Ülkemiz demokrasi adı verilen bir yöntemle tanıştığı günden bugüne değin, hayırla yad edilmesi zor ancak üzüntü ve acısı bol yılları tüketerek geldi bugünlere…
Halkın oyuyla seçilen iktidarların başına gelmedik olay kalmadı…
Hemen her on yıla bir darbe teşebbüsü sığdıran anlayıştan bugünlere gelişte yaşanılan sıkıntıların, dökülen gözyaşlarının ve çekilen acıların kaynağı, iş başına gelen yöneticilerden değil, onları yetkisiz kılan sistemin kurucuları tarafından oluşturulmuştu…
Özellikle 1980 darbesinin lideri Kenan Evren ile yürürlüğe giren anayasa ve anayasal kuruluşlar döneminde, iş başına gelen iktidarların elini kolunu bağlayan bürokratik oluşumların, yapılan olumlu-olumsuz her karara karşı çıkışı henüz unutulmuş değil…
Bu tablo kurulan cumhuriyeti de gölgeleyen bir anlayışın eseri olsa gerek…
Hükümetleri etkisiz hale getirişiyle bir yeni seçime zorlayan, bu yönüyle adeta ülkenin kaderiyle oynayan kurum ve kuruluşlar döneminde, hiçbir iktidar muktedir olamadı…
Bu süreç içerisinde ekonomisini tamamen dışa bağımlı ve savunmasını aynı kaynaktan gelecek yardımlarla ayakta tutan bir ülke olarak, gelişip güçlenip özüne dönerek, kendi kaynakları vasıtasıyla güçlü olmasına engel olan bir anlayışla yola devam etmek, bu ülkenin kaderi olamazdı…
İşte öyle sıkıntılı ve çaresiz dönemler sonrasında uyanan halkın iş başına getirdiği farklı bir anlayış içerisindeki hükümet ile ülkenin ufku açıldı…
Bir zamanlar kendi uçaklarını yapabilen, kendi silah ve mühimmatını üretebilen, kendi otomobilini devreye koyan; Vecihi Hürkuş, Nuri Demirağ ve Nuri Kıllıgil gibi ülke sevdalısı sanayicilerin önünü kesen zihniyetlerden kurtuluş, sanıldığı gibi kolay olmayacaktı, olmadı da…
Ülkeyi geri bırakan, atılım yapmasına ve gelişmesine engel olan zihniyetle baş edebilmek, ancak ve ancak halkın mutlak desteğiyle gerçekleşirdi…
Nitekim yaklaşık son çeyrek asırda girdiği her seçimi kazanmasını bilen iktidar partisinin, sadece elini değil, gövdesini taşın altına koymasıyla değişti ülkede her şey…
İlk icraat olarak savunma sanayii başta olmak üzere ülkeyi sıçramaya götürecek plan, plan ve uygulamalar döneminde gerçekleşen yatırımlarla, ülke farklı bir iklime ve farklı yönetim anlayışına kavuştu…
Referandum süreciyle başlayan yönetim değişikliği sonrası çıkış, ülkenin önündeki her biri büyük engel teşkil eden kurumlardan kurtulmakla devam etti…
Kimselerin bırakın gerçekleştirmeyi, hayal dahi edemediği türden hamlelerle, önce sürekli şekilde ve giderek kaçan genç beyin gücünü tersine çevirip, kurduğu uzay teknolojisiyle bugün Amerika ve Rusya yapımı savaş uçaklarının dahi çıkamayacağı irtifaya hakim, insansız hava savunma araçları tasarlayan ve üreten bir ülke haline gelmek, sanıldığı gibi kolay bir hadise olamazdı…
Muhalefetin her fırsatta yapılan her olumlu işi, götürüp iptal ettirdikleri darbe mahsulü kurumlardan kurtuluş sonrası özüne dönen, millî ve yerli yatırımlara ağırlık veren, böylece farklı bir yol ve yöntem uygulayan devlet anlayışıyla “Türkiye kaderiyle oynanan değil, masada oyun kurucu devlet” haline geldi…
Suriye’de Rusya’yı masaya oturtan, Libya’da yedi düvelin desteklediği eşkıya Hafter’e geri adım attıran; Katar, Somali ve Afrika ülkelerinde kurduğu üslerle dünyaya açılan, Koronavirüsle mücadele sürecinde sergilediği performansla, acze düşen dünya devlerine yardım gönderen Türkiye ile övünülecek yerde, iç piyasada sunî gündemler oluşturarak hükümete yüklenen muhalefete, bu halk iktidar olma şansı verir mi!
Ülkenin bugün dahi tek endişesi, koca Osmanlı’yı içerden yıkan muhalefet anlayışına benzer olayların gündeme gelmesidir…
Bugün de o bayatlamış senaryolarla devleti yıpratmak isteyenler olduğunu görmek bir yana, düşünmek bile ülkemiz adına büyük talihsizlik olsa gerek…
Ama şurası muhakkak ki;
Kervan çıktı bir kez yola…
Sanılmasın verilecek mola!
Bu doğrultuda emeği geçen, elini değil gövdesini taşın altına koyan siyasetçi, bürokrat ve tüm yetkili-etkili kurum ve kuruluşlara yollarının açık olması dileğiyle Bizim Bahçe’den “Zeytin çiçekleri” gönderelim istedik…