Kalibresi, medeniyetler arası nefret olan bir cinayet şebekesinin, tarihin tozlu sayfalarından damıttığı intikam ve öfke ateşi, insanlık vicdanına kara bir leke olarak düşecek, menfur bir katliama neden olmuştur, Yeni Zelanda’ da.

  Ruhlarını şeytana pazarlamış bu katil sürüsünün, bir Cuma vakti, merhametin kıblegâhında kurduğu kanlı pusu, şehadet cemaatinin masum fertlerini, ölümün kucağına atmış; hain saldırı, mazlum İslam Coğrafyası’ nın yaralı sinesini kordan bir ateşle dağlamıştır.

  İslam orduları tarafından, defaatle  hezimete uğratılmış olmanın travmasını zihinlerinden atamayan bu caniler, kin ve intikama teslim ettikleri  yüreklerini, gaddarlıklarıyla ün salmış bir Sırp Çetnik Milisi hırsı ile bilemiş, attıkları her adımda Kosova Savaşı’ ndaki ağır mağlubiyetin matemini tutmuşlardır adeta.

  Müslüman kanı ile vaftiz ettikleri Turcofagos (Türk Yiyici) isimli silahlarına, Hristiyan komutanların adlarını nakşederek, geçmişten gelen Türk ve Müslüman düşmanlığının ne kadar büyük ve köklü olduğunu da göstermişledir tüm cihana.

   Acımasız katiller, o lanetli tetikleri; Kosova’ da Murat Hüdavendigar’ ı şehit eden Miloş Obiliç, İnebahtı Deniz Savaşı' nda papalık birliklerinin amirali olan Dük  Marcantonio Colonna , Puvatya/Tours Savaşı’ nı kazanarak Endülüs Emevileri' ni mağlup eden Frank Kralı Charles Martel ile beraber çekerek, cinayetlerine tarihsel bir illiyet de kazandırmışlardır.

  Bosna’ da katlettikleri kadın ve çocukların feryatları hâlâ kulaklarda yankılanırken; Sırpça  şarkılar eşliğinde, sanki bir şölene gidiyormuş edasıyla hareket eden bu iblis ordusu, insani duyguların körleştiğinde, beşeriyetin ne kadar da merhametsiz olabileceğini açıkça ortaya koymuştur.

  Papanın kutsal muhafız birliğine, bir nefer olma hülyasında olan bir avuç haçlı artığı, Ayasofya’da yapacakları ilk ayinin heyecanı ile gerçekleştirdikleri bu saldırıyla, vahşet ve soykırım ile dolu tarihlerine kanlı bir sayfa daha eklemişlerdir.

  “Eyvah, Türkler geliyor!” nidalarına eşlik eden korkuları, Batının bilinçaltında tazeliğini korurken, elleri kana bulanmış caniler, karşılaştıkları her Müslüman tende Türk’ ün muzafferiyetini görmüş , şark kırbacının kahrını hatırlamışlardır zillet dolu karanlık mazilerinde… 

  Endülüs hatırasına ağıt yakan kadınların dillerini, engizisyon kararlarıyla dağlayan, Granada’ da Tarık bin Ziyad’ a öfke ayinleri düzenleyen bu zalimler, asırlar öncesinden gelen kadim bir hesaplaşmanın tedrisatında vicdanlarını köreltmiş; Nasıralı İsa’ nın hakikat öğretisine de açıkça ihanet etmişlerdir.

  Bu saldırılar, Sezai Karakoç’ un “Müslüman, İslam’ ı öylesine canlı ve diri yaşa ki; seni öldürmeye gelen sende dirilsin!" sözüne nazire yaparcasına, yüzlerce Yeni Zelanda vatandaşının İslam dini ile müşerref olmasını sağlamış; hakikat safları yeni yüzlerle daha da güçlenmiştir.

******

  Yeni Zelanda’ da yaşanan bu vahşi saldırı üzerinden hareket ederek; tüm Hristiyanları aynı kefeye koymak doğru ve adil bir tutum değildir. Vicdanında merhamet kırıntısı olan birçok Hristiyan, ırkçı saldırıları kınamış, samimi üzüntülerini dile getirmiştir.

 Ne olursa olsun, genellemeci ve toptancı yargılardan kaçınmalı, suçun şahsiliği kaidesini göz ardı etmemeliyiz.

  İslam dünyasının acısını paylaşan milyonlarca Hristiyanın  olması, insanlık adına bir umut ve kıvanç kaynağıdır.

  Toplumları inançlar üzerinden ayrıştırmak isteyen ırkçı/dinci fanatiklere verilecek en güzel cevap, insanlığın  bu asil duruşu ve sağduyusu olacaktır.