Ortaokul arkadaşımın arabasıyla bir yere gidiyorduk…
Birkaç ara sokağa girip çıktıktan sonra Kavaklar Caddesi’ne ulaştık…
Büyükşehir Belediyesi’nin yanından kıvrılarak Bulvar ve Çark Caddesi’nin bir bölümüne erişip Uzunçarşı başındaki ışıklarda beklemeye koyulduk…
Orada beklerken söylediği sözü hiç unutmuyorum:
“Yahu bu şehirde 30 yıldır hiçbir şey değişmedi. Yollar, caddeler, ara sokaklar, her şey aynı…”
Haksızlık etmeyelim…
Bu süre içerisinde bulvarın bir bölümü ile Çark Caddesi trafiğe kapatıldı…
Gar ve Demokrasi meydanları elden geçirildi…
Uzunçarşı’da restorasyon yapıldı, Orhan Camii ve çevresi yenilendi…
Ve daha birkaç değişiklik daha yaşandı…
Lakin arkadaşımın bu sözüyle neyi kast ettiğini de çok iyi anladım…
Daha büyük, daha çarpıcı, daha belirgin ve de sarsıcı değişikliklerden bahsediyordu kendisi…
Şöyle baktığında şaşıracağın, kendini yeni bir şehre gelmiş gibi hissedeceğin köklü bir değişiklikten dem vuruyordu…
Adapazarı Belediyesi’nin üzerinde çalıştığı Ada Meydan Projesi işte tam da bu değişimi gerçekleştirebilecek bir proje…
Şehrin kabuğunu kıracak, görüntüsünü olumlu manada değiştirecek bir proje…
Bilindiği üzere vergi dairesi binası yıkıldı, ileriki zamanda muhtemelen belediye binası da yıkılacak…
Ancak bu kadarı yeterli değil…
Depremden bu yana, hatta belki de son 50 senede yapılmamış bir proje olsun, aynı zamanda deprem güvenliğini de sağlasın isteniyorsa Hilmi Kayın İş Merkezi ve Migros’un önündeki üçgen bina da yıkılarak projeye dâhil edilmeli…
Hatta bu proje örnek teşkil edip Cevat Bey İşhanı ve Dar Sokak’taki binalarla ilgili de dönüşüm projeleri gündeme getirilmeli…
Bahsi geçen mekânlar adeta bu şehrin kalbi konumunda…
Şehrin kalbine, tarihine ve hüviyetine yakışır bir proje ortaya koyulmalı ki yapılan işe değsin…
Mutlu Işıksu başkanla birkaç defa bir araya gelerek projeyi konuştuk…
Kendisini çok istekli ve gayretli gördüm bu konuda…
Projenin üzerinde titizlikle durduğunu ve geniş kapsamlı bir istişare ile hareket etmek istediğini gözlemledim…
Bu şehrin geleceğini düşünüyor, insanımızın iyiliğini istiyorsak bu tür projeleri sürekli gündemde tutmalı ve sıkça bir araya gelip konuşmalıyız…
Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem Yüce de, AK Parti İl Başkanı Yunus Tever de, milletvekilleri ve diğer belediye başkanları ile muhalefet parti temsilcileri de bir araya gelerek bu tür projeleri gündemlerine almalılar…
Şehir için tek yürek olarak hep birlikte hareket etmeliler…
Ada Meydan Projesi ve çevresinde yapılacak kentsel dönüşüme kafa yormalı şehrin etkili ve yetkili insanları ve de biz gazeteciler…
Enerjimizi gereksiz işlerle, sonu olmayan çekişmelerle, “O ne demiş, bu ne demiş” ucuzculuğuyla tüketmemeliyiz…
Zira olması ve yapılması gereken budur…
Öte yandan Ada Meydan Projesi kadar önemli, en az bu proje kadar şehre bambaşka hava katacak bir diğer proje de Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem Yüce’nin Nehir Ada Projesi’dir…
Bir sonraki yazımda da o projeye değineceğim… 
ALİ İHSAN YAVUZ’U DİNLERKEN
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ali İhsan Yavuz’la bir araya geldik geçen çarşamba günü Sait Tanış Kültür Merkezi’nde…
Uzun zamandır görüşememiştik, bu vesileyle hasret gidermiş olduk…
Hastalığı yeni atlatmış biri olarak Korona virüs ile mücadelesini anlattı öncelikle…
Açıkçası anlattıkları karşısında dehşete kapıldım, tedbirleri biraz daha artırmak durumunda hissettim kendimi…
Daha sonra çok konuşulan Tank Palet Fabrikası ve BMC yatırımı ile ilgili açıklamalarda bulundu...
Bin yataklı şehir hastanesi ve 250 yataklı acil durum hastanesinin en yakın zamanda ve de muhakkak yapılacağını söyledi…
Bilhassa son birkaç senedir çok yakından çalıştığı ve görüştüğü Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın pek bilinmeyen özelliklerinden bahsetti…
Bundan sonraki süreçte bu davanın neresinde olacağını ve ne gibi bir görev alacağını anlattı…
Orada bulunan katılımcıların sorularını da birer birer yanıtladı…
Birlikte olduğum ağabeylerime ve büyüklerime saygısızlık olmasın diye ben soru sormadım…
Kaldı ki ben soru sormaya kalksam muhtemelen benim sorularıma verilecek cevaplar da hayli uzun olacaktı…
Ali İhsan Yavuz’un bir başka programı daha vardı ve bu itibarla zamanı da dardı…
Ben de sohbet boyunca sesimi çıkarmadım ve sessizce söylenenleri dinlemeyi tercih ettim…
Kendisi ile vedalaşırken bakışlarımızla en kısa zamanda baş başa bir araya gelmek üzere sözleştik…
Zira konuşacak o kadar çok konu birikti ki…
BİR YAZARLA İLGİLİ TRAJİKOMİK ANEKDOT
Geçmiş zamanlarda yaşamış ünlü bir edebiyatçımızla ilgili bir anekdotu aktaracağım şimdi sizlere…
Ayıptır söylemesi bu yazarımız biraz çirkinmiş ve de kızlar hiç yüz vermezmiş kendisine…
Yazarımız da eve geldiğinde kendisine başkalarının ağzından övgü dolu mektuplar yazar, sonra da bu mektupları üzerine kendi adresini yazarak postaya verirmiş…
Eve dönüp kapısında bu mektuplardan bulduğunda da her şeyden habersizmiş gibi açar okur ve mutlu olurmuş…
“Falancayla ilgili övgü dolu yazılar yazılsın, filancayla ilgili övücü tweet’ler atılsın” benzeri sözler kulağıma gelince her nedense bu anekdot geldi aklıma…
KIRK YILLIK KÂNİ, OLUR MU YANİ!
Ne zaman rahmetli babaanneme gitsem buzdolabında kendi pişirdiği yaprak dolması olurdu…
Bir süre sohbet muhabbetten sonra tencereyi ısıtır ve çok sevdiğim yemeği önüme koyardı…
Rahmetli, iştahla yediğimi görünce omuzuma vurur, “Ye nene ye” derdi…
Yemek yemeyi gerçekten çok seviyorum…
Ama hayatımın her alanında olduğu gibi yemek yerken de ölçüyü kaçırıyor, sonra sabaha kadar kıvranıyorum…
Aşırı göbekten ayakkabı bağlayamaz duruma geldiğimde de diyete ve spora başlıyorum; dünyam kararıyor, keyfim kaçıyor…
Ve de her defasında aynı döngüye düşüyorum…
Hâlbuki şunun şurasında daha 40 yaşındayım…
İçkim yok, sigaram yok!
“Ye işte mübarek, ne eziyet çektiriyorsun kendine” diyorum…
Ye iç bak keyfine yahu!
Her şeye de kafanı takma!
Dünyayı sen mi kurtaracaksın!
Oku kitabını, seyret filmini, dinle müziğini…
Otur maçları izle…
Dünya mı yanıyor; yansın anasını satayım diyorum içimden!
Ama gel gör ki olan bitene de bigâne kalamıyorum…
Boşuna dememişler, “Kırk yıllık Kâni, olur mu yani” diye…