Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem Yüce ile yaptığım tarihi (!) görüşmenin notlarına bugün de devam ediyorum…

Dünkü yazımda buluşmanın nasıl gerçekleştiğini ve ilk izlenimlerimi aktarmıştım…

Bugün de diğer detaylara ve konuşmalara değinmek istiyorum…

Ekrem başkanla görüşmemiz tam randevu verilen saatte, yani 20.00’da başladı ve yaklaşık 2 saat sürdü…

Görüşme mesai saatlerinin hayli ötesinde bir zamanda gerçekleştiği ve gece yarısına yakın bir zamanda sonlandığı için, ziyarete dair ilk sosyal medya paylaşımımı “Gündüz gece Ekrem Yüce derlerdi de inanmazdım” notuyla yaptım…

Vay sen misin “Gündüz gece Ekrem Yüce” yazan!

İşin esprisini kavrayamayan ve sadece başlıklara takılıp kalan bir güruh hemen, “Bak bir de ne yazmış görüyor musun! Dün ne diyordu, bugün ne diyor” şeklinde tepki gösterdi…

Sırf bu cümleyi kurdum diye beni Ekrem başkanın yandaşı ilan edenler bile oldu…

Ne diyeyim bilemiyorum gerçekten…

Ben ciddi duruşumu genç yaşlarımda yaşadığım travmalar sonrası bilinçli olarak terk etmiş bir insanım…

Kendi içimde acımı, ıstırabımı, kederimi tabii ki yaşıyorum ancak dışarıya karşı hep şen şakrak görünüyor, konuşmalarımda, yazılarımda ve paylaşımlarımda hep ironi yapıyorum…

Bu tavırdan habersiz insanlara nasıl laf anlatacağım ki ben!

Dünkü yazı başlığım için de, “Adama bak, tarihi buluşma yazmış” yorumunda bulunmuş bazıları…

Sadece başlığa bakıp içeriğe dair hiçbir okuma yapmayan klasik bir yurdum insanı tavrı…

Her neyse geçelim bunları…

ÜRÜNLER SERGİLENİYOR

Bir iki hoş beş ve hal hatırdan sonra Ekrem başkan ilk olarak kenevirden üretilen yünü gösterdi bana…

Bu yünden yapılacak yastıkların faydalarını sıraladı…

Gazeteye gelen haberlerden ve sosyal medya paylaşımlardan biliyordum bu yünü ama ilk defa elime alınca haliyle heyecanlandım…

Yine kenevirden yapılan sabunu da gösterdi başkan…

Daha sonra da kendi elleriyle kenevir yağı ikram etti…

Bir güzel içtim şifa niyetine…

Daha sonra balları, çayları ve Yağcıbedir halısını gördüm yakından…

Hatta Behlül abiyi sponsor yaparak Yağcıbedir dokuması bir seccade de hediye etti bana…

Benim en çok yazı konusu yaptığım hususlardı bunlar…

“Başkanım bal, süt, yumurta, kenevir, halı” diye tam başlayacaktım ki lafın nereye gideceğini anlamış olacak, “Sadece bunları yapmıyoruz ki! Yollar, asfaltlar, meydanlar, kavşaklar” diye hizmetleri sıralamaya başladı…

Sonra kabak figüründen söz açıldı…

Devasa kabağın bilhassa dışarıdan gelen insanların ilgisini çektiğini, insanların önünde resim çektirmeye başladığını söyledi…

Ve ısrarla bunun bir heykel olmadığının, satış merkezi olarak tasarlandığının altını çizdi…

Gerek bal evlerinin, gerek çay evinin, gerekse kabak evinin şehrimize misafir gelen insanlar tarafından da ziyaret edileceğini ve ilgi göreceğini vurguladı…

Melen Botanik Vadisi projesini beğendiğimi, kenevir ekimini de desteklediğimi söyledim…

Nihayetinde belediye ekiyor, belediye biçiyor; sonrasında ya satacak ya da başka şekilde değerlendirecek bu ürünleri…

Ancak ben başından beri bal, süt, yumurta, et ve çay satışının belediyeye faydadan çok zararı olduğu kanaatindeyim…

Bu kanaatimi ilettim kendisine…

Belediye bu ürünleri kendi üretip satsa anlarım ama başkasından alıp satma işini bakkallar, kasaplar, marketler de yapıyor zaten…

Bu gibi kulübe evler belediyeye prestij kaybettirdiği gibi şehir esnafını da karşısına almasına neden oluyor…

Ayrıca şehirde boş bulunan hemen her yere bal ve süt evleri kurulmasını da doğru bulmuyorum…

Bu durum “Kulübe kondu şehir” yorumlarına neden oluyor ve belediyeye imar ayrıcalığı sağlıyor…

Hadi kabağı bir figür olarak benimseyelim ama onun yeri de bence Gar Meydanı olmamalıydı…

Meydan dediğimiz şey adı üstünde üzerinde herhangi bir yapı olmayan alan demektir ve buralar halkın toplanma yerleridir…

Bilhassa ilimiz gibi deprem bölgesi olan şehirlerde toplanma alanı olarak da bu tip meydanların büyük önemi bulunuyor…

Bir tarafına bal evini, diğer tarafına kabağı koyunca meydan iyice daraldı, diğer bir meydana da çay evi yapıldı…

Örneğin kabak figürü bulvarın Orhan Camii kısmındaki başına ya da YeniCamiikısmındaki başına konabilirdi…

Yine bulvarın ortasındaki havuz kaldırılarak onun yerine de yerleştirilebilirdi…

Örneğin Donatımpark’taki devasa uçak da Serdivan Kırantepe’ye konuşlandırabilirdi…

İnsanlar içinde hem yemeğini yer, hem de yukardan şehri seyrederlerdi…

Ekrem başkanın tüm bu işlerde art niyetli olmadığını, bir şeyler yapma gayreti içinde olduğunu tabii ki biliyor ve anlıyorum…

Ama dediğim gibi daha planlı ve artıları eksileri hesap edilerek bu işler yapılsa daha doğru sonuçlar alınırdı diye düşünüyorum…

KARŞIYIM AMA HER ŞEYE DEĞİL!

Arifiye İl Ormanı’nın belediyenin uhdesine geçmesini olumlu bulduğumu ve bu projeye sevindiğimi söyledim…

Hatta rafa kaldırılan tramvay projesini şehirde benimseyen belki de tek gazeteci olduğumu kendisine hatırlattım…

Yani her işe karşı olmadığımı bilsin ve anlasın istedim…

Eleştiri gereken yerlerde eleştirdiğimi, iltifat edilmesi gereken hususlarda da övgüde bulunmaktan çekinmediğimi vurguladım…

Öyle ya; düşmanı değilim ben Ekrem Yüce’nin…

Gazeteci olarak tabii ki eleştirimi yapacağım…

Başkaları gibi sürekli pohpohlayacak, “Harikuladesiniz başkanım, mükemmelsiniz başkanım, kusursuzsunuz başkanım, 10 üzerinden 9 başkanım” falan diyecek halim yok!

En azından arkasından başka yüzüne başka konuşmuyor, başkaları gibi arkasından atıp tutup sonra köşemde methiyeler düzmüyorum!

Yaptığım eleştirilerden maksadım da “Ekrem Yüce başarısız olsun. Toplum gözünde itibar yitirsin. O gitsin de yerine başkası gelsin” diye değil!

Kaldı ki Ekrem Yüce gidip yerine başkası gelince benim için ne değişecek!

Gazetecilik hayatım boyunca ne başkanlar, ne siyasiler geldi geçti de benim için ne değişti!

Bütün bunları da sanki birileri bana o yazıları yazdırıyormuş, birileri beni kullanıyormuş algısını yıkmak için anlatmak istedim başkan beye…

Zaten kendisiyle bir araya gelmekten muradım da buydu…

Beni bir yakından tanısın, aramızda iletişim kanalları her daim açık olsun istedim…

Kendisini eleştiriyorum lakin yıkmaya çalışmıyor ve de yok saymıyorum!

Yapılan bazı işleri eleştiriyorum ama kesinlikle her şeye de muhalefet etmiyorum!

Başkan beyi eleştiriyor olmam kendisiyle bir araya gelmeme engel teşkil etmiyor…

Kendisiyle bir araya gelmiş olmam da bundan sonra kendisini eleştirmeyeceğim anlamına gelmiyor…

Bilmem anlatabildim mi!

Bu arada belediyedeki kadro hareketliliğine, Toçoğlu ekibinin tasfiyesine, çok tartışılan yakın çevresi ve ekibine dair de sohbet ettik…

“Ekrem başkan iyi bir insan ama çevresi kötü” diyorlar, siz ne diyorsunuz diye sordum kendisine…

Bir de, “Her şeye başkan karar veriyor, garsonlarla bile mülakat yapıyor, başka hiç kimseye yetki vermiyor” eleştirilerini yönelttim…

Gönül isterdi ki bu konulara dair konuşmalarımızı da yazayım…

Ama bugün de baya uzun bir yazı oldu…

Onları da başka bir zaman yazarım artık…