Veda yazısı yazmak zordur. Bu vedalar bazen gelinin evden çıkışında, bazen vefat eden şahsın tabutunun başında ve bazen de görev değişikliği sebebiyledir.
Vedalar fani oluşun ipucudur. Veda etmek ve vedalaşmak, büyük yolculuğun (ölüm) hatırlatıcısıdır. ”Dönüş O’nadır” ayeti dünyadan vedanın müjdesidir. Hiçbir kimse “vedadan” müstağni değildir. Peygamberler dahi bu vedalaşmanın en güzel örneklerini göstermişlerdir. Bizler veda edenlerin nesliyiz. Zaten her nefes, bir veda değil midir?  Her vakit okunan ezan, bir veda hatırlatıcısıdır. Her solan yaprak, bir veda mektubudur. Sadece sıra bize gelmemiş olabilir.
İnsanları tanıdığınız zaman ve mekânlar çok önemlidir. Zira zaman ve mekânlar, insanlar gibi dünya ve ahrette de birer şahittirler.
Peygamberimiz aleyhisselam; “Bir kimsenin camiye ve mescide devam ettiğini görürseniz onun imanına şahitlik ediniz. Çünkü yüce Allah “Allah'ın mescitlerini ancak Allah’a iman edenler imâr ederler” buyurmaktadır.
Biz sayın valimizi camide gördük ve cemaatten bir olarak tanıdık. Eğer camide yer varsa cemaatin arasında onlardan biri olarak, yer yoksa arka sıralarda onları rahatsız etmeyen biri olarak şahit olduk. Her insan gördüğüne şahitlik eder. Cemaate olan ihtirası din görevli ve gönüllülerinin özel dikkatini çekmiştir. İlk vaktinde eda etmek için daima abdest üzere olması fark edilmektedir. Namaz merkezli bir hayat ve disiplinin örnekliğini yaşamanın kolaylığını göstermiştir.
İdareciliğin namaza engel olmadığını ve cemaatle eda etmenin farkını yaşatmıştır. Konya şehrinin engin bakışıyla sükûnet ve güler yüzünün yanı sıra, hadiseleri bir müfettiş gibi görmesine rağmen, yönetici tavrıyla yorumlaması ayrı bir özelliğidir. Ailesine değer verişi, çocukları ve torun bahis konusu olunca göz ve gönül sevincini yaşamaktadır. Damat söz konusu olduğun da “Biz de bir söz vardır, damat gelince her şey titrer.”der. (Koyun, keçi, dana acaba hangimiz ikram için kurban olacak diye)
O’nu cami safında tanımayan, şöyle kenara çekilir misiniz dese, O hiç fark ettirmeden kenara çekilir ve safta ki yerini O’nu sıkıştıran veya ikaz edene terk ederdi. O akşam namazına bir program için camiye gelip, yatsıya kadar camide bulunduktan sonra yatsı sonrası başlayan tefsir dersleri vaazını da (programa dâhil olmasa da) huzur ile dinleyen “gönlü camiye bağlı” özel kişilerdendi.
Özellikle Orhan camimizde ki Pazar günleri sabah namazı sonrası vaazlarına katılım müdavimliği ayrı bir heyecan oluşturmaktadır. Muhtemel ki konutundan sabah ezanı okunmadan çıkıp camiye gelerek önce cüz mukabelesini, sonra sabah namazını ardından biri saatlik va’zü nasihati ve işrak namazı ve duasıyla itmam eden programda bulunuşu küçüklüğünde aldığı aile eğitiminin ve imam hatipli oluşunun gönül rahatlığının sonucudur.
Vaaz dinleme arzu ve huzuru, oturuşu, vaazı gözleriyle takip edişi ve bazen gözyaşlarıyla da iştiraki, anlatan ve takip edenlere de ders niteliğindeydi. Vaaz dinleme dikkati ve vaazdan sonra bazen birkaç söz ile vaaz yorumu ise iyi ve etkin bir dinleyici olduğunu göstermektedir. Zaten toplumun, eğitimin yanı sıra, değerli insanların toplum içinde etkin bulunması ve yerleşmesiyle bir kısım sorunların daha kolay çözüleceğini düşünmektedir.
Tebessümlü çehresi, sözden çok sukutu tercih edişi, kısa ve özlü ifadesi, muhatabı çocuk da olsa istişareye önem verişi, ikrama ikramla muamelesi tevazu örnekliğinden birkaç husustur. “Rüşvet” konusunda ki vaazı dinledikten sonra, kendisine yaşlı bir cemaat tarafından uzatılan küçük bir şeker için, “bu vaazdan sonra hediyeyi almak caiz midir”? Suali söze ve icraata ait dikkat örneğidir.
“Lisanı sıdk” ile anılmak İbrahim peygamberin duasıdır. Umarız her müslümana lisanı sıdk ile anılmak nasib olur. O’nun tercihi “Âdemin hayırlı oğlu, Habil” örnekliğini yaşamak ve yaşatmaktır. İdarecilerde ki tevazünün ne denli önemli olduğu da bu vesileyle ortaya çıkmaktadır.
Gerçekler “arkeolog” gayretiyle ortaya çıkar. Bizim gördüklerimiz cami merkezlidir. Cami kadar önemli olan ise eski vilayet konutunun İmam Hatip Okulu inşasına tahsisi, tarih boyu hayır ile yâd edilecek ve şehrimiz için önemli bir dönüm noktasıdır. Manevi eğitim hizmetleri ve hayra teşvikleri şehrimiz için bir kazanç olmuştur.
“Siz yeryüzünde Allahın şahitlerisiniz” buyrulan Nebevi söz gereği iyiliğine şahit olduğumuza, inşaallah cennet vacip olması dileğiyle, sevgiler karşılıklıdır fehvası gereği, yeni görevinde Rabbimiz den muvaffakiyet dilerim. Biz sadece yöneticimizi değil, aynı zamanda eğitimli, etkin ve özenli bir cemaatimizi kaybettik.
Sâlim İbni Abdullah İbni Ömer’in söylediğine göre, (babası) Abdullah İbni Ömer radıyallahu anhümâ bir yolculuğa çıkacak kimseye şöyle derdi:
Yanıma gel de, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in bizimle vedalaştığı gibi seninle vedalaşalım. Resûl-i Ekrem şöyle vedalaşırdı:
“Dinini koruyup emanetlerini ifa etmen ve amellerini hayırla sonuçlandırman hususunda seni ALLAH’A emanet ediyorum.”
YÖNETİMDE İHANET
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinledim, dedi:
“Cenâb-ı Hakk’ın, yönetici yaptığı bir kimse, yönettiği insanları aldatarak ölürse, Allah Teâlâ ona cennet yüzü göstermez.” Buhârî, Ahkâm 8; Müslim, Îmân 227-228, İmâre 21
Bir başka rivayette: “Onlara sahip çıkıp korumazsa, cennetin kokusunu duyamaz”, şeklindedir. Buhârî, Ahkâm 8
Müslim’in bir rivayetinde de şöyledir: “Müslümanların işlerini üstlenip de onlar için çalışıp çabalamayan hiçbir yönetici, onlarla birlikte cennete giremez.” Müslim, Îmân 229, İmâre 22
İDARECİDE KOLAYLIK VE ADALET
Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:  Benim şu evimde, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işittim:
“Allahım! Ümmetimin yönetimini üstlenip de onlara zorluk çıkaran kimseye sen de zorluk çıkar. Ümmetimin yönetimini üstlenip de onlara yumuşak davrananlara sen de yumuşaklık göster.” Müslim, İmâre 19. Ayrıca bk. Ahmed İbni Hanbel, Müsned, VI, 93, 258
- “Allah Teâlâ bir kimseyi müslümanların başına idareci yapar, o da halkın işlerinin bitirilmesine, ihtiyaç ve sıkıntılarının giderilmesine engel olmaya kalkarsa, kıyamet gününde Allah Teâlâ da onun işlerinin bitirilmesine, ihtiyaç ve sıkıntılarının giderilmesine engel olur.”
Bunun üzerine Muâviye, halkın ihtiyaçlarını tesbit etmek için bir adamını görevlendirdi. Ebû Dâvûd, İmâre 13; Tirmizî, Ahkâm 6
“Verdiği hükümlerde, ailesinin ve halkın yönetiminde adaletli davranan yöneticiler, kıyamet gününde Allah Teâlâ’nın yanında nurdan yüksek koltuklar üzerinde otururlar.” Müslim, İmâre 18. Ayrıca bk. Nesâî, Âdâbü’l-kudât 1
SEVGİ VE DUA
Avf İbni Mâlik radıyallahu anh Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinledim, dedi:
“Devlet başkanlarınızın en hayırlısı, sizi seven ve sizin tarafınızdan sevilen, size dua eden ve sizin duanızı alan kimselerdir. Devlet başkanlarınızın en kötüsü de, size buğz eden ve sizin buğzunuza hedef olan, size lânet eden ve lânetinizi alan kimselerdir.”
Bunun üzerine: - Yâ Resûlallah! Onlara karşı tavır takınalım mı? diye sorduk. Bize şu cevabı verdi:
- “Aranızda namaz kıldıkları sürece, hayır. Aranızda namaz kıldıkları sürece, hayır.” Müslim, İmâre 65, 66