ÇÖP TOPLAMA SİSTEMİ
Hemen her gün çöpler toplanmasına rağmen, layıkıyla netice alınamıyor. Çöp çıkarma belli saatlere bağlı olmadığından veya vatandaş saatlere  riayet etmediği, riayet etmesi için gerekli eğitim, ikaz, takip ve müeyyide olmadığı  için, çöpler uzun süre açıkta kalmakta, cadde ve sokaklarda çirkin manzaralar oluşmakta, bir de kedi köpek faktörüyle, sağa sola çekilmekte, parçalanıp dağılmakta, netice de ilkel dünya ülkeleri manzarası ortaya çıkmaktadır.

Mevcut sistem aynı zamanda çok pahalıya mal olmakta, belediyelerin bütçesinde mühim yer işgal etmektedir. En gelişmiş ülkeler bile, bırakınız her gün çöp almayı, hafta da bir veya en fazla iki kez çöp toplamaktadır. Ayrıca çöpler, sokaklara çıkarılmamakta,  evlerde veya site bahçelerinde muhafaza edilmekte, kaynağında toplanmaktadır. Bu pahalı ve netice vermeyen sistemden bir an önce vazgeçip, bu işi iktisadi ve verimli yapan ülkelerin sistemi incelenerek tatbik edilmelidir. Buna emperyalistler karışmadığına, küresel baskı unsuru olmadığına göre, üstelik AB uyum yasaları ortada iken neden başaramıyoruz!?

TABELA KARMAŞASI
Ülkemizin tüm şehirlerinde düzeltemediğimiz sorunlardan biri de gelişigüzel, sıtandart dışı tabela ebatları ve binalara düzensiz  yerleştirilmeleridir. Her yerde görülen bu düzensizlik bizim şehrimizde çok daha bariz göze çarpmakta, tam bir “tabela karmaşası” veya “tabela anarşisi” yaşanmaktadır. Gereksiz yere büyük tabelalardan tutun da, bir karmaşa halinde bina cephelerinde durmaları, kent estetiğini tamamen bozmakta, “tabela kirliliği” oluşturmaktadır. AB uyum yasaları, uymayanlar bu topluma zorla taşındığı halde, neden AB’nin tabela düzenine uyum sağlamıyoruz? Yoksa buna da  mı “dış güçler” engel oluyor!? Hani her sorunun müsebbibi onlar ya!

BETONLAŞAN ARAZİLER
Şehrimizde kat sınırlaması, zelzele güvenliği açısından doğru bir karar.

Ancak bu, bu güzelim arazileri, “insan bitebilecek” toprakları “katletmeye” vesile olmamalıdır. Son yıllarda, her yerde olduğu gibi  Sakarya’mızda da büyük bir arazi israfı göze çarpmakta, tarlaların yerini süratle “beton tarlaları” almaktadır. Karnımızı doyuracağımız, yaşamımızın yegane kaynağı bu mübarek toprakları korumak herkesin, ama öncelikle devletin ve kurumlarından belediyelerindir. 1.Sınıf Akova arazileri değil, tepeler ve Yenikent tarafı alternatif “beton tarlaları” olarak değerlendirilmeli, ova da betonlaşma mümkün mertebe dondurulmalıdır. Gelecek kuşakların bizi lanetlemesi için.

KALKAN KALDIRIM TAŞLARI

Her ne hikmetse yaptığımız işler uzun ömürlü olmuyor. Birkaç ay geçmeden bozuluyor, dökülüyor. Hiç şüphesiz fen ve sanat kaidelerine tam riayet edilmemesinin sonuçların her işimizde görüyoruz.

Yaya yollarımız yenileniyor, çok güzel ve pahalı taşlarla döşeniyor. Ama kısa bir süre sonra, yer yer taşlar yerinden oynuyor, kalkıyor ve kırılıyor. Bir taşın bile kırılması ya da  yerinden oynaması, bütün bir kaldırımın namusunu bozuyor, estetiğini yok ediyor ve israf oluyor. Daha dikkatli ve sağlam yapılmalı, bir kuruş israf edilmemeli, “yap, boz, yeniden yap” olmamalı. Bozulanlarda görülmeli, takip edilip onarılmalı. Tamir edilince de, betonu pirizini alana kadar iyi korunmalı, taze iken üzerine basılmaması için etkin çevrilmeli ve korunmalıdır.

TARİHİ BEŞKÖPRÜ LEVHALARI

15 Asırlık “Tarihi Beşköprü” nün  levhaları Türkçe ve yüzyıllarca kullanılan ismi, hatta yanındaki mahalleye de isim olmuş “TARİHİ BEŞKÖPRÜ” idi. Hangi akıl Türkçe tabelayı değiştirip, bize ait olmayan fosil bir yabancı isim yazmış? Bu akılla, Sakarya’nın  veya İstanbul’un asırlar önceki fosil ismi bile gündeme gelebilir ve değişebilir! Benim ülkem de benim dilim geçerlidir.

 “Elveda Rumeli” dizi filmi Manastır’da çekilmiş idi. Manastır neresi ve nerde diye aradım ve bulamadım. Türkçe olmamasına rağmen, Osmanlı ceddimiz bu ismi yüzlerce yıl kullandı, Osmanlı’nın, Türk’ün malı oldu diye, bugünkü işgalci sahipleri bu isme bile tahammül edememiş, çok çok eskilerde kendilerine ait bir isim olmasına rağmen “Bitola” diye değiştirmişler. Oysa biz ne yapıyor, neyin peşindeyiz! İSİMLERİN “TAPU” OLDUĞU UNUTULMAMALI.

KAT FARKLILIKLARI VE BOZULAN KENT SİLÜETİ

99 Zelzelesi ile birlikte iki kata ine kent yapıları, daha önce yapılmış ve ayakta kalmış çok katlı binaların yanında çok alçak kalmış, kent silüeti ve estetiği bozulmuştu.

Yakın geçmişte üç kat uygulaması başlatılınca, bu sefer bina yükseklikleri  arasındaki  farklılıklar da daha da artmış, üç farklı boyut ortaya çıkmıştır. Şehrin birçok yerinde bu üç farklı uygulamayı ve uyumsuzluğu yan yana görmek mümkün.

Yıllarca değiştirilemeyecek ve kalıcı olacak olan bu farklılığı ve uyumsuzluğu ortadan kaldırmak için, iki katlıların, uygun teknik şartlarla üç kata çıkarılması, bazı birbirine yakın ve yükseklik farkı az olan binalara da, cadde ve sokak taraflarına estetik paravanlar, pano benzeri kapatmalar ( hafif malzemeden perde duvarlar) koyarak bina boyları eşitlenebilir ve en azından kısmen bir iyileşme sağlanabilir. Üzerinde çalışılması, kafa yorulması ve uygun çözümler bulunması gereken bir konu olarak şehrimizde göze çarpmaktadır.