Sakarya Milli Gençlik Vakfında yetişen ve Kung Fu sporu sevdalısı bir gurup genç 54. Hükümetin Başbakanı Prof. Dr Necmettin Erbakan’a korumalık yaptı, bu gençlere “Sakaryalılar Grubu" denildi. Gençlerin yaptıkları ve mücadeleleri kamuoyunda tartışmalar sebep oldu. Polis korumaları ile yaşadıkları sürtüşmeler, bir miting sonrası Erbakan hocaya abdest aldırırken ayaklarını yıkamaları çok konuşuldu.

Necmettin Erbakan 27 Şubat 2011 tarihinde vefat etti ve başbakanlıktan istifa etmek zorunda kaldığı 28 Şubat post modern darbenin de Şubat ayı olması bir dosya hazırlamamız için bize ışık oldu.

Biz de Rahmetli Erbakan ile en uzun süre çalışan isimlerden Önder Karan ile hocayı konuştuk.

Röportajı yapmak için Sait Tanış Kültür Merkezi’ni seçtik ve yine bir tevafuk ile karşılaştık.

Yahya Bakır: Uzun yıllar Erbakan Hoca’ya yakın korumalık yapan Önder Karan ile Erbakan hocanın Sakaryalılara olan sevgisi ve ilgisi ne konuşacağız. Önder Bey, Erbakan Hoca’yla çalışma serüveniniz nasıl başladı?

Önder Karan: Öncelikle şunu söylemek istiyorum yıllar önce rahmetli Sait Tanış’ın Milli Gençlik Vakfı öğrencilerine tahsis ettiği Sait Tanış Kültür Merkezi’nde kalan öğrencilerden biriydim. Yıllar sonra bugün hâlâ şehrin öğrencilerine, gençlerine ve şehrimizin sosyal hayatına tahsis edilen Sait Tanış Kültür Merkezi’nde Erbakan Hocamızı anacak olmanın gururunu yaşıyorum ve Rahmetli Sait Tanış büyüğümüzün mahdumu Şadi Tanışa bu hizmeti devam ettirdiği için teşekkür ediyorum.

Erbakan Hoca’yla çalışmamız Sakarya Milli Gençlik Vakfı ile birlikte başladı. Milli Gençlik Vakfı’nda birbirine inanmış, birbirini sevmiş adeta birbirine kitlenmiş çok değerli arkadaşlarla bir aradaydık. Abdurrahman Akyüz Hocamızın koordinasyonu ile birlikte çok sağlam bir ekibe sahiptik. Bu arkadaşlarımızdan bazıları Şenol Çapoğlu, İbrahim Gölcü, Mustafa Ulu, Muhammet Çapoğlu, Sinan Öztürk, Azam Aydın, Engin Sezer, Osman Şensoy, Ömer Gefo ,Burhan Yıldırım, İsmail Yılmaz, Durmuş Aydın, Zekeriyya ve Mahmut Durmaz kardeşler, Muzaffer Ulu, Murat Çolak, Şaban Özakın, Numan Mert. Namık Kemal Çapoğlu, Mustafa Genç, Gazanfer Demirok, Mehmet Okka, rahmetli Mehmet Kadri Okkan ve Selami Kızılaslan gibi birbirinden değerli kardeşlerimizdi.

Öyle bir ekibimiz vardı ki; üniversitede tüm derneklerin başkanlarını ve her lisenin her sınıfında temsilciler alacak kadar güçlü bir teşkilatlanmamız vardı.

Y.B- Erbakan Hoca’nın başbakan olmasıyla birlikte neler yaşandı?

Ö.K- Erbakan Hoca, başbakan olmadan önce 1987 yılında referandum gezilerinde rahmetli hocamızla birlikteydik. Erbakan Hocamız “Hadi bakalım! Bu siyah elbiseleri giyeceksiniz ve başlayacaksınız.” dedi.

SİYAH ELBİSELİ ADAMLAR

Y.B- Siyah elbiseler ne elbisesiydi? Bu elbiselerle neye başladınız?

Ö.K- Siyah elbiseler, Kung Fu elbiseleriydi. O zaman kungfu elbiseleri siyahtı ve biz de siyah elbiselerimizle Erbakan Hocamızın yanında göreve başladık. Referandum gezilerinde Erbakan Hocamızın koruması olmadığı için parmağı kopmuştu. Bu olayla birlikte Erbakan Hocamız, 1990 yılında bizim ekibimizi bilfiil göreve başlattı.

Y.B- Ekibin görevi sadece hocayı korumak mıydı?

Ö.K- Erbakan Hoca’nın ekibinde sadece polisler yoktu, çok iyi sporcular ve Türkiye şampiyonluğu derecesi olan arkadaşlar da vardı. Hocamızın yanında tüm Türkiye’yi gezmeye başladık. 1991 seçimleri ve hemen akabinde ekibimiz tamamen oturmuş oldu. Daha sonra rahmetli hocamızın talimatıyla genel merkezde görev yapmaya başladık. Genel merkezde sadece korumalık yapmıyorduk. Mitinglerin genel koordinatörlüğü ve çalışmalarında bulunuyorduk. Bir nevi hocamızın özel kalemiydik. Dışarıda, yeri geldiğinde hocamızın hem koruması hem de özel kalemi oluyorduk. Gençleri ve mitingleri organize etme konusunda çalışmalarda bulurduk.

Y.B- Erbakan Hoca’nın ekibine karşı tavırları nasıldı?

Ö.K- Erbakan Hocamız devrin en güzel ahlakını temsil eden biriydi. Konuşmalarıyla, üslubunun ve ahlakının düzgünlüğü ile adeta insanlara örnek teşkil ediyordu. En sinirli olduğu zamanlarda dahi kendisine hâkim olabiliyordu. Yıllarca Erbakan Hocamızla birlikte çalıştık. Bir kez bile bizimle emir kipiyle konuşmadı. Çok nazik ve nezaketli biriydi. Her zaman bize rica ederek seslenirdi. Çok kibar ve naif biriydi ancak kızdığında da herkes kaçacak yer arardı. Kızgınlığı da sadece teşkilatta görevini yerine getirmeyen kişilere karşıydı. Yumruğunu masaya vurduğunda herkes kaçacak delik arardı. Toplantılarda kişiler, yerlerini terk ettiğinde çok kızardı ve “Asker, nöbet yerini terk eder mi?” diye söylenirdi. Onun için yeryüzünde her nerede bir Müslüman zülüm görüyorsa bunun vebalini o, nöbette olmayan, vazifesini yerine getirmeyen kişilerde bulurdu.

Y.B- Erbakan Hoca ekibindeki kişilerle yakından ilgilenir, dertleriyle hemhal olur muydu?

Ö.K- Tabii ki bir gözü daima bizim üzerimizdeydi. Ben buna defalarca şahit oldum. Bir keresinde Konya’daydık. Konya’da herkes sofraya oturdu. Biz de sofrada yer olmayınca ayakta bekliyorduk. Beni çağırdı, yanına gittim. Bana, “Sen neden yemek yemiyorsun?” dedi. Biz hiçbir zaman hocamıza şikâyet götürmüyorduk. Ben de hocamıza, “Hocam, nöbetleşe yemek yiyoruz.” Dedim. Hocamızın yanında İl Başkanı Zülfikar Bey vardı ve ona, “Şu yanımıza hemen bir masa kurdur.” dedi. Masa kurulduktan sonra hocamız, bana “Önder, arkadaşlarını al ve gözümün önünde oturun, yiyin. Yediğinizi bizzat göreceğim.” dedi. Daima ekibine sahip çıkıyor, takip ediyordu. Kütahya’da açılışlar yapıyorduk. Ekibimiz gerçekten çok ihlaslıydı. Yılın büyük bir kısmını oruçlu geçiriyorduk. Kütahya’da da oruçluyduk açılış uzadı ve hava karardı. Programın bitmesini bekliyorduk. Sonra Önder! diye bir ses duydum. Hocam bana seslendi, yanına çağırdı ve tabaktan bir kurabiye uzatıp “Buyur, ye!” dedi. Yedim ve ardından bir tane daha ikram etti. Yedikten sonra Hadi bakayım, geç görevinin başına.” Dedi. Meğer hocamız bizi takip ediyormuş ve ezan okunduktan sonra bizlere iftarımızı açtırdı.

Y.B- Erbakan Hoca’nın sizleri bu denli önemsemesini neye bağlıyorsunuz?

Ö.K- Bir lider her şeyiyle liderdir. Yukarıdan aşağıya her şeye hâkim olabilendir. Erbakan Hocamız yanında çalışan herkesi a’dan z’ye düşünüyordu. Hocamız, sorumluluk sahibi bir insandı ve vebal konusunda çok hassastı. Feraset sahibi hareketlerine çok şahit olduk. Manevi anlamda çok bilgiliydi. Hocamızın tasavvuf ve dini eğitimi de vardı.

Y.B- Erbakan Hocamızın ilmi birikimine şahitlik ettiniz mi?

Ö.K- Bir üniversiteye gittiğimizde Kur’an okundu ve hocamız ayetleri çok güzel bir şekilde tefsir etti. Oradaki herkesin dikkatini çok çekmişti. Erbakan Hocamız liseden mezun olduğunda Türkiye birincisiydi. Direkt üniversiteye gidebilirken kabul etmeyip sınavlara girmiş ve sınavda da çok iyi dereceler alınca üniversiteye ikinci sınıftan başlamış. Hatta Süleyman Hoca, Erbakan Hoca’dan bir sene önce üniversiteye gidip bir sene sonra mezun olmuş. Üniversitede dersler verirdi ve hatta ders verdiği sırada mescitte hadis ve manevi bilgiler anlatırdı.

Y.B- Gazetede bir fotoğraf karesinde Erbakan Hoca’nın ayaklarının havluyla kurulandığı bir haber vardı ve bu haber insanlar tarafından çok eleştirildi. Bu haber, bir siyasetçiye bu denli hizmet edilir mi? şeklinde tepkiler çekti. Bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ö.K- İnsanlar bu konuyu çok çarpıttı. 250 yerde belde seçimi vardı ve iki köyü birleştirmişler, belde yapmışlar ve ortaya da bir cami inşa etmişler. Orada caminin suyu yoktu sadece hortum vardı. İnsanlar avluda oturup oradan abdest almak zorunda kalıyordu. Erbakan Hocamız da avlunun ortasında oturup abdest almak zorunda kaldı. Ayakta çok durduğu için ayakları patlıyordu bu yüzden de ayaklarına tedavi yapılıyordu ve parmakların arasına pamuk koyuluyordu. Tabi bunlar birisinin yardımıyla yapılacaktı, bu olayı çok farklı şekilde yansıttılar. Biz bu konuyla ilgili bir dava açtık ve kazandık. O dönemlerde yapılan bu güzel iyi işleri karalamak için birçok algı operasyonu yapılıyordu. Bu da onlardan biriydi. Bu olaydan sonra da bir sonraki seçimlerde belediyelerin çoğunu aldık ve iktidar olmuştuk.

Y.B- Kungfucular, Milli Gençlik Vakfı’ndan çıkmış adamlar, devletin kademelerinde başbakanı mı korur? Sakaryalılar geldi polisleri duvardan attı, itti kalktı, şeklinde sizlere ağır eleştiriler yapıldı. Bu konuda neler söylersiniz?

Ö.K- Bu söylemlerin hepsi astı astarı olmayan iftiralar. Tabii ki devletimizin polisi de görevlerini yerine getirir ancak biz Erbakan Hocamızın korumasıydık ve polis geldikten sonra daha farklı çalıştık. Erbakan Hocanın özel çalışmalarını biz yürütüyorduk. Şehir dışına çıktığında özel kalemi biz olurduk. Her türlü özel işleriyle biz ilgileniyorduk. Zaten biz, sürekli olarak 3-4 kişiydik. Onun haricinde devletin korumaları ve polisleri görevlerini yapıyordu.

Y.B- Erbakan Hocamızın yanında kaç yıl çalıştınız?

Ö.K- 1987 yılından 2002 yılına kadar devam ettik. 2002 yılından sonra göreve genel merkezde başladık. Genel merkezde, Tanıtma Başkan Yardımcılığına kadar yükseldik. Önemli görevleri yerine getirdik. Partinin organizasyonlarını, tanıtımla ilgili görevlerini üstlendik ve Teoman Rıza Güneri Bey’le onun yardımcısı olarak çalıştık.

Y.B- Korumalar göreve başladığında Erbakan Hoca’nın ülkeyi yönetmesini istemeyen kişiler vardı. Bu kişiler 28 Şubat sürecinde başarılı oldu. Hocanın odasına girilmesin ve evraklar alınmasın diye sizlerin odada yattığı konuşuluyordu. Bunlar doğru mu?

Ö.K- Tabii ki; bir ekibimiz genel merkezin özel kaleminde sürekli oradaydı. Gece gündüz orada görev yapıyorlardı çünkü herhangi bir yanlış harekete ve siyasi suikasta mahal verilmemesi adına tedbir alınması ile ilgili başbakanımızın odasının önünde çok sıkı şekilde denetlemeler yapılıyorduk.

Y.B- Siz, Nermin Hanım’ı tanıyor musunuz? Hanımefendi ile Erbakan Hoca’nın muhabbeti nasıldı?

Ö.K- Rahmetli Nermin Anne de dava aşkıyla yanan biriydi. Gecesini gündüzünü bu davaya hizmet etmek için harcadı. Bizlerin hayran kaldığı örnek bir evliliğe sahiplerdi. Nermin Anne, Erbakan Hocamız saat kaçta gelirse gelsin camın önünde hocamızı beklerdi. Nermin Annenin cenazesinde hocamızın çok hüzünlendiğini gördük. Size bir anımı anlatayım. Cenazeyi aldık ve genel merkeze geldik. Nermin Annenin cenazesi genel merkezin önündeki Cami’de kılınacaktı ve abdest almak için arka tarafa geçtiğimizde hocamızla baş başa kaldık. Erbakan Hocamızı ilk defa böyle üzgün, bitkin ve ellerini dizlerinde görmüştük. Sonra kafasını kaldırdı ve “Ah Önder Ah! Hayat arkadaşımızı kaybettik.” derken sesindeki o titremeyle birlikte ağladık. Hocamızı ilk defa böylesine hüzünlü görmüştüm. Hatta bizim, kanımızdan çekilen trombositler Nermin Anne ’ye verildi böyle bir bağımız var. Nermin Anne, bizlere manevi annelik yaptı. Benim eşim de Refah Partisi Kadın Kolları Genel Başkan Yardımcısıydı. Aynı zamanda Nermin Erbakan’ın da programlarında danışmanlık yaptı.

Y.B- O meşhur MGK Toplantısı’ndan sonra belki de siz içeride neler olduğunu tam olarak bilmiyordunuz ancak dışarı çıktığınızda olağanüstü bir hal olduğunu hissettiniz mi? Hocamız dışarı çıktığında nasıldı?

Ö.K- 8 saat süren bir toplantıydı ve özellikle bizi Cumhurbaşkanlığı köşkünden içeri dahi almamışlardı dışarıda bekledik. Türkiye’de ne kadar cemaat ve İslamcılık adına organize varsa hepsinin hesabını Erbakan Hoca’dan sordular. Erbakan Hoca’dan Türkiye’deki bütün İslami çalışmaları ve siyasi, İslami hareketlerin hepsinin hesabını sordular. Erbakan Hocamın sonuna kadar her şeyi savundu ve imzalamadı. 28 Şubat sürecinde de herkes biliyor ki; bu kararların, hiçbiri imzalanmadı. İmzalandı denilen olayların tarihleri tamamen farklıdır. Hocamız, oradan çıktığında gayet dirayetli ve vazifesini yerine getirmiş bir duruş sergiliyordu. Bunun mutluluğu üzerindeydi çünkü rahmetli hocanın zorluklar karşısında yılgınlığı hiçbir zaman olmadı. Zorluklar hocamızı daha da güçlendiriyordu. Hocamızın temel düsturunda “Biz seferden sorumluyuz, zafer Allah’tandır.” düşüncesi mevcuttu.

Y.B- Meşhur parti kapatıldıktan sonraki basın toplantısında “Burada yapılan şeyler yok hükmündendir. Dünya tarihinde bir nokta kadar değeri yoktur.” dediğinde ben o zaman toplantıyı radyoda canlı yayınlayan ve takip eden birisi olarak o kadar üzülmüştüm ki; nasıl yoktur? Parti kapatıldı, bu Türkiye için çok kötü bir tabloydu. Siz bu toplantıda ne hissettiniz?

Ö.K- Parti kapatıldığında biz hocamızdan çok güzel ümitler almıştık, inanıyorduk. Türkiye’de çok güzel şeyler olacak, partiler kapatılabilirdi ancak gönüllerdeki o tohum artık ağaç olmaya başlamıştı. Zaten bu günlerin müjdecisi de o günlerin çalışmalarıdır. Bu olayla birlikte hocamızın feraset sahibi biri olduğunu bir kez daha görme fırsatı yakaladık. Hocanın siyaset anlayışında, diğer insanları siyaset anlayışından ayıran bir özellik vardı. Diğer siyasi anlayışların temelinde doğru anlayış; doğru zamana ve şartlara göre değişen bir olgudur. O gün doğru olan bugün yanlış; bugün doğru yarın yanlış olabilir. Ancak hocamızın siyaseti farklıydı. Hocamızın siyasi anlayışında hak ölçüsü vardı. O hak değişmeyen bir ölçüdür. Bugün Erbakan Hocamızın videolarını izlediğimizde orada hocamızın davasında hakkı anlattığını gördüğümüz için bu videolar 150 yıl sonra da izlense Erbakan Hoca’nın ne kadar doğru söylediği o zamanda görülecek.

Y.B- Erbakan Hoca vefat ettiğinde ne hissettiniz?

Ö.K- Hocanın vefat ettiği haberi geldiğinde evdeydim. Kanım çekildi, bir müddet yataktan kalkamadığımı hatırlıyorum. Şimdi ne olacak diye düşündüm. Allah’ın izniyle hocamız vazifesini yapmış ve bunun rahatlığıyla hocamız ebedi huzura kavuştu ancak biz şimdi ne yapacağız diye bir korku içime girmişti. Bu korkuyu hala yaşıyorum, hocamızın yokluğunu hala hissediyorum ve özlüyorum. Şöyle bir ortamda Erbakan Hoca gibi Erbakancı düşüne bilmek çok önemli. 28 Şubat hem Erbakan hocamızın doğum günü hem de vefat günü mesele Erbakan Hocamızı anmak değil. Mesele, Erbakan Hocamızı anlamak olmalı. Söylediklerinin ne anlam içerdiğini çok iyi anlamak ve davayı çok iyi temsil etmek lazım. Rahmetli Erbakan Hocamızın yanında yetişmiş insanların bugün ne kadar değerli olduğunu ve ne kadar faydalı olduğunu, koşturduğunu görüyoruz. Olayları milli görüşçüler ve sınıflandırma şeklinde görmüyorum. Erbakan Hocamızın düşüncelerinden faydalanan insanlar olarak görüyorum. Mensup mensup ayrımlar olmasını istemiyorum. Hocamız gerçekten çok genel ve tüm Türkiye’yi kapsayan bir bakış açısıyla olayları değerlendiriyordu.

Y.B- Erbakan Hocamızın doğumunun ve vefatının kesiştiği bugünde, Erbakan Hoca’nın sosyal ve siyasi düsturunu konuşmak ve hocamızı, bu özel günde anmak fırsatı yakaladık. Çok teşekkür ediyoruz.

Ö.K- Ben teşekkür ederim.

Editör: Haber Merkezi