Devletlerin, her ülkeye gönderdiği büyükelçiler var. Türkiye Cumhuriyeti Washington Büyükelçisi Namık Tan mesela, Türkiye Cumhuriyeti Lahey Büyükelçisi Şaban Dişli örneğin, Türkiye Cumhuriyeti Üsküp Büyükelçisi Tülin Erkal Kara sözgelimi. Devletler arası ilişkiler açısından anlaşılabilir bir şey bu.

Ya Türkçenin elçileri? Türkçenin İspanya, Almanya, Fransa, Hollanda elçileri, büyükelçileri yok mudur? Yoksa bile olmalı değil midir?

Ben Türkçenin Hollanda elçisini tanıdım mesela. Gittim gördüm şahit oldum: Şeyda Koç Asyalı.

Kim mi Şeyda Koç Asyalı? Dört başı mamur kalem sahibi yazarımız o bizim.

Kendisini İstanbul’un en güzel çağı kapanırken dünyaya geldi diye tanımlıyor. Ne anlama geldiğini sorduğumda elektroniksiz çağın son çocuklarıydık diye açıklıyor. Anti-modernist İstanbulda doğmuş büyümüş bir bayan düşünün. Yirmi yıldır Hollanda’da yaşıyor olsun. Dünyanın yarısını gözleriyle görmüş olsun. Tarihe, bir o kadar da arkeolojiye ilgi duysun. Ezotorik tarih araştırmacısı olsun. İlahiyat eğitimi de verin buna. Üstüne edebiyat eğitimi de alsın. Doğuştan yazarlık, şairlik de olsun bu bayanda: Alın size Şeyda Koç Asyalı.

Kaleminin yapı taşı insandır onun; insanı yazar sadece. İnsanî, insanca, insancıl yazar.

Kitaplarında kurgucudur en çok. Zaman ve mekânı kurgu düzeneğine alır, tarihsel argümanlar eşliğinde insan insan dokur; gergef gergef işler, ılgıt ılgıt estirir. Asyalı’nın kitaplarında insan öznesinin devalüasyonlarını takip edebiliyoruz. Arkeolojiye meraklıdır. Kendini ezotorik biri olarak tanımlar. Tarih ve insan orijinlidir bütün ilgisi, dünyası, çabası. İlahiyat Fakültesi mezunu olması da kronolojik takip avantajı kazandırmıştır zaten ona. Unutmadan: Edebiyat lisansını da tamamlamak üzere yazarımız.

Şeyda Koç Asyalı, bir bayan yazar mıdır? Evet. Ama hayır. Onun kalemi bir bayan yazar kalemi değildir. Erkek yazar kalemi de değildir. Sözün özeti: Asyalı’nın kalemi cinsiyet dışı, cinsiyet üstü bir kalemdir. Bunu her okuyan teslim edecektir zaten.

Şimdiye değin ömrünün yarısı İstanbul’da diğer yarısı Hollanda’da (Rotterdam’da) geçmiştir. Türkiye’yi de avucunun içi gibi bilir Avrupa’yı, Batılıyı da. Dolayısıyla insan gerçeğine içeriden bakarken de başarılıdır dışarıdan bakarken de.

Diyeceksiniz ki, ‘tamam anladık, Şeyda Koç Asyalı iyi bir yazar. Ama ne yazarı? Hikâyeci mi, romancı mı, deneme yazarı mı? Yoksa çocuk edebiyatı yazarı mı, değerler eğitimi yazarı mı? Yoksa yoksa kişisel gelişici mi?”

İnanmayacaksınız belki: Bunların tamamında kitapları olan bir yazar Şeyda Koç Asyalı. Hikâye kitapları da var, romanları da. Dergilerdeki yazılarının önemli bir kısmı deneme zaten. Uzunca zamandır çocuk edebiyatı üzerinde eserler veriyor. Hollanda’da Almanya’da Belçika’da kişisel gelişim eğitimleri verdi, vermeye devam ediyor. Ve, sıkı durun, - benim herkes bu modaya uydu, herkes doğru yanlış bir şeyler söylüyor dediğim ve kulaklarımı tıkadığım - değerler eğitimi konusunda geçenlerde Türk televizyonlarının birinde Şeyda Koç Asyalı’nın bir programını izledim, öyle anlaşılır, öyle latif, öyle derin anlattı ki, sevmemek ve ilgi duymamak ne mümkün bu kavrama artık: Peygamberimizin diyalog ve ilişkilerinden çocukluğumuzun misafir kabullerine, günümüz genç erkeklerinin sevgililerine diz çökerek evlilik tekliflerinin çocukluklarında izledikleri yabancı dizilerden etkilendiği psikolojik analizlerine… Değerler eğitimi denilen nemenem şey bu muymuş arkadaş dedirtti bana da yazarımız.

Bu yazı için de üşenmedim sordum Asyalı’ya: ‘Siz kendinizi ne yazarı olarak tanımlıyorsunuz?’ İşte cevabı: Öykü ve roman yazarıyım. Bana göre de öykü yazarıdır en çok Şeyda Koç Asyalı. Sen Tara Saçlarımının yazarıdır. Sen Tara Saçlarımı dedim de, kendisiyle 2013 yılında kesişti edebiyatta yollarımız. Dört kitabı olan on beş yıllık yazardı o günlerde. (Geçen sürede kitaplarının sayısı otuzu geçti elbette.) Kaleme değil de edebiyat camiasına biraz küskündü o sıralarda. Gurbette yaşıyor, arada ülkesine gelip gidiyor olmasının da etkisi olabilirdi bu küskünlükte. Henüz yayımlanmamış iki öyküsünü geçti bana eposta ile. O dönemimde ben de yoğun olarak öykücülerle çalışıyordum. Yalova’dan Segah Gümüş, Mersin’den Özlem Göktaş, Edirne’den Tuba Yavuz, İzmir’den Mehtap Altan’la. Şeyda Hanım’la bir öykü dosyası üzerine çalıştık. Çalıştık dediysem o Hollanda Rotterdam’daydı ben Adapazarı - İstanbul - Edirne üçgeninde mekik dokuyordum o günlerde. İnternet üzerindendi her şey. 2014 baharında bir ara Türkiye’ye geldiğinde ailece Taraklı’ya gitmiştik. Süleymaniye Camii Başimamlığından emekli ünlü hattat merhum Saim Özel’in cennet yüzlü eşi Hacı Saime Teyze, ziyaretimizde yarım asırlık anılar bohçasından bize şirin hediyeler sunmuş, Şeyda Hanım’ın meraklı soruları ışığında İstanbul Kapalıçarşı günlerinden hâtıralar nakletmişti. İşte kitaba da adını veren Sen Tara Saçlarımı o anılar süzgecinde geçerek kurgularla süslenmiş bir gerdanlık oldu. Ve bu kitap ilk olarak II. Meriç Hikâye Günlerinde (Mayıs 2014) okurlarıyla buluştu. Asyalı’nın bu kitabına minik bir katkımız olabilmişse ne mutlu, bir yazar dostu olarak bana.

Fantastik romanlar da yazdı Bumerang gibi. Polisiye romanlar da, Sık Dişini Helası Cinayeti gibi.

Yine bir fantastik kurgu romanı olan Atamu Elması-Zülkarneyn de polisiye romanı olan Kunduz Şinasi / Sık Dişini Helası Cinayeti de bize göre iki ayrı kategoride görünse bile, Asyalı’nın penceresinden bakacak olursak, değerler bilincinde kotardığı seri roman özelliği taşır. Atamu Elması’nda gençliğin merakını bir fantastik kurmacası içinde bilimsel yönden Kuran’a bakmaya davet eder.

Son yıllarında disiplinle emekle birikimle çocuk edebiyatına yoğunlaşmış durumda. Çocuklarımız yani geleceğimiz için cansiperane yazan bir kalem o artık.

Ama tamamında yerli tamamında milli tamamında bizdendir Asyalı’nın kalemi. İnançlı bir kalemdir, tarihine, Anadolu’nun değerlerine bağlı bir kalemdir. Buram buram Türk, burma buram İslam, buram buram Asyalı’dır kalemi. Avrupa’yı iliklerine kadar biliyordu evet, ama Asyalı’ydı o. Aynı soyadı gibi. Bunu hiç unutmadı, unutmuyor, unutmayacak. İnanıyoruz buna.

Akıcı bir Türkçesi vardır. Ne de olsa İstanbulludur.  Türkçesi bülbül kokan İstanbullu.

Dominant bir karaktere sahiptir. Bir nevi Hanım Ağa’dır. Ama İstanbullu bir Hanım Ağa;  … beysiz, … hanımsız konuşmaz kimseyle. Yok anam, canım en sık kullandığı cümlelerindendir.

Pek bilinmez: Ailece görüştüğümüzden şahidiz; Şeyda Koç Asyalı, Vehbi Koç’un özel aşçısı bir babayla (Bekir Gedik) çok lezzetli yöresel Giresun yemekleri yapan bir annenin kızıdır. İki yönden el aldığı için olmalı, çok lezzetli yemekler yapar. Hele etli yemekler ve böreklerde çok ama çok iddialıdır. Vefalıdır, merttir, sözünün eridir. Cömert ve misafirperverdir de. Velut yani üretken, çalışkan, tükenmeyen bir heyecanla arzuyla yazan bir kalem o.

Her şair nasıl bir dizeden ibaret, her müzisyen bir besteden ibaretse eğer, her yazar da nihayet bir kitabından ibarettir. Şeyda Koç Asyalı da benim için Mahpeyker Kösem Sultandır.

Kelimelerden kendisine özgü bir dünyanın içinde adeta kendine özel bir yazı dokuma tezgâhı kurmuş bir yazarımız Şeyda Koç Asyalı.

Yirmi yılı aşkın süredir Hollanda’da Türk edebiyatı denilince ilk o akla geliyor. Rotterdam’da da, Utrecht’te de, Amsterdam’da da. Belçika Brüksel’de, Almanya Manheim’da, Avusturya Viyana’da defalarca yazarlık, kişisel gelişim ve değerler eğitimi dersleri vermişliği, seminerlerde konuşmuşluğu var. Okuma gruplarına diksiyon dersleri de veriyor. Başta Hollanda olmak üzere Türkçe yayın yapan televizyon ve radyolar da sık sık söyleşilere davet ediliyor onu.

Bugün hâlâ Hollanda’da Türkçe edebiyat dili olarak yaşıyorsa en başta Şeyda Koç Asyalı gibi birkaç usta kalem sayesinde.

Şeyda Koç Asyalı: Türkçenin Hollanda elçisi. Hatta büyükelçimiz o bizim.