Ülkemizde ve şehrimizde muazzam başarılı işler yapılıyor…

Yatırımlar, projeler birer birer hayata geçiriliyor, her yerden bolluk ve bereket fışkırıyor…

İnsanlar hayatlarından oldukça memnun; mutlu ve mesut bir şekilde yaşamlarını sürdürüyor…

Bense sürekli felaket tellalı gibi eksikliklerden, yapılmayan işlerden, hayata geçmeyen projelerden, şehirde kurulmuş kirli ilişkilerden falan bahsedip insanların içini karartıyorum…

“Vay efendim, falanca şehirde olan yatırımlar bizim şehrimizde neden yok” gibi sorular sorarak bizi yönetenlerin moral ve motivasyonlarını bozuyorum…

Ucuz, basit ve anlamsız projeleri eleştirerek yapılan aslında büyük ve de muazzam değerli bu işleri küçük ve hakir görüyorum…

“Millet sırtını dayısına, abisine, ablasına yaslamış, deveyi amuduyla götürüyorlar” diyerek dürüst, namuslu ve ahlaklı insanlara kara çalıyorum…

Esasında birlik ve beraberlik içerisinde omuz omuza ve gönül gönüle çalışan ve aralarında en ufak bir husumet bulunmayanların parti teşkilatlarındaki gizli rekabeti açığa vurup fitne çıkartıyorum…

Aslına bakarsanız kimse kimseyi kullanmıyor, kimse kimsenin kuyusunu kazmıyor, kimse kimseye operasyon çekmiyor bu şehirde, ama ben yine de rahat durmuyorum…

Kendi partilisinin aleyhine düşmanlık yapan, kendi belediye başkanının altını oyan kimseler yok iken akılları ve zihinleri bulandırıyorum…

Devletin kasası, milletin parası hiçbir şekilde çarçur edilmiyor, ne idüğü belirsiz adamlara pırasa gibi faturalar kesilmiyor; kimse hırsızın, arsızın, namussuzun savunuculuğunu ve hamiliğini yapmıyor iken ben tutup da sağda solda ahkâm kesiyorum…

Yani ekmeğini taştan çıkaran bu kadar dürüst, bu kadar onurlu ve namuslu, bu denli vatansever, dilinden dua eksik olmayan bu denli dini bütün Müslüman ve değil sadece kendi insanı, gerektiğinde bütün dünya mazlumları için seve seve canını verebilecek bu kadar çok sayıda dava adamı dururken, benim gibi oyunbozan, benim gibi fitneci, benim gibi dürüstlük ve ahlak kumkuması insanların yatacak yeri yok gerçekten…

Bu temiz ve pirüpak insanlarla birlikte gömülürsek şayet, bizim gibi adamları toprak bile kabul etmez azizim!
 

Sakarya’da paranın ideolojisi olmaz
Sakarya gerçekten her etnik köken ve kültürden insanın barış ve huzur içinde yaşadığı bir coğrafya…

Genel itibariyle milliyetçi, muhafazakâr, vatanına milletine bağlı insanların yaşadığı bir yer burası…

Bilhassa siyaset yapmanın çok sevildiği, her köşe başında onlarca ve yüzlerce siyasetçiyi barındıran bir şehir…

Mahalle kahvelerinde, sokak başlarında, dost meclislerinde her daim siyasi kavgaların verildiği, kardeşin bile kardeşle siyasi münakaşalara giriştiği, inandığı davayı ölümüne savunan insanların şehri Sakarya…

Lakin bu ideolojik ve aşırı partizan bakış açısının birdenbire yok olduğu tek nokta ise ticari ilişkiler…

Şayet işin ucunda para varsa en azılı komünist ile en muhafazakâr insanı dahi yan yana görebilirsiniz…

Para getiren bir iş söz konusu olunca kimse kimsenin dünya görüşüne, fikrine zikrine, siyasi görüşüne falan bakmaz…

Özellikle medya dünyasını yakından incelediğiniz zaman bu söylediklerimi çok daha iyi anlarsınız…

Varlık sebeplerini AK Parti’ye borçlu olan ve dillerinden “dava” sözcüğünü düşürmeyen insanları iyice bir inceleyin aslında neyin “dava”sını güttüklerini çok iyi görürsünüz…

Bunlar bilhassa CHP’li siyasetçilere nefret kusar, sosyal medya hesaplarından onlara hiza ve ayar verir ve de Erdoğan ve AK Parti muhalifi siyasetçilere canavar gibi saldırırlar…

Lakin sürekli birlikte gezdikleri adamlara, beraber fatura kestikleri tiplere bakarsanız, yanlarında CHP’ye ve CHP’lilere rahmet okutacak denli solcu, komünist ve iktidar muhalifi insanlar olduklarını görürsünüz…

Bu muhalif tipler bizim dava (!) insanlarının yanında ana avrat düz gidip iktidarın silsilesine sövüp sayarken birlikte kahkahalarla güler ve devlet imkânlarını nasıl çarçur ettiklerini, millete nasıl çöktüklerini, bu yollarda nasıl beraber yürüdüklerini 32 dişleriyle sırıtarak ve ağızlarının suyu akarak birbirlerine anlatırlar…

Yine birtakım CHP’li ve solcu geçinen ahali de ne kadar AK Parti muhalifi siyasetçi varsa sayfalarına, sütunlarına onları taşıyıp günün akşamına iktidarı kötüler iken bilhassa acayip nemalandıkları AK Partili başkanları ise manşetlerinden indirmezler…

Başta Erdoğan olmak üzere AK Partili milletvekili ve belediye başkanlarını yerin dibine geçirirler ama bazı AK Partili belediye başkanlarına ağızlarını açamazlar!

Sütunlarında, sayfalarında ve köşelerinde bunların bu ikiyüzlülüğünü, bu riyakârlığını, bu “parayı veren düdüğü çalar” pragmatistliğini çok net bir şekilde görebilirsiniz…

Diyorum ya, paranın açamayacağı kapı, deviremeyeceği ideoloji yok bu şehirde…

Parayı şöyle bir ucundan gösterin, bir bakmışsınız en azılı muhafazakâr, bileğini kessen Erdoğan akacak, en koyu AK Partili geçinen adamlar bir anda Ernesto Che Guevara gibi zafer işareti yapıyor!

Yine en hızlı solcu, en büyük devrimci, en hızlı muhalif tiplere şöyle hatırı sayılır meblağlarda faturalar kesin hemen Rabia işareti yapmaya, sizden çok sizi savunmaya, “gündüz gece” Reisçi takılmaya başlarlar…

Yeter ki musluklar akmaya, küpler bir şekilde dolmaya devam etsin…

Anında satarlar davalarını da, ideolojilerini de…

Sizi tatlı su kurnazları sizi!
 

Benim okuyucum hiçbir şeyi unutmaz
Bende şeytan tüyü mü vardır nedir, yakından tanıyan herkes beni çok sever…

Yazılarımı da çok yakından ve titizlikle takip eden bir kesim olduğunu biliyorum…

Bazıları, “Devam et, çok güzel yazıyorsun, harika konulara parmak basıyorsun, aslansın, kaplansın, sen yıkılmaz kalesin” şeklinde tepkiler göstererek bana gaz verirler…

Bazıları da, “Şunu da yaz, bunu da yaz, bak şu konuya da parmak bas, şu meseleye de bir eğil” diyerek bana akıl vermeye ve yol göstermeye çalışırlar…

Bazıları ve beni gerçekten sevdiğini düşündüğüm insanlar ise, “Allah aşkına yazma! Sana zarar gelecek diye endişeleniyoruz. Sen üzülürsen biz de üzülürüz. Bırak sen mi kurtaracaksın memleketi” diyerek beni sakinleştirmeye çalışırlar…

Ben de en fazla bu sonuncu grubun tavsiyesine uyar ve bir kenarda sesimi çıkartmadan uslu uslu oturmayı yeğlerim…

Ta ki yine bir yerlerde birtakım usulsüzlükler patlamaya, birtakım haksızlıklar yapılmaya ve birtakım yetersizlikler baş göstermeye başlayana kadar…

İşte böylesi durumlara şahit olduğumda kendime hâkim olamıyor ve bir enerji patlaması yaşıyorum…

Bugünlerde de malumunuz üzere patlamalar devam ediyor…

Ve gerçekten bu sefer durum vahim…

Hani derler ya, “Kurdun dişine kan değdi bir kere” diye…

Bu saatten sonra uslu bir şekilde kenarda oturmamı beklemesin hiç kimse…

Ne duyuyor, ne görüyor, ne biliyorsam Allah ne verdiyse sonuna kadar yazacağım!

Tam bugünün yazısını yazarken telefonuma bir mesaj düştü:

“Belediyeleri toptan değerlendirdin ama Büyükşehir Belediyesi’ni ayrı değerlendireceğini söylemiştin. Hala yazmadın” diyordu mesajda…

Buna benzer hatırlatmalar farklı zamanlarda farklı kanallardan da yapılmıştı…

O halde okuyucuya verdiğim sözü tutayım ve insanları daha fazla merakta bırakmayayım…

Acısıyla tatlısıyla Büyükşehir Belediyesi’nin Ekrem Yüce ile geçen 2 yıl 3 aylık dönemini derinlemesine bir inceleyeyim…

O kadar derine ineyim ki hangi daire başkanı ne kadar çalışıyor, hangi birim ne kadar iş üretiyor örnekleri ve rakamlarıyla ortaya koyayım…

Öyle ya belki de bazı hususlar Ekrem başkanın bile gözünden kaçmış olabilir…

Bir dahaki yazıda başlıyoruz…