Ülkemizin maddi ve manevi saldırı altında olduğu dönemlerden birindeyiz…
Bilek gücünün yetmeyeceğini bir kez daha anlayan derin dünyanın elindeki en büyük koz şüphesiz ekonomi…

Yıllardır kendine bağımlı yaptıkları ülkelerin tek kurşun atmadan köle olmalarını sağlamak, onları ne denilirse yapılacak duruma sokmak için üretmelerine, kendi kaynaklarını değerlendirmelerine, kendi zenginliklerini işlemelerine izin vermediler…

Tüm değerlerine çökülen ve kıpırdamasına izin verilmeyen ülkelerden biri de hiç şüphesiz bizdik…
Türkiye’nin zincirleri  koparma girişimleri demek ülkede terörün, faili meçhullerin, enflasyonun artması demekti…
Darbeleri saymıyorum…

Darbeler eğer ayakları üzerine kalkarsa kimsenin durduramayacağı ülkelere yapılır…

O yüzden bizde gelenek halinde olması geçmişteki kinlerinden kaynaklanıyor…
Nihayetinde şu an silahla yapılamayan karışıklıklar ticaret ile, para ile, faiz ile, milletin parasını değersizleştirme yolu ile yapılacaktı ve yapılıyor da…

Buna karşı tüm dünyevi kuralların en güçlü savunması şüphesiz tasarruftur…
Siz buna iktisat deyin, kanaat deyin, olana şükretmek deyin; ne derseniz deyin…

Ama bu savaştan galip çıkmanın tek yolu tasarruf, yani iktisat etmektir…
Bu tasarrufun zıttı israftır ve inancımızda israf haramdır… Mevzu buradan başlar ve bu durum insanın yaratılmasından itibaren ilahi tüm kanunlarda geçerlidir…
Yani israf edersen günaha girersin...
İsraf edersen iki yakan bir araya gelmez…
İsraf edersen ne para, ne zaman sana asla yetmez…
İsraf edersen Dünya’yı sana verseler Ay’a göz kırparsın…
Hâsılı bu savaşın mücadelesi kanaat ve tasarruftur…
Bunu bilen yönetici irade tasarruf tedbirlerini devreye soktu… Aslında hep olması gereken şeydir tasarruf, arada bir yapılması gereken değil…

Fakat sistemdeki darlanmalar ve milletin oflayıp puflaması, tasarrufun dillerden daha çok yer edinmesine sebep oldu ve de devlet de mekanizmasını tasarruf üzerine yürütmeye çalışıyor...
Şu bir gerçek ki devlet devreye ne sokarsa soksun, mekanizmanın temel taşları olan ve parayı harcayan belediyeler buna uymazsa Cumhurbaşkanı da bir şey yapamaz…
Devlet dediğin millettir, millet dediğin mekanizmayı idare eden belediyelerdir…

Parayı toprağın altına gömen, milletin istifadesine sunan belediyelerdir…

O yüzden yeni bir atasözümüz olsun: “Bana belediyeni söyle sana devletini söyleyeyim…”

Ve maalesef devletin bu savaşta hareket mekanizmasını yavaşlatan da hızlandıran da belediyelerin idare kabiliyetidir…
Şimdi belediyelerimizin devletimize destek mi köstek mi olduklarını, kimlerin yerinde kalıp kimlerin gitmesi gerektiğinin ipuçlarını vermeye çalışalım…
Ama önce kendimizden başlamak gerek…

Kendimizi kandırmayalım, elinizdeki 15 liralık sigara ile 3 bin liralık telefonla, 5 bin liralık televizyonun karşısına geçmekle, yemeklerin çoğunu çöpe atmakla bir yere varılamaz…

Ham bunları yapıp hem devlete sövmek ve belediyelerin eksik gedikleri ile uğraşmakla bu savaş kazanılmaz…
Tavsiyem bir an önce belediyeler devletin verdiği bu savaşın neresinde olduklarını açıklasınlar…

Bu açıklama şahsi olsa idi, gurur enaniyet diyebilirdik ama belediyelerin açıklaması devletine ve milletine olan sadakatin değerini gösterecektir…

Buna mecburdurlar aynı zamanda çünkü ben yetkiyi önce başkana veriyorum, belediyelerin de başkanıma uymasını bekliyorum…

O yüzden korkmayın, görelim şu tedbirlerinizi sayın başkanlarım...
Yalnız görelim derken yazılı kâğıtlarda basın açıklamasında falan filan renkli kahvaltılarda değil, bizzat sahada görelim...
Alanı da biraz daraltalım sizin için…
Mesela duyuyoruz önemli tedbirler alan belediyeler binalarında tuvalet kâğıtlarında tasarrufa gitmişler…

Fazla tuvalete gitmek yasak anlaşılan…

Elbette böylelikle kâğıttan, sudan, sabundan, elektrik harcamaktan epey tasarruf edilir; tebrik ederim...
Elbette çalışana yönelik tedbirler önemlidir…

Ama milleti yöneten başkanlara yönelik tedbirler hem daha tasarruflu, hem daha önemlidir…
Çünkü işçinin tuvalet kâğıdı masrafı ile bir daire başkanının araba masrafı aynı değildir…
Bize gösterin ki şu kadar araba vardı bunları şu kadara indirdik…

Elbette araziye bakıma çıkan arabaları kastetmiyoruz…
Şu kadar arabanın modelini daha düşük modelle değiştirdik deyin mesela…

Arabasının modelini beğenmeyip yükselten başkanlara da kapak olsun…
Bir mahalle kadar nüfusa sahip belediyede tüm mahallenin gelirinden pahalı arabasını değiştiren başkanlara da örnek olsun…
“Şu an çiçeğe böceğe yapamayacağımız bu seneki masrafı daha faydalı şeylere yatırdık” desinler…
Mesela bir başkanın günlük yemek içmek gezmek tozmak masrafını bilsin millet, cepten ne kadar milletten ne kadarmış?  
Mesela yapılan ihalelerdeki zamanlamalar tasarruflar gerekli ihaleler sonraya kalan ihaleler nelerdir?
Yemekler, açılışlar, davetler…
Hâsılı bunlar dar örnekler, sizlerde epey tasarruf tedbirleri vardır…

Bunları açıklamanız ve millete verdiğiniz sözleri yerine getirme adına yaptıklarınız hakkınızda önemli bir kanaat oluşturacaktır…
Eğer devletin milletten istediği tasarrufu devletin en müsrif kurumları belediyelerden de gördüğümüz zaman kazanan belli olacaktır…
Eğer bu konuda kendinize güveniyorsanız Engin Arapoğlu kardeşimiz vasıtasıyla bugüne kadar neyden ne kadar tasarruf ettiğinizi “tasarruf karnesi” adı altında milletimize bildirebilirsiniz…

Ama ümit ederiz ki bize gerek kalmadan siz milletle beraber hareket ettiğinizi gösterirsiniz…
Sözün özü bu seçimin kazananı devletin ve milletin istediğini yapan ve yanında olandır...
Velev ki belediye başkanı seçilmesin…