdi Senden bilerek...

Bilirim ki, yalnız bırakmazsın beni…

Unutturma bana Seni…

***

Aklımdan ne düşünceler, ne hayaller geçer...

Sadece sen bilirsin...

Küçük ve sade bir ailenin içinde hayata gözlerimizi açtık…

Yarattığın ne varsa sevdik, sevindik…

Senden bildik, Sana şükrettik...

Hayatın hakiki zevkine, o mübarek yuvada erdik... 

Unutturma bana Seni... 

***

Hep böyle kalmak istiyorum…

Unutturma bana Seni...

***

Biliyorum...

Bu da herkes gibi benim seferimdir…

Yapraklar çevrildi bir bir…

Ömürler tükendi bir bir…

Sendedir ümidim, Sendedir neşem, Sendedir yarınlarım...

Ebedî hayatımın baharları… 

Sendedir sadece Sende…

Ne olur...

Unutturma bana seni...

***

Hikmeti nedir hayatın, hikmeti nedir ölümün?

Gönderdiğin Kur’an'la  bildim, Hz. Peygamberimizle (Aleyhissalatü vesselam) bildim... 

Nasibimi yanımda ve yakınımda buldum her vakit… 

"Allah’ım ne kadar büyüksün" dedim… "Allahuekber" dedim… 

İçim rahatladı, kalbimdeki sıkıntılar dağıldı…

Yağmurlar boşaldı gözlerimden içime...

Unutturma bana Seni…

***

Sen ki, hayatımın sahibisin, Sen ki, benim Rabbimsin…

Sen ki, adını anmadığım gün, hayatım perdelerin arkasında, sisler içinde kalıyor…

Hasretim bu dünyada bir şeye... Senin huzuruna imanla gelmeye…

Unutturma bana Seni…

***

Çiçekler her sabah uyanıyor…

Yataktan kalkmaya benzemez bu…

Hayatın sabahına uyanmak, binler uyanmaya bedeldir…

Senin adını anarak uyanmak, bu dünyada gerçekten uyanmaktır…

Unutturma bana Seni… 

***

İçinde nice âlemler barındıran  küçük ama güzel bir gezegende yaşattın bizi… 

Onda her sabah, her gece nice dünyalar kuruldu, şahidi olduk, maşaallah dedik…

Güneş bir yerinden doğdu, bir yerinden battı… Sayısız hayatlar yeniden başladı, pek çok hayatlar da elveda dedi... Ebedî hayata gözünü açtı... Seni anmayan vakitler karanlıktı...

Adını andırdığın için şükrederim…

Unutturma bana Seni… 

***

Gördüm ki, yarattığın her şey mükemmeldi, güzeldi...

Niçin böyleydi? Çünkü onları yaratan güzeldi… 

O cemâl ve kemâl sahibiydi…

Bin bir güzel isminin tecellisini gösterdin…

Şimdi niyazım budur... 

Unutturma bana Seni… 

***

Senin kuşların gibi uçamaz hiçbir uçak… 

Senin dünyan gibi gezemez hiçbir uçak...

Senin tatlıcı sineğin olan arın gibi, tatlı yapamaz hiçbir fabrika…

Senin yarattığın insan gibi güzel olamaz hiçbir eser…

Çünkü Senin yarattığın her şey en güzeldir...

Güzelden çirkin gelmez, güzelden güzel gelir…

Her ne yaparsan Sen, o güzel olur hep...

Onu gördüm, onu bildim, onun şahidi oldum bu dünyada...

Yarattığın hayat güzeldi... 

Ölümüm de güzel olur inşallah...

İmanla göçeriz inşallah…

Ölümüm de güzel olur inşallah…

Unutturma bana Seni…

Unutturma bana Seni... 

Ben unutsam da kendimi… 

Ne olur Allah'ım!

Unutturma bana Seni... 

Rabb'imize sonsuz hamd-ü senalar ile ve 

Sevgili Peygamber'imize (sallallahu aleyhi vesellem) sonsuz salatü selâm ile…

Esselatü vesselam aleyke ya Rasulallah… 

BİR HATIRA

KUBBEDE KALAN SADA

Rüyaların yaşandığı o alacakaranlıklar ülkesinde, 

Terzi Mümin Amca’nın kızını gördüm... 

Elinde, Mümin Amca’nın gözlüğü vardı…

Siyah kalın çerçeveli ve bir sapı kırık... 

“Tamire götürüyorum” dedi…

“Geriye bir tek bu mu kaldı?” dedim… 

Bir şey söylemedi... Uyandım… 

Henüz el değmemiş bir günün billur sabahında, seyrek bir bahar yağmuru pencereleri tıpırdatarak insana cam bir fanusun içindeymişcesine hisler yaşatmaktaydı...

Ama beni uyandıran ne tıpırtı, ne de sabah serinliğinin tenimize verdiği ürperme… 

Bir rüya ile uyanmıştım… 

Bu rüya günün geriye kalan bütün saatlerinde, zihnimi kendisi ile meşgul edecek ve derunî yaralarımıza merhem sürecek esaslı bir hakikatin kapısını aralayacaktı... 

Bir süre daha seyrek bahar yağmurunun tıpırtılarını dinledim... 

Rüyada sorduğum o tuhaf soruyu bu sefer kendime sormaktaydım… 

Sahi, “Mümin Amca’dan geriye ne kalmıştı? Siyah kalın çerçeveli ve sapı kırık bir gözlük mü sadece?” 

Derken, rahmetlinin usul bilir, terbiye görmüş, Davudî sesiyle Karaosman Camii’mizden okuduğu ezanlar hatırıma ulaştı... 

Hem de tadından, tazeliğinden, hiç birşey yitirmeden... 

Dizlerimde hâlâ kaldırım taşlarının izlerini taşıdığım o eski Kuyudibi’nin sokaklarına, kiremit damlarıyla mütevazi evlerimize ve kirlenmemiş gönüllerimize yağmur gibi düşen “Allah-u Ekber” ler, “Eşhedü en lâ ilahe..”ler, “Hayye alâ selâ”lar... Düştü yadıma, düştü gönlüme yağmur gibi bir bir o sabah…

Terzi Mümin Amca! 

Ruhuna binler rahmet… 

Senden geriye kalan, elbette kırık bir gözlük olamazdı... 

Baki-i Hakiki, yıllar önce senin nurlu nefesinle sayısız zerreye okutturduğu Ezan-ı Muhammedî’yi elbette fânî etmezdi...

Baki kalan bu kubbede, bir hoş sâdâ idi... 

...

Ey dost sen de:

“Âvâzeyi yani sesini bu âleme “mümin” amca gibi sal… 

Ya Bâkî; sen de bilesin ki;

Bu fani dünyanın kubbesinde bâki kalıp, yankılanan yalnız bir hoş sâdâ imiş…

KISA KISA

Allah uyandırmasaydı her sabah uyanmaya kimin gücü yeterdi.

Gün bir mektup...

Rabbimizden bize özel...

Bakalım, cevabımız ne olacak...

Diken olup ayağa batacağına.

Gül ol da, yakaya taksınlar.

O kadar meşguldü ki..

Eğer ölmeseydi,

kendi cenazesine de

gelemeyecekti.

Annenin girdiği bir eve güneş uğramasa da olur.