İki anlamlı soru ile başlayalım yazımıza: A. Ağalık nedir? B. Ağalık kaldı mı hâlâ bu çağda?

Sırasıyla da cevap verelim: Ağalık bir tür konfederasyon başkanlığıdır. Kabileler aşireti oluşturur. Başlarında da ağa vardır. Sanıldığının aksine feodal görünen bu yapı demokratiktir. Seçimle gelinir. İkinci soruya cevap: Son ağa, Kikan Aşiretinin başı Abdülkadir Timurağaoğlu’nu da Pazar günü Mardin Kızıltepe’den uğurladık Rahmet-i Rahman’a.

Zihninizdeki ağa kavramını merak ediyorum doğrusu. Ağa denince ne canlanıyor zihinlerinizde? Zalim, gaddar, hak hukuk bilmez, kural tanımaz aksine kural koyan, çok eşli, hatta kendisi kaç yaşında olursa olsun aşiretinden beğendiği kızla zorla evlenen, herkesi kendisine köle eden biri mi?

Öyleyse zehir gibi bir soru sizlere: Hiç gerçek bir ağa gördünüz mü?

Ben gördüm: Kikan Aşireti Ağası Abdülkadir Timurağaoğlu’nu tanıdım. Tanıdım, söyleştim. Ve çok sevdim.

Sıkı durun, şimdi ezber bozma zamanı: Ağalık yukarıdaki algı ve tanımların tam aksine; Doğu ve Güneydoğu için çok doğru, çok güzel bir olgudur.

Zamanın Diyarbakır Valisi Efkan Âlâ’nın ziyaretinde sorduğu “Ağa odası nedir?” sorusuna Kikan Aşireti Ağası, eski milletvekili, bölgenin kanaat önderi Abdülkadir Timurağaoğlu’nun verdiği cevabı hatırlatalım: “Ahali için ücretsiz lokanta, misafirler için otel, gençler için eğitim müessesesi, ihtilaflılar için mahkemedir.” Mardin Eski Valisi  Hasan Duruer’e göre tam da böyledir. Ve devletimiz ağalık müessesesini zayıflatarak problemleri çözeceğine daha da büyütmüştür.

Evet, aynen budur, böyledir, biz de şahidiz!

Önce Kikan Aşiretini anlatmalıyım size: Kikan Kürtçe “kiki”den geliyor; iki kardeş, büyük kardeş, ağabey, saygı duyulan kişi anlamlarına geliyor. Mardin Kızıltepe Ovası’nda yüz elli, hemen karşısı Suriye’de iki yüz olmak üzere toplamda üç yüz elli köyden oluşan, yaklaşık nüfusu da beş yüz bini aşan büyük bir aşiret. Bir eyalet adeta…

Bir Kürt aşireti Kikan. İlginç bir bilgi daha: Aşiret ırka dayalı bir olgu değil, aşirete Arap veya Türk kabileleri de girebiliyor. Var da. Demokratik bir tavırla, hangi aşirete dâhil olacağınıza kabilenizin büyükleri karar veriyor. Bu yüzden ırkî değil, sosyolojik bir oluşum. Bir dayanışma, kaynaşma merkezi, bir güvenlik şemsiyesi, ortak hareket olgusu bir bakıma.

Nusaybin’den Ceylanpınar’a kadar yüz elli köyü kapsayan Kikan Aşireti, aslında iki ana koldan oluşuyor: Kikan Çırıkan ve Kikan Halecan. Kikan Çırıkan’ın on üç tane kabilesi var: Simeyla, Rammakan, Zergan, Halikana, Alihani, Neccara, Şüküra, Kösekan, Azizan, Omeran, Sinkan, Saruhana, Hiskan ve Morikan. Kikan Halecana’nın ise dört tane kabilesi var: Temmereki, Haseneki, Ameriki ve Dırbasi.

Abdülkadir Ağa yaklaşık yarım asırdır Kikan Çırıkan’ın yani on üç kabilenin seçtiği bir ağa. Bihakkın görevini doğru ve güzel yaptığına -aşirete mensup on üç kabile yöneticisi ile söyleşiler yapmış biri olarak belirtiyorum- herkes şahit. Herkes mutmain.

Timurağaoğulları seyit bir aile. Yani Hazreti Hüseyin Efendimizin soyundan geliyorlar. Soyları sahih, Hz. Muhammed aleyhisselama dayanıyor, aslen Araplar. Zamanla Kürtleşmişler, bugün Kürtçe konuşuyorlar. Ailedeki herkes Arapça da biliyor.

İlk olarak 1650’lerde büyük büyük dedeleri Seyyit Muhammed Rüstem gelmiş bölgeye. İrşat için. Aşiretlere doğru İslâm’ı öğretmek amacıyla. Zarif, kibar, âlim, zahit, adil biri… Çok sevilmiş. Kikan Aşireti’ni Saruhanalar yönetiyormuş o dönem. Mevcut ağadan şikâyetler çok olunca demokratik olarak Seyyit Muhammed Rüstem’i ağalığa seçmiş kabileler. Rüstem Efendi “Bizim işimiz irşat, ağalık değil!” diyerek reddetmiş. Oğlu İsmail’i seçmişler bu kez, onu ikna etmişler. Timurağaoğullarından ilk ağa Seyyit İsmail Ağa seçilmiş böylece. Ve her zaman seçimlerle de sürmüş bu sistem. Sonra sırasıyla Mehmet Ağa, Eyüp Ağa, Sor (Kırmızı) Abdi Ağa, Reşit Ağa, Timur - Temmo Ağa, Mehmet Ali Ağa, Mahmut Ağa ve son olarak da Abdülkadir Timurağaoğlu bu görevi yürütmüş.

Pazar günü Yasinlerle, Tebarekelerle, Fatihalarla, dualarla uğurladığımız Abdülkadir Ağa’yı 2016 yılı Mayıs ayında tanıdım ben. Kikan Aşireti üzerine çalışırken bir saate yakın sohbet ettik, kayıt aldım. İleri yaşına rağmen, ki kayıt sırasında seksen altı yaşındaydı, aydınlık bir zihni ve hafızası vardı.

Liderliğini Abdülkadir Ağa’nın yaptığı Timurağaoğlu ailesi, Mardin’in en varlıklı, en hayırsever, en devletçi ailelerinden biridir. Bunu ben söylüyorum. Ama benden evvel, yirmi sekiz ay Mardin Valiliği görevini başarıyla üstlenmiş Vali Hasan Duruer söylüyor. Ki tanıyanlar bilir, Hasan Duruer kılı kırk yaran, hassas, çok titiz, adil ve notu kıt bir validir.

Yüzü aşkın kişiden oluşan Timurağaoğlu ailesi, ikisi un, biri çırçır olmak üzere üç fabrika sahibi. Ayrıca nüfusu iki yüz bine ulaşan Kızıltepe’de bir meşrubat markasının distribütörlüğünü de üstlenmiş. Altı bin dönümlük araziyi kullanıyorlar. Fabrikalar, meşrubat dağıtımı, zirai faaliyetler için, ortalama üç yüz kişi çalışıyor yanlarında.

Abdülkadir Ağa 1930 doğumluydu. Kardeşi Hacı Fahri ise 1932. Abdülkadir Ağa’nın sekiz erkek, on üç kız; Hacı Fahri’nin ise beş erkek, sekiz kız çocuğu var. Fabrikaları ve zirai faaliyetleri uzunca bir süredir Hacı Fahri’nin iki büyük oğlu Mehmet ve Vedat kardeşler deruhte ediyor. Bu arada Hacı Fahri Amca ağabeyinden evvel, 2006 yılında rahmetli olmuş.

Seksen dokuz yaşındayken, bu Pazar günü çok sevdiği yaratanına kavuşan, sakin görünümlü, akil bakışlı, sabırlı, edepli, hoşgörülü Abdülkadir Timurağaoğlu ile ilgili birkaç anekdot nakletmek istiyorum sizlere. Mardin Artuklu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Ağırakça’dan makamında bizzat dinledim ve kaydettim. O anlatıyor:

“5 Haziran 1977 Genel Seçimleri öncesi. Adaylar belirleniyor. MSP’nin Mardin’den iki milletvekili çıkaracağı kesin gibi. Mevcut Bayındırlık Bakanı Fahim Adak ağabeyimizin ilk sıraya koyulacağı da kesin. Bir duyum aldık; ikinci sıraya Kızıltepe Ovasından Kikan Aşiretinin lideri Abdülkadir Ağa konacakmış. Ben de MSP Mardin Gençlik Kolları başkanıyım o sırada. “Olamaz, partimizde bu kadar doktor, mühendis, avukat varken, ilkokul mezunu hem de bir ağayı nasıl milletvekili seçeriz. Buna el koymalıyım.” dedim. İl Gençlik Kolları yönetimini topladım hemen, durumu anlattım. Herkes de benim gibi infial hâlinde. Bana yetki verdiler; “İl Gençlik Kollarını temsilen Ankara’ya git, genel merkez nezdinde görüşmelerde bulun, Abdülkadir Ağa’yı engelle.” kararı çıktı toplantıdan. Dağıldık. Ankara’ya gitmek üzere parti binasından caddeye indim. Tam da Sürur Han’ın karşısında, karşı kaldırımda Abdülkadir Ağa’yı gördüm, eliyle bana gel işareti yaptı, geçtim. Selamlaştık:

  • Ahmet oğlum sen kaç yaşındasın?
  • Yirmi yedi.
  • Nüfus kâğıdın yanında mı?

Nüfus cüzdanımı uzatınca devam etti:

  • Benim adım ikinci sıra için geçiyor ama ben tahsilli ve genç biri milletvekili olsun istiyorum. Seni düşündüm. Şimdi avukatıma talimat vereceğim, on beş güne senin yaşını büyüteceğiz, inşallah milletvekili olacaksın.

Dondum kaldım. Benim engellemek için Ankara’ya gideceğim kırk beş yaşındaki ağa, beni milletvekili yapmak için uğraşıyordu. Utandım, kıpkırmızı oldum. Koştum, ellerine sarıldım, helallik istedim. Hemen partiye döndüm. Henüz dağılmamış olan arkadaşlarımı toplayıp durumu anlattım ve dedim ki: “İkinci sıra için bütün gücümüzle destekleyeceğimiz tek adayımız var artık: Abdülkadir Timurağaoğlu!”

Evet, 5 Haziran 1977 seçimlerinde Abdülkadir Ağa, MSP Mardin Milletvekili seçilecek ve 12 Eylül 1980 günü Orgeneral Kenan Evren’in askerî darbe ile meclisi kapatacağı güne kadar, tam üç yıl üç ay yedi gün süreyle parlamentoda mebusluk görevini şerefle yürütecektir.

Bu orta boylu, sakin, gösterişsiz, kendi hâlindeki adamın milletvekilliği de dillere destandır. Ankara’da iki daire tutacak, dayayıp döşeyecek ve başkente gelip onu bulan herkesi ama istisnasız herkesi yedirip içirecek, orada misafir edecektir. İşleri neyse, nereyle görüşülecekse, bizzat kendisi gidecektir. Diyelim ki öğretmen tayini için bir öğretmen adayıyla birlikte ilgili genel müdüre gidildi, diyecektir ki: “Müdür bey, ben siyasetten anlamam. Ne olur bana açık açık söyleyin, bu gencin işi olmayacaksa doğruyu bilsinler de buralarda sürünmesinler, yok yere ümitlenmesinler!”

Abdülkadir Ağa budur. Tam da budur. Her zaman budur: Açık, net ve mert.

MSP’nin Mardin teşkilatlarının yükü bütünüyle onun omuzlarındadır, büyük bir zevk ve onurla yapar üstelik bunu: Kira, elektrik, su, telefon faturaları, üç yüz, beş yüz kişilik yemekler, miting masrafları, Ankara’ya gelip giden heyetlerin yeme içme, konaklama masrafları…

Yeğeni Vedat Timurağaoğlu’na kulak verelim: “Askeri darbelere sevinilir mi hiç? Hiçbir aklı başında insan sevinmez elbette. Ama biz sevindik! İnanmayacaksınız ama sevindik. Amcamın milletvekilliği Timurağaoğlu Ailesi için bir tarafıyla şeref ve hizmet, diğer tarafıyla yıkım oldu. 12 Eylül 1980 Darbesi olduğunda oturduk hesapladık, siyasetin ailemize getirdiği borç tam tamına 11.500.000.000 ₺ idi. 11 Tam tamına on bir buçuk trilyon lira. Şikâyet etmedik hiç ama yıllarca bu borcu ödedik. Çok dürüst ve cömert olan Abdülkadir Ağamızın siyaset hayatının bize getirdiği yük buydu ama helal, hoş olsun.”    

Timurağaoğlu ailesi budur. Tam da budur. Her zaman budur: Cömert, fedakâr, toplumcu.

Abdülkadir Timurağaoğlu ağa doğdu, ağa öldü. Dik, onurlu, mütevazı. Adil, müşfik, hoşgörülü. Sabırlı, çözümcü, yardımsever. Toparlayıcı, bütünleyici, teşvik edici.

Hep devlet yanlısı. Devletle beraber. Devlet için.

Zira onun amcası Mehmet Ali Ağa Sultan II. Abdülhamit’in Hamidiye Alaylarında binbaşıydı, beş yüz kişilik aşiret askeriyle birlikte. Babası Mahmut Ağa kaymakamdı. Bulgarların Edirne işgali üzerine, amcası Mehmet Ali Ağa, babası Mahmut Ağa, Kikan Aşiretinden beş yüz asker; yeme içme, konaklama, silah ve mühimmat elbette Mehmet Ali Ağa’dan olmak üzere Edirne’ye koşmuş ve Enver Paşa komutasında Edirne’yi işgalden kurtarmıştı. Edirne’den sonra Erzurum cephesine koşmuş ve Allahuekber Dağları’nda bir kısmı donarak şehit olmuştu.

Kikan Aşireti buydu. Tam da buydu. Her zaman buydu: Devletin, milletin, ümmetin yanında.

Abdülkadir Ağa da, babası Mahmut Ağa da, amcası Binbaşı Mehmet Ali Ağa da, dedesi Timur Ağa da, dedesi Reşit Ağa da buydu işte. Hani şu, kahvesi Suriye’de, Irak’ta, Suudi Arabistan’da hâlâ meşhur olan, “Hadi, bize bir Reşit Ağa kahvesi pişirin.” denilen Reşit Ağa. Ta Seyyit İsmail Ağa’ya, Seyyit Muhammed Rüstem Efendi’ye kadar uzanan Timurağaoğulları buydu işte.

Böyle de olacaktı.

Abdülkadir Ağa doksanından gün aldığı şu zamanda, 27 Ocak 2019 Pazar günü sabaha karşı, tertemiz, onurlu, hayırlı bir hayatla; mümin, muvahhit, Müslüman bir kalple ruhunu âlemlerin Rabbine teslim etti.

Mekânın cennet olsun Abdülkadir Ağa!

Güle güle, son güzel ağa!

Güzel kalpli, güzel amelli, güzel mazili ağa.

Selâm götür bizden de ötelere.

Başımız sağ olsun Kikan Aşireti…