Sevgiyi tüketiyoruz. Sürekli herkesin dilinde “seni seviyorum”. Artık ne kadar çok duyduysak her duyduğumuzda ya umursamıyoruz ya da yalan olduğunu düşünüyoruz. Peki neden? Bir neslin şikayeti değil miydi, anne babamızdan sevgi görmedim. Babam biz uyuduktan sonra gelir başımızı okşardı. Ondan gördüğümüz sevgi sadece bu kadardı diye yıllarca anlatılması mı? Kanayan yarası bu birçok kişinin, bu yüzden bir çok kişi ben çocuklarıma sevgimi göstererek, sevdiğimi sık sık söyleyerek büyüteceğim diye kendi kendine söz vermedi mi? Sözlerini tutanlar çok. Eee  ne yapalım şimdi, sevgi tükeniyor diye sevmeyelim mi birbirimizi, sevildiğini bilerek büyümeye hakkı yok mu bu çocukların? Tabi ki var,  ayrıca sevgisizlik öyle kotu bir şey ki, hep söylerim, mutsuz insan yoktur sevgisiz büyümüş insan vardır. Sevgisiz büyümenin tek kotu yani mutsuz insanlar değil maalesef. Sevgisiz büyüyorsa bir canavar yetişiyordur büyük ihtimalle. Bu yüzden her canlının sevmeye ve sevilmeye ihtiyacı vardır. Çocuklarımızı, yoldaki ağacı, sokaktaki hayvani sevgimiz tükenir mi acaba korkusuyla değil yürek dolusuyla sevmeliyiz.

Fakat bu tüketme konusuna bir çare bulmalıyız. Nasıl mı? Tabi ki saygıyla. Zaten saygı yoksa sevgi de olamaz. Sözel olarak sevgimizi ifade edelim elbette ama daha güzeli hissettirmektir, sevmek bir duygu değil mi neticede hissetmek ve hissettirmektir makbulü. Bu tüketmeden sevmenin en güzel yolu ama benim üzerinde konuşmak istedim konumuz saygı. Bunu çocuklara öğretmenin yolları elbette vardır. Ama en önemlisi bu, çocuk duyarak değil görerek ve yaşayarak öğrenir. Saygıyı gördüğünde ve ona saygılı davranıldığını gayet güzel öğrenecektir.  Saygılı ve saygısız insan arasındaki farkı kaç yaşında olursa olsun hemen fark edecektir kesinlikle.

Çocuklar saygının olduğu bir ortamda büyüyorsa saygısızlığın ne olduğunu da öğrenecektir. Bazen bazı şeylerin olumsuzunu görmek öğrenmemizi kolaylaştırır. Saygının var olduğu her ilişki de her ortamda sevgide zamanla olacaktır. Zaten bence buz sevgiyi tüketmiyoruz. Saygıyı yok ettiğimiz için sevginin de ne olduğunu bilmediğimiz için ortada içi boşaltılmış bir duygu geziniyor.

Peki bu saygı dediğimiz şey nedir? Büyüklere, yaşlılara, değeri yüksek olanlara, kutsal bilinen kimselere ve şeylere karşı duyulan sevgi ve çekinmeyle karışık bağlılık duygusu Başkalarını rahatsız etmekten çekinme duygusu, inceliği. İki yanında da aynı konuya vurgu yapılıyor “çekinme duygusu”. O kadar güzel bir duygu ki, insana en çok yakışan en masum duygulardan biri. Benim öyle insanlara karşı olan saygım ve sevgim her geçen gün daha da artıyor. Bu nadir ve kıymetli duygu ve davranışları birinde gördüğümüzde  genel de saygı, sevgi ve hayranlık duyarız. Pişkinliğin ve diğer insanlardan farklı olma çabası için yapılan tutarsız davranışların arttığını görünce bu duygu ve davranışlara daha çok hasret çektiğimi hissediyorum. Saygıyı çoğunlukla biz görmek istiyoruz, saygın biri olmak istiyoruz. Çoğunlukla yaşlılara ve paraya saygı duyuyoruz, bizimle aynı yaşta aynı durumda olana ya da bizden küçük birine saygı duymamız gerektiği aklımızın ucundan bile geçmiyor. Yaşlılara olan saygımız da onların tecrübesine ya da bir gün bizim de yaşlı olabileceğimiz ihtimalinden dolayı değil. Yaşlılara yapılan saygısızlığın toplum baskısına dönüştüğünden saygılıymışız  gibi görünmeye çalışıyoruz. Ama paraya, paranın verdiği güce sorgusuz sualsiz saygı duyuyoruz. Kapitalizm bizi öyle bir hale getirdi ki saygımız da sevgimiz de anlamsız bir şekilde cansız bir varlığa, paraya karşı sonsuz durumda. Neyse diyelim! Saygımızın ve sevgimizin tüm canlılara dönmesi dileğiyle...Peki saygı duyulan biri olmak için neler yapmamız gerekiyor? Çok basit öncelikle bizim saygılı olmamız gerekiyor, hem de her şeyden ve herkesten önce kendimize saygı duymalıyız. O halde kendisine saygı duymayan insan başkasına saygı duyabilir mi sorusuna da cevap vermiş olduk.

Özsaygısı olan insan bir şekilde saygı görür. Kendisine saygı duymayan insan başkasına da saygı duymaz zaten. Başkasına saygı duymuyorsa o halde o da saygı duyulabilecek birisi olamaz. Kendimize saygı duymamız demek hayatın bize getirdiklerine karşı kendimize yakıştıramayacağımız hiç bir şeyi yapmayız. Kendimizden, kendi değerimizde ve değer yargılarımızdan ödün vermeyiz. Kendi değerinin farkında olan insan bir anlamda özsaygısı olan insandır.

Kime, neden, nasıl saygı duymalıyızdan daha çok, özsaygımızı nasıl kazanırız ve onu nasıl beslemeliyiz diye sormak, üzerinde daha çok konuşmamız gerekiyor. Keşke televizyonlar da saçma diziler yerine bu konular üzerinde konusulabilecek, felsefe ve münazaralar yapilabilecek programlar olsa. Konuyu bağlamak gerekirse biz sevgiden daha çok saygıyı tüketmişiz, ilişkilerimizin içini bu yüzden boşaltılmış gibi hissediyoruz. Saygı varsa sevgi vardır. Sevmek ve sevilmek istiyorsak öncelikle özsaygımızı ve başkalarına olan saygımızı kazanmalıyız.

Saygı ve sevgiyle...