Afetler olduktan sonra değil, olmadan önce yapılması gerekenlere yoğunlaşan Türkiye, Afet ve Acil Durum Yönetimi (AFAD) koordinesinde, ulusal çapta Türkiye Afet Risk Azaltma Planı (TARAP) ve bunun iller bazındaki karşılığı İl Afet Risk Azaltma Planlarını (İRAP) hazırlıyor.
Planlarla risk azaltarak afetlere dirençli şehirler oluşturmayı amaçlayan Türkiye, bu alandaki ilk adımını pilot il Kahramanmaraş'ta attı. Afet geçmişi de göz önünde bulundurulan Kahramanmaraş'ta afet tehlike ve riskleri belirlendi, önlemler alınmaya başlandı. Halihazırda 6 ilde daha devam eden İRAP'ların, tüm illerde 2021'in aralık ayına kadar, taslağı hazır olan TARAP'ın ise tüm illerden verilerin gelmesinin ardından tamamlanması planlanıyor.
"RİSK AZALTMA ÇALIŞMALARININ ARTMASINI TEMENNİ EDİYORUZ"
AFAD Başkanı Mehmet Güllüoğlu, afet süreçlerinin risk azaltma, hazırlık, müdahale ve iyileştirme olmak üzere 4 safhadan oluştuğunu belirterek, afet yönetiminde yıllarca akıllara ilk olarak müdahale ve iyileştirmenin geldiğini ancak bunun dünyada ve Türkiye'de değiştiğini ifade etti.
Risk azaltmaya yönelik çalışmaların artmasını temenni ettiklerini kaydeden Güllüoğlu, AFAD olarak bir yandan müdahale ve iyileştirme çalışmaları gerçekleştirirken diğer yandan da afetler olmadan önce yapılması gerekenlerden oluşan risk azaltma planlarını hem kendi bünyelerinde hem de başka kurumlarla iş birliği halinde yürütmeye çalıştıklarını bildirdi.
Güllüoğlu, her şehrin afetselliğinin birbirinden farklı olduğuna işaret ederek bu nedenle her kente özel İRAP hazırlandığını söyledi.

----


"BİZİM İÇİN HEYECAN VERİCİ BİR PROJE"
Kahramanmaraş İRAP'ın tamamlandığını hatırlatan Güllüoğlu, açıklamalarına şöyle devam etti: "Bir şehrin fiziki yapısı, afetselliği, yakınından geçen bir fay hattı var mı, o fay hattı diri mi, ne sıklıkla deprem üretebilir? Yine heyelan, sel, kaya ve çığ düşmesi... Daha önce yaşanmış bu tür afetler var mı? Teknolojik afetler açısından organize sanayi bölgelerinin durumu nedir, ne tür fabrikalar var? Bir sonraki aşamada, yer altından yer üstüne çıkıyoruz, binaların durumu nedir? Belediye ve ilgili kuruluşların bu konuda yaptığı çalışmalar ve elimizdeki envanter bilgisi nedir, diye artık çok daha detaylı bir şekilde, genel ifadelerin haricinde artık o ile özel çalışmaların toplandığı plan, İRAP oluyor. Bu, bizim için heyecan verici bir projeydi."
Güllüoğlu, Kahramanmaraş İRAP'ı duyurdukları 19 Ağustos'ta İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun, 81 ilin planlarının 2021'in aralık ayı itibarıyla bitirilmesi hedefi belirlediğini, 6 ilin planını ise 2020 bitmeden bitirmeyi planladıklarını kaydetti.
İRAP'larla, ilgili ildeki afet risklerinin anlaşılmasını ve alınacak önlemlerin belirlenip bilinmesini istediklerini ifade eden Güllüoğlu, "Biz afetlerden sonra müdahale ve iyileştirme konusunda ciddi bir kapasiteye sahibiz. Ama Türkiye'yi geleceğe taşımak için ülkenin afet risklerini azaltmamız gerekiyor. Bunu da sadece AFAD olarak biz gerçekleştiremeyiz." ifadelerini kullandı.
"HERKES ÜZERİNE DÜŞENİ YAPMALI"
Güllüoğlu, ilgili bakanlıkların, belediyelerin, sivil toplum kuruluşları ve bireylerin, kentin afetselliği hakkında bilgi sahibi olması ve üzerine düşeni yapması gerektiğini vurgulayarak "Türkiye'nin geleceğinde afetlerin etkisini ancak böyle azaltabilir, afetler açısından daha güvenli bir Türkiye'yi ancak böyle gerçekleştirebiliriz." dedi.
İRAP'ların toplanmasıyla üst plan olarak TARAP'ın ortaya çıkacağını belirten Güllüoğlu, TARAP'ın genel şablonunun hazır olduğunu ancak illerden gelecek verilerle son halinin verileceğini bildirdi.
Güllüoğlu, "Afetler olmadan önce hangi kurumun, ne yapması gerektiğinin net bir şekilde ortaya konulduğu, yerel ve merkezi yönetimin kendi görevlerini bildiği ve planlama yaptığı bir yaklaşım olarak İRAP'lar ve TARAP, Türkiye'nin geleceğinin afetlere hazırlanması için çok önemli. Umarım hep birlikte gerçekleştirebiliriz." ifadelerini kullandı.
"TEHLİKE VE RİSK KAVRAMLARI DAHA ÇOK KONUŞULMALI"
Afet literatüründe tehlike, risk ve kriz kelimelerinin çok önemli olduğunu ve genelde afet denilince akla kriz anının geldiğini ifade eden Güllüoğlu, tehlike ve risk kavramlarının daha çok konuşulmasını istediklerini söyledi.
Güllüoğlu, şu ifadeleri kullandı:
"Türkiye'nin bir deprem tehlikesi gerçeği var. Yerin 7-10 kilometre altından geçen fay hatları var. Bu fay hatlarını değiştiremeyiz. Bitki örtüsü, yağış rejimi, iklim değişikliği gibi bir ülkenin kendi elinde olmayan, bütün dünyanın küresel olarak etkilendiği kavramlar var. Bunlar deprem, sel, heyelan tehlikesini ifade eder. Ama sonra insanın kendi eliyle yaptıkları ya da yapmadıkları devreye girer. Siz fay hattının geçtiği yere sağlam bir bina yapmak zorundasınız. Hatta fay hattına yakınsanız çok daha sağlam bina yapmak zorundasınız. Yerleşim yeri olarak seçilen yer, heyelan ve sel açısından doğru planlanmış olmalıdır. Yani artık tehlikeden başka faktörler devreye girer ve bütün bunların toplamı da o şehrin deprem, sel veya heyelan riskini ortaya koyar."
"DERE KENARI VE OVALARDA YAPILAŞMA AFET RİSKİNİ ARTIRIYOR"
"Tehlike, değiştiremeyeceğimiz veya çok az değiştirebileceğimiz şeyleri ifade etse de insanoğlu coğrafya ve tabiatla yaşamayı becerdiğinde aslında çok iyi bir ilişki kurabilir." diyen Güllüoğlu, geçmişte yerleşim yerlerinin, daha dağlara doğru kurulduğunu ve tarım arazilerinin boş kaldığını ancak son zamanlarda dere kenarı ve ovalarda yapılaşma olmasının, deprem, sel ve heyelan riskini artırdığını vurguladı.
Güllüoğlu, bireylerin, oturdukları evin deprem ya da sel tehlikesi ve riski ile sağlamlığını araştırmalarını, afetlere hazır olup olmadıklarını sorgulamalarını isteyerek "Risk azaltma planlarının varmak istediği noktalardan biri, vatandaşlarımızın bu konudaki bilincini artırmak." dedi.
Bu yılın, "Afet Eğitimi Seferberliği Yılı" ilan edildiğini ancak yeni tip koronavirüs (Kovid-19) pandemisinin buna engel olduğunu belirten Güllüoğlu, yılın ilk 3 ayında 1,5 milyondan fazla insana afet bilinci eğitimi verdiklerini ancak salgın nedeniyle eğitimlerin sekteye uğradığını söyledi.
Pandemi el verdiği ölçüde 2021 için de afet eğitimi seferberliği planladıklarını belirten Güllüoğlu, insanların evlerinde kaldıkları bu süreçte AFAD Gönüllüğü Sistemi ile de afet bilinci eğitimleri verdiklerini hatırlattı.
Güllüoğlu, "Vatandaşlarımızın katılımı bu planlarımızın olmazsa olmazı. Sadece kamu kuruluşlarının, özel sektörün ya da sivil toplum kuruluşlarının değil, her bir bireyin katkısıyla bu çalışmalarda başarıya erişebiliriz." dedi.
İklim değişikliğinin afete döndüğü noktalarda ise Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile ortak çalışmalar yürüttüklerini ifade eden Güllüoğlu, "Risk azaltma planlarını bu anlamda ne kadar hızlı hayata geçirip oradaki eylemleri hızlı bir şekilde uygularsak iklim ya da bitki örtüsü kaynaklı değişikliklerin etkilerini de minimuma indiririz diye umuyoruz." ifadesini kullandı.
"SÜRDÜRÜLEBİLİR ÇALIŞMALAR OLMALI"
Risk azaltma planlarının, hayatın birçok noktasıyla ilgili olduğuna işaret eden Güllüoğlu, şunları kaydetti:
"Mesela Karadeniz'de en çok üretilen ticari ürün çay ve fındığın toprağa çok az köklenmesi var. Öyle olunca da toprağı az tutuyor. Bu da ne yazık ki sel ve heyelan tehlikesini artırıyor. Orada insan da varsa risk artmış oluyor. O yüzden bu konuştuğumuz şeylerin, ekonomiye, tarıma ve insanların hayatına dokunması anlamında birçok parametrenin harekete geçmesi gerekiyor. Biz afet bilinci eğitimlerinde de bunlara değiniyoruz. Bir taraftan vatandaşlarımızın ekonomik hayatının devam etmesi gerekiyor ama diğer yandan da sürdürülebilir çalışmalar olmalı."

Editör: Haber Merkezi