Ülkenin kaderini tayin edecek olan seçimlere bugün itibariyle 27 gün kaldı…

Partilerin çalışmaları son sürat devam ediyor…

Sokaktaki vatandaşın iki konuşmasından birinin konusunu mutlaka seçimler teşkil ediyor…

Evde kahvede işte, otobüste dolmuşta minibüste; herkes siyaset konuşuyor…

Hararetli tartışmalar, yüksek perdeden açıklama ve izahatlar yapılıyor karşılıklı…

Ama bir de tüm bu tartışmaların gerisinde olan insanlar var…

Ne zaman siyaset ve seçim muhabbeti başlasa sessizce ortamı terk eden, yapılan her yorumu suhuletle ve saygıyla karşılayıp herhangi bir kanaat belirtmeyen, belirtse dahi fikirleri kaale alınmayan insanlar bunlar…

Bu insanlar siyasi literatürde “sessiz çoğunluk” olarak isimlendiriliyor…

Ve aslına bakılırsa sayılarının fazlalılığı nedeniyle her seçimin galibini bu kitle tayin ediyor…

Ortak bir tanımı olmasa da gelişmeleri perde gerisinden izleyen, yapılan yorumları gülümseyerek karşılayan, dikkate değer görülmeyen ve seçim günü mutlaka sandığa gidip oyunu kullanan vatandaşlar bunlar…

İşte önümüzdeki genel seçimlerin galibini de “sessiz çoğunluk” tayin edecek…

Sakarya’da da, ülkenin genelinde de bu kesimi oluşturan vatandaşların dediği olacak…

Peki, “sessiz çoğunluk” 7 Haziran’da hangi partiye oy atacak?

Sanırım bu sorunun cevabını hepimiz biliyoruz…

 

Kararsız seçmenden

medet bekleyenler

Seçim sonuçlarını önemli ölçüde tayin eden bir grup da “kararsız” olarak nitelenen vatandaşlar…

Son ana kadar gelişmeleri izleyen ve kimi seçime az bir süre kala, kimi de seçim günü sandıkta karar veren insanlar bunlar…

Bazısı hiç oy kullanmaya gitmez, bazısı da çevresini de etkileyerek son günlerde baskın bir siyasi figür olur…

Yapılan yorumlara ve gözlemlere dayanarak önümüzdeki seçimler öncesi kararsız seçmen sayısının hayli az olduğunu söyleyebiliriz…

Millet kararını vermiş…

Bunda siyasi anlamda gelişmişlik kadar, son yıllarda fena halde politize olmanın da etkisi büyük…

Artık herkes çatır çatır siyasetini yapıyor bu ülkede...

İçimizde tüm umudunu “kararsız seçmene” bağlamış olan varsa sükût-u hayale uğraması işten bile değil…

Benden söylemesi…

 

Şaban Dişli’nin

büyük başarısı

AK Parti’de 3 dönem kuralı gereği yeniden aday olamayan isimlerden biri de Şaban Dişli…

2002 yılından beri milletvekilliği yapan Dişli, ülke siyaseti için de, Sakarya için de önemli bir isim…

Bu işi bilerek yapan ve bilhassa dış politikada üst düzeyde istifade edilen bir siyaset adamı…

Yakın tarihi şöyle bir deştiğimizde onun gibi Avrupa ve Amerika’da sözü geçen ve ciddiye alınan siyasetçi sayısı bir elin parmaklarını geçmez…

Bunu son hadiselerde bir kez daha anlamış olduk…

Malumunuz üzere birçok ülke peş peşe sözde Ermeni soykırımını tanımaya başladı…

Kimisi parlamentosunda kararlar alıyor, kimisi üzüntülerini yaşananları “soykırım” olarak değerlendirerek dile getiriyor…

Bu konuda hükümet üçlü defans kurgusuyla mücadelesini sürdürüyor…

Defansın belkemiğinde Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Avrupa Birliği Bakanı Volkan Bozkır yer alırken, hiç şüpheniz olmasın ki üçüncü isim de Sakarya Milletvekili Şaban Dişli…

Ve eldeki verilere bakarsak defansın en başarılı oyuncusu da kendisi…

Aynı zamanda Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu ile Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi üyesi olan Şaban Dişli, Ermeni meselesinde üzerine düşeni fazlasıyla yaptı…

Görev dağılımı gereği sorumluluğuna Amerika Birleşik Devletleri verilen Şaban Dişli, bu ülkenin “soykırım” lafını ağzına dahi almamasında büyük rol oynadı, olağanüstü gayret gösterdi…

Senatörler ve üst düzey yetkilileri bire bir markaja alarak Türkiye’nin haklılığına onları ikna etti…

Müthiş bir diplomasi yürüten Şaban Dişli, ülkelerin peşi sıra talihsiz açıklamalar yaptığı bir hengâmda Amerika gibi süper bir gücü lehimizde tutmayı başardı…

Boşuna dememişler, “At binenin, kılıç kuşananındır” diye…

ODTÜ’yü bitirip yüksek lisansını Amerika’da yapmış, Harvard Üniversitesi’nde yöneticilik dersleri almış ve de iyi derecede İngilizce, Fransızca, Hollandaca konuşan Şaban Dişli’nin bugüne kadar Dışişleri Bakanı olamaması, tamamen çevresindeki birtakım insanların yanlışları nedeniyledir…

Başkalarının yanlışlarının bedelini biraz ağır ödemiştir maalesef…

Türk siyasetinin böylesi siyasetçilere çok ihtiyacı olduğunu düşünüyorum…

Bu meyanda Sakarya’nın kaybını da göz ardı etmemek gerekir…

Zaman zaman AK Parti’deki şu üç dönem kuralına buğz etmiyor değilim…