Hz. Peygamber’in Türkler hakkındaki hadislerinden en ünlüsü ve bilineni şudur: “İstanbul elbette feth olunacaktır. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandan, onu fetheden ordu ne güzel ordudur”. ( Kütübü Sitte, Ahmed bin Hanbel, IV, 335; Buhârî, et-Tarihu'l-Kebîr, I (ikinci kisim), 81)

Peygamber Efendimiz tebliğe başladığı yıllarda (610), Türkler Orta Asya’da Göktürkler olarak bulunuyordu. Gök Tanrı inancına sahiplerdi. Türk- Arap mücadelesi  751’de Talas Savaşı’na kadar devam etti.  Türkler ve Araplar  Talas Savaşı’nda ortak düşmanları olan Çin’e karşı  birlikte hareket ettiler. Bu savaş sırasında Türklerle Araplar birbirlerini yakından tanıma fırsatı buldular. Türklerle Arapların tanışması, ticaret vb. İlişkilerle birbirlerinden etkilenmelerini sağladı. Türkler, bu ilişkilerle  İslam’la tanışmış oldu. Kitleler halinde Müslüman oldular. Zaten tek Tanrıya inanan Türkler, İslam dini ve dinin getirdiklerine rahatça uyum sağladı. 
İslam insanlığa huzur ve refah getiriyordu. Türk insanı da merhametli ve yardımseverdi. İslam dinin de özü böyle olduğu için Türkler bu dinde oldukça üstün mertebelere yükselecek çalışmalar yaptılar. Yaptıkları fetihlerle zulmü durdurup insanlığa değer veren İslam dinini yaydılar. Hiçbir zaman fethettikleri yerlerdeki insanlara kötü bir davranışta bulunulmadı. İslam’ı yakından tanıyanlar bu güzel dine girmek istediler. Bu gün dünyanın her yerinde Müslümanların olmasında Türklerin rolü büyüktür. Türk- İslam medeniyetini günümüze kadar gelmesini sağlayan Türkler’e İslam Aleminde, ‘’Seyf-ül İslam İslam’’ adı verilir. 
Türklerin on birinci yüzyılda başlayan İslam mücadelesi yüzyıllar boyu sürdü.İslam’a karşı olan ve yayılmasına karşı birleşen şer odaklarının yaptığı hiçbir çalışma Müslümanları durdurmaya yetmedi. Türkler,  İslam medeniyetini günümüze kadar getirmeyi başardı. İslam için şehitler verildi ve verilmeye devam etmekte. Birleşen şer odaklarına karşı birlik olmamız gerekiyor. Peygamber Efendimizin Müslüman birliğine verdiği öneme binaen bizim de birleşmemiz gerekiyor. Fakat ne yazık ki ne kadar Müslüman’ız ve Allah’a,  peygamberlerine inanıp seviyoruz desek de bir türlü birlik olmayı yeteri kadar beceremiyoruz…
Tüm dünya milletlerine bakıldığında her yerde Müslümanların olduğunu biliyoruz fakat birleşmeyi beceremiyoruz. Hıristiyan’ların ve Yahudi’lerin Müslüman’lara karşı birleşmesi demek zulmün gelmesi demek, güçlünün zayıfı ezmesi demek, masumların ölmesi, sömürünün olması demek…
Birleşen şer odakları yüzyıllar boyu hiç bıkmadan, vaz geçmeden, her daim kendilerini fitnelikle diri tutarak  Müslümanlarla uğraştılar. Müslümanları birbirinden soğutarak ayrışmaları için çabaladılar. Önceleri savaş taktikleri ile baş etme mücadelesi verdiler. Müslümanları savaşarak yenemeyeceklerini anladılar. Müslümanları birbirinden ayrıştırmanın sinsi oyunlarını oynadılar. Günümüzde rahat yüzü görmeyen ve birbirleri ile kanlı kavgalara giren Müslümanların bu oyunlara gelmeyip kendine gelmesi ve birlik olmayı bilmesi,  Allah’ın huzuruna çıktığımızda dökülen Müslüman kanlarının hesabını nasıl vereceğini düşünmesi, atalarının yaptıklarını hatırlayıp kendini sorgulaması ve  İslam’a hizmet etme azmini hatırlaması ve evlatlarını ona göre yetiştirmesi gerek…
Mehmet Akif’ten:
Kardeşlerim!
Gün, ayrışma günü değil, kaynaşma günüdür.
Gün, kopma günü değil, birleşme günüdür.
Gün, benliklerimizden sıyrılıp biz olma vaktidir.
Gün Hacı Bektaşi Veli'nin ifadesiyle bir olma, iri olma, diri olma vaktidir.
Gün kültürümüze sahip çıkma ve en son ve en mükemmel din İslam'ı hayat tarzı haline getirme vaktidir.
Gün dünyanın neresinde olursa olsun mazlumun yanında yer alma vaktidir.