DAHA ÇOK OKUYORUM
Yaklaşık 16 senelik milletvekilliğinden sonra 10 aydır kendinize daha fazla zaman ayırabileceğiniz bir dönemden geçiyorsunuz. Neler yapıyorsunuz? Siyasetin dışında mısınız yoksa daha fazla mı içine girdiniz?

Arkadaşlarım da bu soruyu bana çok soruyor. “Ne yapıyorsun, canın sıkılmıyor mu” diyorlar.  Sürekli dışa dönük faaliyet yapmak insanı bazı şeylerden mahrum bırakıyordu. Örneğin yeterince okuyamıyordum. Bu 10 ayda çok fazla okuma imkanı buldum. Tekrardan şarj ettim kendimi. Ben 18 yaşından beri siyasetin içerisindeyim. Milletvekilliği siyasetin bir bölümüdür. Ancak siyaset daha geniş bir yelpazede yapılan bir şeydir. Seçilmiş olmadan da siyaset yapabilir, konuşabilir ve ülkenin geleceğini tartışabilirsiniz. Arkadaşlarla birlikte böyle bir imkân da yakaladık. Çok da verimli geçirdik bu süreyi.

ÜZERİME DÜŞENİ YAPTIM
Peki, milletvekilliği döneminiz nasıl geçti sizce? Ben bu işin hakkını verdim diyebiliyor musunuz?

Milletvekilliği iki ayaklıdır. Birinci olarak Meclis ayağı, yani Ankara ayağı vardır. Ankara ayağına baktığımızda partide bakanlık dışında tüm görevleri üstlendiğimi göreceksiniz. Her aldığım görevi de hakkını vererek yaptım. Çok uzun süre parlamento içerisinde, grup yönetiminde, Anayasa Komisyonu başkan vekilliğinde, İnsan Hakları Komisyonu başkanlığında Türkiye ve Avrupa’da ses getirecek çalışmalara imza attım. Belki de İnsan Hakları Komisyonu’nun kurulduğundan bu yana en etkin dönemi benim zamanımda yaşandı. Partide zor bir dönemde genel başkan yardımcılığını da yürüttüm. Sakarya’da da hemşerilerimiz bizi tanırlar. Bugün ben tek başıma Çark Caddesi’nde, Atatürk Bulvarı’nda veya herhangi bir ilçede gezebiliyorsam demek ki insanlarla bir gönül bağı oluşturmuşum. Kendimin ve çocuklarımın yüzünü kızartacak herhangi bir hareketim olmadı. Kendime, partime ve şehrime herhangi bir zararım dokunmadı. Zararım olmadığı gibi bu şehrin ekonomik rantını kendi şahsı için kullanmak isteyen ve şehre zarar vermek isteyenleri de engelledik. İmkanlar çerçevesinde bu şehri deprem psikolojinden çıkarmak adına büyük çaba sarf ettik. Şu anda altyapısıyla, sanayisiyle, tarımıyla şehrin önü açılmıştır. Bence burada da üzerimize düşeni yaptığımızı düşünüyorum.

SAKARYA’DA ALINAN SONUÇ BAŞARILI
Yerel seçimler geride kaldı. Sakarya özelinde ve Türkiye genelinde seçim sonuçlarını AK Parti açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?

AK Parti’yi Sakarya’da başarılı buluyorum. Kaybedilen belediyeleri bir yol kazası olarak değerlendirebiliriz. Genel manada rahat bir seçim süreci yaşandı. Bu kolay başarının arkasında muhalefetin de strateji belirleyememesinin etkisi var tabii ki. Siyaset sonuç almak sanatıdır ve iyi bir sonuç alınmıştır. Bu vesileyle seçilen belediye başkanlarını, meclis üyelerini ve muhtarlarımızı tebrik ediyor, başarılar diliyorum. Türkiye genelinde ise başarılı bir seçim geçirildiğini söylemek çok zor. Çok iddialı bir söylemle, “Beka meselesi var” denilerek süreç götürüldü. “Beka sorunu var” denilmesine rağmen önemli büyükşehirler kaybedildi. Bu çerçevede düşündüğümüzde başarılı bir seçim geçirilmediğini söylüyoruz. Oy oranı olarak baktığımızda da AK Parti’nin, hele hele Bahçeli’nin son açıklamalarına baktığımızda oyunun ciddi bir düşüş sergilediğini görüyoruz. Devlet Bahçeli’nin açıklamasıyla değerlendirirsek AK Parti’nin oyunun yüzde 32-34 bandına indiğini görüyoruz. Bunun ciddi bir şekilde masaya yatırılması ve değerlendirilmesi gerekiyor. Bir muhasebeye gidilmeli, istişare yapılmalı ve ortak akılla bir çözüm üretilmeli. AK Parti bunu ilk yıllarda yapardı. Günlerce seçim sonuçları değerlendirilirdi. Son zamanlarda maalesef bu tür değerlendirmeler yapılmaz oldu.

AK PARTİ TABANI MHP’LİLEŞİYOR
MHP ile kurulan Cumhur İttifakı’nı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Aslında 15 Temmuz’dan sonra tüm partilerle yakınlaşma ortamı olmuştu ve ben bu durumu çok daha değerli bulmuştum. Bu yakınlaşma devam ettirilmeli ve asıl ittifak milletle kurulmalıydı. Milliyetçi Hareket Partisi bileşik kaplar misali her seçimde AK Parti’nin kabından azalan oyları kendi kabına dolduruyor. AK Parti’nin oyu yüzde 49,5 idi, sonra 42’ye indi, şimdi Bahçeli’nin ifadesiyle AK Parti oyu yüzde 32 civarında. MHP’nin oyu ise sürekli yükselme trendinde. Yani hesap ortada. Bu ittifakın AK Parti’ye yaramadığı görülüyor. Ama her şeyden önemlisi de MHP ile ittifak AK Parti’nin ideolojisini yok ediyor. AK Parti tabanı fikren ve zikren MHP’lileşiyor. Bundan sonra bu ittifak nasıl bitirilebilir, o da ayrı bir handikap. Bu sonuçlarla AK Parti’nin daha fazla MHP’ye bağımlı hale geldiğini görmekteyiz.

DENGE-DENETLEME MEKANİZMASI YOK
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçmek bir hata mıydı ülke için?

Esasen parlamenter sistemde de, başkanlık sisteminde de başarılı olunabilir ama sistemi tam manasıyla hayata geçirmek gerekir. Bizim bir önceki sistemimiz parlamenter sistem değildi, bir ucubeydi. Şu anda geçmiş olduğumuz sistem de tam bir başkanlık sistemi değil. Sıkıntı buradan kaynaklanıyor. Çok güzel bir araba yapıldı; boyasıyla, kaportasıyla, iç dizaynıyla lakin bu arabanın fren ve balata sistemi, denge-denetleme mekanizması yok. Kuvvetler ayrılığı bu sistemde zarar gördü. Bu endişelerimizi zamanında da dile getirmiştik. Özünde başkanlık sistemine karşı değiliz, bizim ömrümüz bunu savunmakla geçti. Ancak yürütmeye çok fazla imkân sağlayan sistem uzun vadede sıkıntılar doğurur. Ki doğurduğunu da görüyoruz. Sisteme geçişin üzerinden neredeyse bir yıl geçmesine karşılık beklentiler karşılanabilmiş değil. Parlamentonun güçsüzleşmesi, milletvekillerinin etkisizleştirilmesi, Cumhurbaşkanı yardımcısının seçimle gelmemiş olması, dışarıdan atanan bakanların siyasi pozisyonlarının belli olmaması gibi konular handikap oluşturuyor. Partili cumhurbaşkanlığı konusu da farklı uygulandı. Cumhurbaşkanı parti üyesi olsun, doğru ancak genel başkan da olunca haliyle günlük siyasete girmek zorunda kalıyor. Son yerel seçimlerde gördük, Sayın Cumhurbaşkanı günde 8 tane miting yapar hale geldi. Böyle olunca vatandaşla ve diğer partilerle sürekli karşı karşıya gelmek durumunda kalıyorsunuz. Sistem revize edilirse sıkıntılar çözülebilir.

SANKİ HASET BİR EL HASTANEYİ ENGELLEDİ
1000 yataklı şehir hastanesinin ilk sözünü Başbakanlığı döneminde Ahmet Davutoğlu vermişti. Geride kalan 4 senede neden bir arpa boyu yol alınamadı bu konuda?

Bu meselede bizim göbeğimiz çatladı adeta. Çünkü hem Sayın Ahmet Davutoğlu, hem de Sayın Cumhurbaşkanı iki sefer bu projeye sahip çıktı ve söz verdi. Fakat çıkış noktası Ahmet Davutoğlu olduğu için haset bir el sanki bu işi sürekli engelledi. O tarihte çok gerginlikler yaşadık. “Kim söz verdiyse gelsin o yapsın” sözünü dahi duydum. Çok gerildik o ortamda ama buna rağmen vazgeçmedik ve konuyu bir noktaya kadar getirdik. 24 Haziran seçimleri öncesi benim son yaptığım işlerden biri tüm prosedürleri tamamlayıp işi Yüksek Planlama Kurulu’nun imzasına kadar getirmekti. Tam seçim üzeri bu kurula iki dosya gitti. Sancaktepe ve Sakarya şehir hastaneleri dosyası... Orada Sakarya veto edildi Yüksek Planlama Kurulu Başkanı tarafından. Kurul Genel Sekreteri Sayın Lütfü Elvan’a bu konuyla ilgili bir dosya teslim ettim ve konuyu ikinci kez kurula götürmesini istedim. Benim takibim bu noktada bitti. Sonra bir gelişme olmadı maalesef.

TANK PALET ÖZELLEŞTİRMESİ DOĞRU DEĞİL
Tank Palet Fabrikası’nın özelleştirilmesi kararını nasıl yorumluyorsunuz?

AK Parti’nin mevcut tüzüğü genel olarak özelleştirmeye taraftardır ancak stratejik alandaki yatırımların bundan muaf olduğu belirtilmektedir. Bu manada Tank Palet fabrikası son derece stratejik bir fabrika. Bu fabrikayı özelleştirirsek kendi tüzüğümüzle çelişiriz. Daha önce tank yapılacak diye ilgili yatırımcıya Sakarya’nın en güzel yerinde 2 bin 500 dönüm arazi verildi, Ar-Ge ve altyapı desteği sağlandı. Bir yatırımcıya bu kadar destek verilmişse gereğinin yapılması beklenir. Hala daha “Benim yerim dar, şurada devletin fabrikası varmış onu da bana verin” denilmesi gerçekten anlaşılır gibi değil. Biz özel sektöre karşı değiliz, özel sektörün düşmanı da değiliz. Bu kadar desteğe karşılık ortada bir şey olmaması ve maddi değeri ölçülemeyecek bir devlet fabrikasının da özelleştirilmek istenmesini ben doğru bulmuyorum.

KİMSE BANA HAKSIZ İTHAMDA BULUNAMAZ
Son zamanlarda sosyal medya üzerinden AK Parti’ye yönelik eleştirilerde bulunuyorsunuz. Bu eleştirileri neden milletvekili iken yapmadınız?

Yaptığım paylaşımlara baktığınızda benim alanımla ilgili olduğunu göreceksiniz. Hukuk, adalet, yargı, insan hakları konularında bu paylaşımlar. Direkt hükümeti ilgilendiren konular değil. Yargı ve yargı uygulamalarını ilgilendiren konular. Ama birileri kendisini yargının da yerine koyar hale gelmişse bundan alınıyor olabilir. Kimsenin alınmasına gerek yok. Bu tür tespit ve eleştirilerin kat kat fazlasını İnsan Hakları Komisyonu Başkanı iken de yapıyordum. Meclis kararı alarak olayların üzerine gidiyordum. Örneğin Uludere olayında inceleme yapılması kararını biz aldık. Hrant Dink olayını protesto eden insanları tahkir edenlerle ilgili suç duyurusunda bulunduk. 55 sivil ve askeri cezaevini denetlemişiz. Bizzat cezaevini denetlemek mi daha zordur yoksa bir tweet atmak mı daha zordur? Askerde yapılan dayak olaylarını biz gündeme getirdik o zaman. Roman vatandaşlara yapılan ayrımcılığı yine biz dile getirdik. Atılan tweet’lerin çok fevkinde işleri bizzat yapmışız saten. Bu manada kimse bana haksız bir ithamda bulunamaz. Parti içindeki benzer çalışmalarımıza baksınlar.

SAYIN DAVUOĞLU SORUMLULUK HİSSEDİYOR
Ahmet Davutoğlu ile yakın bir ilişkiniz var. Kendisi bir süre önce Twitter üzerinden birtakım paylaşımlarda bulundu. Neden böyle bir manifesto yayınlama gereği duyuldu?

Sayın Başbakan ile zaman zaman bir araya gelip istişareler yapıyoruz. Twitter hesabından yayınlanan görüşlerin bir adı yok esasında. Kimisi geleceğe çağrı diyor, kimisi manifesto diyor. Sayın Başbakan görevden ayrıldıktan sonra ama sözlü ama yazılı olarak, bazen parti içinde, bazen direkt Sayın Cumhurbaşkanımıza partinin yönetimi ve ülkenin gidişatıyla ilgili fikirlerini belirtti. Anayasa değişikliği öncesinde de 18 sayfalık bir öneri sundu. Ancak bu önerilerden istifade edilmedi. AK Parti’nin tarihte gördüğü en yüksek oyu almış bir genel başkan ve son seçilmiş başbakan olarak üzerinde bir sorumluluk hissediyor. Parti içerisinde kendisi açısından görüşlerini ifade edeceği bir merci olmadığı için sosyal medya üzerinden birtakım öneriler getirdi. Bu önerilere baktığımızda aslında vatandaşımızın konuştuğu şeyler bunlar. Sayın Davutoğlu AK Parti’nin son kongresinde delege dahi yazılmadı. Başbakanlık, bakanlık, genel başkanlık yapmış bir insanın delege dahi yapılmaması, istişare toplantılarına çağrılmaması akıl alır bir durum değil gerçekten. Hal böyle olunca Sayın Davutoğlu görüşlerini sosyal medya üzerinden açıklama yöntemini bulmuştur. Bu metin istişareler ile hazırlanmış ortak aklın bir ürünüdür.

KURUCU İLKELERDEN SAPILDIĞINI GÖRÜYORUZ
Sizin özellikle dikkatinizi çeken hususlar neler bu metinde?

AK Parti tüzüğü 2001 yılında yazıldığında ortak aklı ve insanı önceleyen, insan haklarına dayalı, herkesi kucaklayan ilkeler manzumesi şeklinde dizayn edilmişti. Ama maalesef bu kurucu ilkelerden sapıldığını görüyoruz. Öncelikle kurucu ilkelere dönülmesi çağrısı yapılıyor. Özellikle partinin kuruluşunda görev almış değerli kuruculara vefasızlık yapıldığına; partinin dışında Pelikan gibi veya partiye müzahir olmuş ama sorumluluk almayan dernek ve vakıflar gibi paralel yapıların kurulduğuna dikkat çekiliyor. Parti teşkilatlarının geriye itildiği vurgulanıyor. Artık ailelerin devlet yönetimine veya bulundukları kamu yönetimlere karıştıkları yönünde önemli tespitler var. AK Parti’nin başlangıçta dillere pelesenk olmuş “yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklarla” mücadeleye ilişkin bir cümle dahi kurulamıyor şu anda. Bu başlıklarla ilgili de önemli değerlendirmeler var. Parti eskiden tabandan bir politika üretirdi ama son zamanlarda bu akış kesilmiş ve sanki parti sadece alanı kapatmak adına sahada yer alır olmuş. Yine ülke yönetimiyle, mevcut sistemle ilgili tespit ve itirazlar var. Ekonomiyle ilgili çok ciddi tespitler var. Ve bu tespitleri bizzat vatandaşımız da yapmaktadır. Ekonomi yönetimi güvene dayalı olmalıdır ve liyakatli insanlar tarafından yönetilmelidir. Yargı ve adalet duygusuyla ilgili çok önemli vurgular var metinde. Toplum her alanda adalet bekliyor. Mesela FETÖ yargılamaları ve uygulamalarında sıkıntılar var. Küçücük bir memurun yakınları dahi işten atılırken, darbenin ilk üç ismi içerisinde yer alan kişilerin yakınları partinin önemli yerlerinde görev aldı, daha sonra önemli kamu görevleri verildi bu isimlere. Uzun süre bu yapıya sponsor olmuş iş adamlarına ihaleler veriliyor. Bu ikircikli uygulamalar karşısında vatandaşın aklı karışıyor. Metinde bu duruma dikkat çekiliyor. Sayın Davutoğlu partinin içerisinden, partinin üyesi olarak hala bir çaba içerisinde. Nehrin karşısına geçip oradan salvo yapmıyor. Elimizin tersiyle iteceğimiz bir metin değil Sayın Davutoğlu’nun görüşleri. Sadece tespit yok, çözüm önerileri de var. Eğer bu çıkış kötü niyetli olsaydı seçimden önce de yapılabilirdi. Seçim sonuçları da bu metni teyit eden bir durum arz ediyor. Bugün farklı bir şey söylediğinizde hemen hain ilan ediliyorsunuz maalesef.

GELECEĞİ BEN BİLEMEM
Şayet Davutoğlu’nun tespit ve önerilerinden istifade edilmezse yeni bir parti kurulacak mı?

Geleceği ben bilemem ve tahmin edemem. Kimse zor yokuşa tırmanmak istemez. Eğer bir çözüm üretilir ve kucaklaşma sağlanırsa bundan herkes memnun olur. Ancak bu metne Pelikancı ve trol zihniyetiyle yaklaşılırsa elbette ki istenmeyen gelişmeler olabilir. O bakımdan ben ümit ediyorum ki bu metinden, halkın tabiriyle manifestodan faydalanılsın ve her yönüyle hayırlı sonuçlar çıkarılsın.

ANADOLU İNSANI DAVUTOĞLU’NU SEVER
Sayın Davutoğlu’nu başarılı bulan kadar başarılı bulmayanlar da var. Hatta seveni olduğu kadar sevmeyeni de çok…

Anadolu insanı, garip gureba Sayın Davutoğlu’nu çok sever. Ancak AK Parti’yi dışarıdan karıştıran, ülkede kaos ortamı oluşturmak isteyen, kamu kaynakları ile yalıda oturup sefa süren Pelikan ve avanesi ve benzer yapılar sevmez. Hendek operasyonlarını başlattığı için PKK sevmez. Gerçekçi bir mücadele verdiği için FETÖ sevmez. Parti içindeki yalaka takımı sevmez. Şeffaflığı savunduğu için, haksız kazanç ve ranta karşı olduğu için ihaleciler, rantçılar ve bedavacılar sevmez. Devlet işine ailesini karıştırmadığı için farklı yaklaşımlar sergileyenler sevmez. AB ile iyi ilişkileri savunup vizelerin kaldırılması için çaba sarf ettiğinden, ülkenin içine kapalı kalmasını isteyenler sevmez.

SİYASET YAPMAYA DEVAM
Ahmet Davutoğlu ve onunla istişare eden kişiler bundan sonra ne yapacaklar peki?

Ülkemizde başbakanlık, bakanlık, genel başkanlık yapmış Sayın Davutoğlu’nun ve onun istişare ettiği arkadaşlarını eve kapanıp hiçbir konuda fikir beyan etmemesini beklemek haksızlık olur. Tahminim o ki bu kişiler ülke meseleleri hakkında fikir beyan etmeye ve bundan sonra da siyaset yapmaya devam edeceklerdir.  YENİ SAKARYA GAZETESİ - ÖZEL RÖPORTAJ - ENGİN ARAPOĞLU

Editör: Haber Merkezi