Gariplerin babası.

Mezcupların hamisi.

Merhamet abidesi adamdı Terzi Ali Taşçeken.

Bu iyilik ve iyilerin padişahı Terzi Ali Amca’yı gelin araştıralım:

İnşaat ustası Kadri Taşçeken Bulgaristan Kırcaali’den Anavatan’a, Adapazarı’na göçer. Ne zaman mı? Ta Osmanlı döneminde. Yenicami semtine yerleşir. Pamukosman Sokağında kendine bir ev de yapar.

Üç oğlu olur Kadir Usta’nın (Resmiyette Kadri’dir ama herkes onu Kadir Usta olarak bilir, tanır). Hepsine de birer meslek kazandırır: Büyüğü Ali (1925) terzidir, ortancası Nurettin yağlı boyacı, küçükleri Fahrettin ise Kuyumcu tamiratçısı.

İnşaat ustasıdır Kadir Usta. O yıllarda evlerin zemin katları taştan yapılmaktadır malum. Kadir Usta’nın da en beğenilen yönü taş çekip duvar örmesidir. 1934’te Soyadı Kanunu çıkınca soyadı de mesleğinden gelecektir zaten: Taşçeken.

Kadir Usta’nın ilk oğlu Ali, evlenecek yaşa gelince, Yenicami’den güneye, Aziziye’ye doğru sağdan üçüncü sokak olan Hamza Çıkmazında ona iki katlı bir ev yapar. Manav/Çerkez karışımı terbiyeli ahlaklı bir kız olan Meliha Hanım ile evlendirir. Diğer çocukları Nurettin ile Fahrettin, kendi yanında, iki katlı evde evlenip barklanıp hayatlarını sürdüreceklerdir.

Dört Çocuk Babası Mütevazı Bir Terzi: Ali Taşçeken

Geçen yüzyılda adetmiş, ilkokulu bitiren her çocuk bir ustaya çırak verilir, meslek edinmesi sağlanırmış. Kadir Usta da ilk oğlu Ali’yi sabır ve azim gerektiren terziliğe, Terzi Mustafa’ya (Doğruyol) çırak vermiş. Bir yıl, iki yıl, üç yıl… derken askere kadar iyi bir terzi olmuş Ali Taşçeken ve ömür boyu sürecek (ne ömür boyu, vefatından sonra da üzerinden çıkmayacak) bir lakap edinmiş; Terzi Ali.

Askerlik dönüşü de Orhan Camii’nden Uzunçarşı’ya geçerken hemen solda, Bakırcılar İçi’ne dönen yolu geçince, sola dönen köşede bir terzi dükkânı açmış. Bir ömür oradan geçindirmiş evini. Sadece evini mi? Garip gurabayı, şehrin meczuban taifesini de.

Hamza Çıkmazı’nda Meliha Hanım ile hayatını sürdüren Terzi Ali’ye Cenabı Hak dört evlat vermiş: Aliye (1950), Alaattin (1953), Cemalettin (1959) ve Zeynep (1971).

Yumuşak Tabiatlı, Sabırlı, Kanaatkâr, İsraftan Hoşlanmayan, Yemek Ayırmayan Bir Terzi

Namazında niyazında bir babadır. Çocuklarının elinden tutup onları hem kendi hem de eşinin akrabalarına götürüp getiren, aile bağlarını ayakta tutmaya çalışan bir aile büyüğüdür Terzi Ali.

Büyük oğlu Alaattin Taççeken Ağabey’e babası Terzi Ali Amca’mızı soruyoruz. Nasıl bir mizaç, nasıl karaktere sahipti diye. İşte cevapları: ‘Babam yumuşak tabiatlı, sabırlı ve kanaatkâr biriydi. İsrafı hiç sevmezdi. İktisatlı davranırdı hep. Terzilik mesleğiyle, kimseye muhtaç etmeden dört çocuğunu, bizleri büyüttü Allah razı olsun.’

Ve ekledi Alaattin Ağabey: ‘Yedi yıllık Adapazarı İmam Hatip Lisesi’ni, üç sene sınıfta kalarak, on yılda bitirdim ben. Babacığım bir kere de bana ‘sen niye sınıfta kaldın’ diye sormadı. Sorsa bırakırdım okulu. Karneleri aldığımız bir gün, babamın terzi dükkânına gitmiştim. Babamla arkadaşı Bedri Amca muhabbet ediyorlardı. Az sonra arkadaşım olan oğlu Bedri Amca’nın Burhan da karne elinde içeri girdi. İkimizin de karneleri, maşallah spor toto gibi, bende dokuz zayıf, Burhan’da yedi. Karneyi görünce Terzi Bedri Doğruyol Amca, oğluna bir tokat patlattı. Babam ise bana bir şey demedi. Onun dememesi yüzünden okulu bitirdim ben. Öyle yumuşak ve sabırlı adamadı işte babam.’

Unutmadan: Yemek seçmeyen, tasavvuf ehli olduğundan, giyim kuşam düşkünlüğü olmayan da biridir Terzi Ali Amca’mız.

Bir Terzi Dükkânından Ziyade Gariplerin Toplanma Merkezi

Yaşı otuz beşi geçince Terzi Ali Taşçeken’in terzi dükkânı değişmeye, Adapazarı’nın garipleri meczuplarının mekânı olmaya başlar.

Bizzat ve defalarca gördüm ben bunu. Dünya gözüyle. Şahidim. (Ya Rabbi ne güzel şahitlik bu.)

Açları o doyuruyordu. Açıkları o giydiriyordu.

Terzi Ali Amca’nın, elinde mendille meczupların ağzını burnunu sildiğini gördü bu gözler. Birçok kişinin çocuklarına torunlarına göstermediği şefkati ruhuna giyinmişti de, öyle bir sevgi ve merhametle yapıyordu bütün bunları.

o ‘bir garip babası’ydı. Gariplerin babasıydı. Gariplerin vaz geçilmez babası. Onun mekânı, bir terzi dükkânından ziyade Gariplerin toplanma merkeziydi adeta.

Oğlu Alaattin: “Bir Gün Evimizde Biri Bana ‘Sen de Kimsin?’ Diye Sormaz mı?’

Oğlu Alaattin Taşçeken’e kulak verelim yine: ‘Babamın dükkânı zamanla gariplerin mekânına dönüşmüştü. Arada sırada babama uğradığımda garipler dükkâna gelişime bozuluyorlardı, benden rahatsız oluyorlardı. Hatta babam, zaman zaman onları bizim eve getirip yatırıyordu. Bir iki akşam filan. Sonra onları bir yerlere yerleştiriyordu.

Bir akşam evimize yine gelmiştim. Pencereden biri bana ters ters bakıyor, şaşırdım kaldım. Eve girince bana sordu: ‘Sen de kimsin?’ Ben de ona ‘bu soruyu ben sana soracaktım’ diye cevap verdim. Babam onlara o kadar toleranslı ve sahiplenerek davranıyordu ki, bizim evi bile kendi evleri gibi görüyorlardı meczuplar.

Babamın vefatından sonra kardeşim Cemalettin’in işyerindeydim bir gün. Babamın dükkânından tanıdığım biri geldi. Beni tanıdığı için gelmiş olmalıydı. Konuştukça konuştu. Gereksiz konuşmalar yaptı. Fuzuli konuşmalar… ‘Yeter artık’ dedim. Çok bozuldu. ‘Senin baban hiç kızmazdı, bizi hep dinlerdi, sen nasıl adamsın bakalım, hiç babana benzemiyorsun, çok yazık’ dedi. Ben de çok üzüldüm, kendime kızdım. Babamın sabrının büyüklüğünü bir daha anladım, ben onun yaptıklarının yüzde birini bile yapamamıştım.”

2009 yılında, seksen dört yaşının içindeyken vefat eden, Adapazarı Emir Sultan Mezarlığına defnederek çok sevdiği Rabbine uğurladığımız Bulgaristan Kırcaali kökenli Terzi Ali Taşçeken büyüğümüze, bu vesile ile bizler de Fatihalar gönderiyoruz, bin bir minnetle.

Onu Tanıyanların Ortak Kanaati: Terzi Ali Gariplerin Babası, Meczupların Sığınağıydı

Şıh Osman Meğreli: On numara adamdı Ali Ağbi. Her şeyi ile ama. İyiliksever, yardımsever… Dünya malı gözünde yoktu hiç onun. İşi garip guraba, fakir fukaraydı. Gurur kibir sıfırdı. Alçak gönüllü, mütevazıydı. Bağırmaz, kızmazdı gariplere. Hep dinlemedeydi. Hoşgörülüydü. Meczupların, pejmürde giyimlilerin durağıydı onun dükkânı. Üstünü başını diker, onları yıkar paklardı. Allah bilir ama yüzde yüz Cennetlik adamdı bizim gözümüzde. Öyle adam bulamazsın artık Adapazarı’nda.

Hâfız Hasan Çolak: Cennet kuşuydu, melekti. Terzi Ali Ağbi Cennete giremezse, biz kokusunu bile duyamayız. Meczupların her şeyiydi, can dostuydu. Yedirir içirir giydirirdi. Bir de yıkardı, temizlerdi.

Gazeteci - Yazar Zeki Aydıntepe: Benim gözümde iyilikler dünyasına sığmayacak kadar büyük iyilik sahibi biriydi. Gariplerin fakirlerin babasıydı. Dertleriyle dertlenen, sorunlarıyla ilgilenen biriydi. Meczuplar başta olmak üzere, gariplerin sığınağı olan koca bir yüreğin sahibiydi. Ağzından laf değil, her dakika bal damlayan bir güzel insandı. Hisli ve duygulu bir yüreğin sahibiydi. Her darda kalanın sığındığı koca bir yürekti Terzi Ali Ağbi. Onun cenazesinde içime ılgıt ılgıt akan gözyaşlarımı hatırlarım. Onu o yoksullar her daim gönüllerinde yaşatıyorlar. Evliya ruhlu adamdı. Cennetlik insanın canlı tarifiydi. Allah mekânını cennet eylesin.

Yazar Mustafa Özcan: Görünmeyen Tekkesi vardı Terzi Ali Ağbi’nin bana göre. Sami Efendi’ye bağlıydı. Ehli tarikti yani. Biz Orhan Camii’nin sokağında büyüdük. Sema Kitabevi’nden kitap alıyorduk. Meşki de Ali Ağbi’nin orada yapıyorduk, dinliyorduk. Ali Ağbi’nin terzi dükkânına meczuban taifesi geliyordu. Onlarla hayat daha tatlı oluyordu. Onların dünyevî meşgaleleri, arzuları olmuyordu çünkü. Onlardan Orhan Camii çevresinde boldu. Rafet Ağbi’dir, Tahsin Ağbi’dir, Mehmet Ağbi’dir, vesaire vesaire. Akil insanlar da geliyordu elbette dükkâna. Saatçi Burhan Ağbi, Tayyar Enüst Ağbi gibiler. Onlar da köprü oluyorlardı mezcubanla diğer insanlar arasında. Ben Suriye’ye gitmeden önce sürekli Ali Ağbi’nin yanına takılıyordum. Suriye ve Mısır dönüşümde de tekrar oraya gelip gitmeye başladım. Dostları da orada görüyorduk ayrıca.

Ali Ağbi çok yufka yürekli biriydi. Kendisini ben Erzincan’ın Terzi Baba’sına benzetiyorum. Ali Ağbi de Adapazarı’nın Terzi Baba’sıydı. Görünmez bir derinliğe sahipti. Şehrin manevi zenginliklerinden birisiydi. Onunla, Lütfü Dede’yle iftarlara giderdik. Tadına doyamazdım. Ali Ağbi’yle buluştuğumuz zaman başka bir âlemde oluyorduk. Dünya âleminden kurtuluyorduk.

Şöyle bir hatıram da var. Vefatı günü İstanbul’da Şirinevler’de Ulucami’nde, öğle namazı sonrası çay içiyordum. Biraderim İbrahim aradı, Terzi Ali Ağbi’nin vefatını haber verdi. ‘İnşallah ikindide kaldırılacak’ dedi. Baktım, Saat 14.00. Malum İstanbul trafiğinde cenazeye yetişmem çok zor. Terminale gittim, otobüse atladım. Sanki Hızır Aleyhisselam elimizden tuttu, cenazeye yetiştirdi. Geldiğimde Adapazarı Aziziye Camii Avlusunda musalla taşındaydı Ali Ağbi. İkimizdik yalnızca. O trafiğe rağmen yetişmemi, cami avlusunda onunla başbaşa kalışımızı onun kerametine bağlıyorum ben.

Ali Ağbi ile görünür görünmez çok beraberliklerimiz oldu. 1980’li ve 90’lı yıllar Adapazarı’nın füzüyatlı yıllarıydı. Adapazarı’nın manevi kutuplarından biriydi Ali Ağbi. Allah onu garipler ve meczuplar için istihdam ediyordu.

Sosyal Hizmet Öncüsü Hasan Sayar: Küçücük mekânında öğle namazı sonrasında, Orhan Camii etrafındaki meczuplara muntazaman her gün kuru fasulye ve pilav pişirip ikram ederdi Ali Amca. Pilav değilse makarna olurdu. Kuru fasulye her gün. Ellerinle doldurur öyle ikram ederdi meczuplara. O güzelliğe şahit olmak için biz de giderdik zaman zaman. Birkaç kaşık da biz alırdık. O garipleri meczupları yedirir içirir doyurdu. Bazılarını Cuma Pazarı’ndaki hamama götürür yıkardı. Bizzat gider, eşlik ederdi. 26 yıl önce Yeni Cami Asmaaltı’nda başlayan, son yıllarda Sait Tanış Kültür Merkezi bahçesinde, her Kadir Gecesi’nin ertesi akşamı devam ettirdiğimiz, Garipler İftarı, Ali Amca’nın iftarlarının devamı niteliğindedir.

Kanaat Önderi Rahmi Sak: Terzi Ali Amca bu şehirdeki Allah dostlarından, dervişlerden bir tanesiydi. Allahlık bir adamdı. Gariplerin babasıydı. Bir grup arkadaşımla her Ramazanda bizim düzenlemeye çalıştığımız Garipler İftarı, Ali Amca’nın bu şehirdeki misyonun devamı ama binde biri hükmündedir. Düşünün, öyle güzellikler katmıştır Adapazarı’na Terzi Ali Amca. Ona sevgimiz sonsuz ve sınırsızdır. Bir nebze yolundan gidebilirsek ne mutlu bize.