— Hayvanlar da canlı olduklarına göre, kendi aralarında ‘anlaşmazlık’ ve ‘ihtilaf’a düştükleri sıkıntılı zamanlarında onların da avukata ihtiyaçları olur mu?

— Zifiri karanlıkta ‘göz kırpanlar’ kedilerinin başkaları tarafından görüldüğünü ve anlaşıldıklarını sansalar, acaba yaptıkları eylem doğru bir eylem olur mu?

— Bazı olaylar meydana geldiğinde insanlar sık sık hayıflanırlar, ‘yazık oldu!’ diye… Kime veya kimlere ‘yazık olur’? ‘Yazık’ olunca, ne olmuş olur? Mesele hallolmuş mu olur? Ya da ne olur?

— Kafasını kuma sokan çok değerli devekuşlarının, etraflarında olup bitenleri görmeleri mümkün değildir, ama sokmayanların da bunları görmemeleri durumunda, kafalarını kuma sokanlarla sokmayanların aralarında fark olmadığını göstermez mi?

— Zaman zaman duyarız veya duyarsınız birilerinin ‘Aklının başından gittiğini’… ‘Aklı başından giden’ in, aklı bir süre sonra geri gelir mi? Ya da gittiği ve saklandığı yer neresidir?

— Ülkenin temel problemlerini ‘tartışan’ insanımızın açıklama getiremediği her konuda atıfta bulunduğu ‘İçteki Gladyo’, acaba ‘Dıştaki Gladyo’ akraba mıdırlar? Bu gladyolar, neden durmadan karışıklık çıkarırlar ki?

— Sorular, cevabı alınmak için sorulurlar. Peki, cevap istenmeyen veya cevabı olmayan sorular sorulamaz mı? Her sorunun muhakkak cevaplandırılması gerekir veya gerekmez mi? Sorular, meselâ cevaplarını içinde veya içlerinde barındıramazlar mı?

— Bir 40, diğeri 45 yaşında olan iki arkadaştan genç olanı, diğerini ‘yaşlı’ olarak niteleyip bir göreve kendisi talip oluyor ve o göreve getiriliyor. Beş yıl sonra aynı pozisyona tekrar atanma söz konusu olduğunda genç olan da artık 45 yaşında olduğuna göre, artık o görev için ‘yaşlı’ sayılır mı, sayılmaz mı? Aradaki ‘fark’ hiçbir zaman kapanmayacağına göre, 100 yıl geçse de, ‘genç’ olan hep ‘genç’, ‘yaşlı’ olanlar da hep ‘yaşlı’ kalmaya mahkûm mudur?

— Meçhul bir zat, merhum Ömer Hayyam’a nazire olarak tarihin dehliz ve derinliklerinden bir zamanlar şöyle seslenmiş: taş gibi, adam gibi, hesapsız ve art niyetsiz, asil ve dürüst davranmadıktan ve dahi omurga kaybına uğradıktan sonra, hacı olmuş-hoca olmuş, müdür olmuş-ırgat olmuş, memur olmuş-amir olmuş, işli olmuş-işsiz olmuş, kitaplı olmuş-kitapsız olmuş, emekli olmuş veya olmamış kaç para? Bu zat, acaba günümüzde kim veya kimleri işaret ediyor, dersiniz?

— Son günlerde güzel ülkemin bazı şehirlerinde, şehir içinde çalışan minibüs dolmuşların arkasında güzel güzel uyarılar yazıldı: Emniyet kemerini sürekli takıyorum! Hatalı sollama yapmıyorum! Gereksiz korna çalmıyorum! Gibi… Peki, olur olmaz anda yolcu kapmak için önüne kıran dolmuşlar, su birikintisi içine hızla dalıp kaldırımda bekleyen veya yürüyen insanların üzerine su sıçratmalar, dolmuş içinde sürücünün telefon muhabbetleri ve benzer uygulamalar için de uyarı yazıları gerekiyor mu, yoksa bunlar için bir uyarı gerekmiyor mu?

— Her zaman şikâyet edecek halimiz yok ya… Güzel ülkemizin güzel beldelerinde güzel şeyler de olur… Hele hele seçimler yaklaşırken belediyelerimizin harıl harıl çalıştıklarını memnuniyetle görülür. Pek çok belediyemiz yoğun bir yatırım faaliyetlerine girişirler… Meselâ, bir beldemizde güzel bir hizmet olarak, yeni yeni yollar yapılır ve beldenin içme suyu boruları yenilenir. Bunun için milyarlık yatırım harcamalarına katlanılır. Meselâ, eski ve yıpranmış boruların yerine yeni imalat borular konulur. Belde halkı, yollar yenilenirken ve su boruları döşenirken, yolların kazılmasından dolayı biraz rahatsız olur, ama bilir ki arkasından yeni bir yol ve ter temiz, kesintisiz su gelecektir. Bunlar güzel şeylerdir… Bu eylemin bir de öte yüzü vardır: O da, bunu yapan belediyelerin belediye başkanları, yaptıkları hizmeti belde halkına tanıtmak için ‘bilbord’ denilen büyük afişler asarlar. Hazırlanan devasa afişler, fotoğraf ve yapılan iş hakkında malumat verici yazılarla süslenir. Bunun için de bir masraf yapılır elbette… Yapılan iş, belde halkına duyurulur; ama başkanlar, bu afişlerde çok zaman yolların ve boruların fotoğrafları yerine kendi resimlerini koyarlar. Bunu anlamak çok kişi için mümkün değildir. Afişlere bakanlar, asfalt yeni bir yol ve su borusu göremezler, ama başkanı tebessüm etmiş bir pozda, sempatik bir konumda çok uzaklardan görebilirler. Söz konusu başkanlar kendi fotoğrafları yerine boruların, köprülerin, yolların, parkların, sosyal tesislerin veya hizmet binalarının fotoğraflarını koysalar daha iyi olmaz mı? Yoksa milletin, yani belde halkının, yani kendilerini seçen ve kendilerine hizmet eden başkanlarını, unutacaklarını sandıkları için mi böyle yaparlar? Eğer böyleyse, unutulmamanın ve unutturmamanın yolu bu tür bir eylem midir?

Ah, sorular ah…
Sizler adamı deli edeceksiniz!
Demir tava gelir, kömür bitermiş;
Akıl başa gelir, ömür bitermiş…

“Bıçak soksan gölgeme,
Sıcacık kanım damlar.
Gir de bir bak ülkeme,
Başsız başsız adamlar!”

Diyen
Sevgili Üstad!
Allah sana,
Bol bol rahmet eylesin,
Mekânın Cennet olsun!
Nur içinde yat!