1999’un 17 Ağustos’unda saat 03.02’de yaklaşık 45 saniye süren 7.4 büyüklüğünde tarifi güç bir felaket yaşandı.
Kulaklardadır felaketin gürültüsü, ardından karanlığa büründük ve dehşet yer sarsıntısı.
Asrın felaketi, Marmara depremi diye adlandırıldı.
Sakarya, Kocaeli, Yalova, Düzce ve İstanbul’u da etkisi altına alan ve birçok can kaybını yaşanması, binaların yıkılması ile tarihe kara sayfa açarak not düştü.
Resmi verilere göre sadece Sakarya’da 4 bin dolayında yurttaşımız hayatını kaybetti.
Bu yıl asrın felaketinin 21. Yılı dolmuş oluyor, vesile kılarak deprem sorgulamasının tekrar yapılması gerekiyor.
Son dönemlerde deprem bilim adamları üzerinde anlaştığı yakın gelecekte Marmara’da benzeri büyüklükte deprem yaşanacağı gerçeği var.
Marmara’da olası bir büyük depreme hazır olunması ve gelecekteki olası depremin İstanbul başta olmak üzere, Sakarya’yı da içine alan geniş bir bölgeyi etkileyeceği, can kayıplarının yaşanacağı ileri sürülmekte.
Dolayısıyla risklerin azaltılması hususunun değerlendirilmesi gerekir.
21. nci yılını geride bıraktık, acılar tazeliğini koruyor, ateşin düştüğü hanelerde kor hiç sönmedi.
Geçen bu süre tedbir alınması adına maalesef verimli kullanılamadı.
Zayıf olan toplumsal hafızamız var.
Yıl dönümlerinde felaketi anıyor ve yaratacağı olumsuz etkileri konuşuyor, ardından unutuyor güncel yaşama dönüyoruz.
Yıl dönümlerinde bir birini tekrar eden törenler, konuşmalar, deprem şehitlik ziyaretleri, sloganik başlıklar hepsi bu kadar.
Oysaki nasıl kolay unutulur, kulaklarımız da çınlayan “ Sesimi duyan var mı “ feryatları.
Acıyı unutmadık!
21. nci yılında deprem uyarıları yapılıyor ise, geçmişten ders almamışız demektir, 
Hala kentsel dönüşüm tartışmaları yapılıyor ise, geçmişten ders almamışız demektir,
Yıkımı bekleyen, onarım bekleyen bina stokumuz hala var ise, geçmişten ders almamışız demektir,
Yıkımı, onarımı bekleyen 21 yıl eğitim hizmeti verilen okul binalarımız var ise, geçmişten ders almamışız demektir, 
Hele ki deprem sonrası belirlenemeyen kat sayısı, sabitlenemeyen imar anlayışımız, kişiye göre değişen imar anlayışımız var ise, ders almamışız demektir.
Unutulmayan yaşanılan acılar, unutulan ise; depremle yaşamak ve buna dair önlem almak.
Sorumluluk taşıyanlar sorumsuzca davranmış bunca geçen süre içinde.
Ağır bedeller ödedik, son çağrı olsun insan canından daha değerli ne olabilir, yaşam en temel hak bunu tesis edin, deprem güvenliği oluşturun.
Kentsel dönüşüm başta olmak üzere depreme dayalı güvenli yaşam alanları tesis edin, 21 yıl da yapmadınız hiç değilse bundan sonrasını değerlendirin.
Kaynak sorununuz olamaması gerekir, 21 yıldır toplanan deprem vergileri düşünülünce, eksik olan deprem sorununu öncelemek.
Uzmanlar bas bas bağırıyor, deprem ikazları yapılıyor korkum odur ki geçmişten daha büyük acılar yaşayacağız, önlem almaz isek.
1999 asrın felaketi bu coğrafya yaşayanına en uzun gecenin 21 Aralık değil 17 Ağustos olduğunu öğretti.
Duyulsun artık sesimiz.
Daha büyük acılar yaşamayalım…….

[email protected]