Yıllar önce güzel bir anı yaşarken o ortamda çalan müziği yıllar sonra duyduğunuzda aynı duyguları tekrar yaşar gibi olursunuz... Okula ilk başladığınız yıllarda radyo, pikap ve televizyonlardan duyduğunuz dönemin çok sevilen şarkıları, bugün dinlediğinizde sizi tüm benliğinizle o yıllara götürür... Evlendiğinizde dans ederken çalan müziğinizi yıllar sonra tekrar dinlediğiniz zaman o dans anını aynı duygularla yaşarsınız. Bazen tersi de olabilir, kötü bir döneminizi hatırlatan...

Bilimsel yaklaşımlar bunun nedenini müziğin hormonlara olan etkisine bağlıyor. Kimi insan duygusal müzikler dinleyerek kimi de canlı pop müziklerine eşlik ederek ruh halini dengelemeye çalışır. Mutlu veya mutsuz olunca müzik dinleme ihtiyacının sebebi de salgılanan bu hormonlarmış.

MÜZİK RUHUN GIDASI

Sanatın musıkî dalı ile içten bir şekilde uğraşan çoğu insanın ruhunun (kalp gözünün) geliştiği, çevresine daha az zararlı ve daha zarif olduğu tespiti ile “Müzik ruhun gıdasıdır!” denir. Bu atasözü, topluma mal olurken aslında müziğin akıldan çok bir ruh işi olduğunu ortaya koyar.

"İnleyen nağmeler ruhumu sardı. Bir rüya ki orda hep şarkılar vardı…"

Şarkılar neredeyse hayatımızın her karesinde... Sevilen şarkıların sözleri güzel bir ezgiyle buluşunca insan kendinden bir şeyler buluyor. Sevinçlerimize üzüntülerimize, mutluluklarımıza acılarımıza, ayrılıklarımıza kavuşmalarımıza tercüman oluyor şarkılar... Gerçekten biz mi şarkılar söylüyoruz yoksa şarkılar mı bizi? Aslında her ikisi de. Ama sanki ikincisi daha ağır basıyor ve biz şarkıları değil, şarkılar bizi söylüyor...

Yine bir sonbaharı yaşıyoruz. Havalar serinlemeye, yapraklar düşmeye ve o içimizdeki yaz neşesi azalmaya başlarken, içimize hep hüzün doluyor... Artık bu solan bahçede bülbüllere yer yok. Bir yer ki, sevenler, sevilenlerden eser yok... Göçmen kuşlar sıcak ülkelere kanat açıp veda ederken, sonbahar hüznünü iliklerimize kadar hissediyoruz; Böyle mi esecekti son günümde bu rüzgar. Bütün kuşlar vefasız mevsim artık sonbalar... Yazın sıcak neşeli günleri geride kaldı. Sonbahar Rüzgârları esiyor, dönecek diye bekleniyor sevgililer; Düşen bir yaprak görürsen beni hatırla demiştim. Biliyorsun seni ben sonbaharda sevmiştim. Her sonbahar gelişinde düşen sarı yapraklarla kuru dallar arasında sen gelirsin aklıma...

Yazar Abdülhak Şinasi Hisar; En güzel zamanımız ya hayalimizde atiyi kurduğumuz yahut hafızamızda maziye konduğumuz zamandır” der. Bizler hafızalarında maziye konarak güzel zamanları yâd eden nesiliz. Maziye baktığımızda ne kadar şendik hepimizin mesut olma emeli vardı... Habersiz geçip gittiler. Ne diyebilir ki kader; kime şikâyet edeceksiniz bilemezsiniz; oysa her anını eksiksiz dün gibi hatırladığımız o güzelim yıllarımız... Rüya gibi uçan yıllar, biraz durun, durun biraz desek de...

Şairlerin duyarak ve hissederek yazdıkları güzel şiirlerin besteleri ve Türk Sanat Müziğine büyük emekleri geçmiş değerli bestekârların eserleri, bizi söyler, bizi anlatır... Bestekârın gıdası aşktır. Onlar sözlerdeki ateşi, yürek yangını ile birleştirerek yaralı gönüllere söz ve sesle teselli vermeye devam ediyorlar...

GÖNÜLLERE DOKUNAN ŞARKILAR
Şarkıların, yaşanmışlıkları içinde barındıran gerçek hikayeleri de vardır. Bazıları var ki hâyâl gücünden değil, büyük yaşanmışlıklardan doğmuştur. İçimizde bir şeylere dokunur. Uzun zaman dinlediğimiz sevdiğimiz şarkının bir de hikâyesi olduğunu öğrendiğimizde artık daha bir anlam kazanır. İşte sadece sözleri ve müziğiyle değil, hikâyesiyle de gönlünüze taht kuracak bir örnek:

Fuat Edip Baksı - Bir Bahar Akşamı Rastladım Size
Fuat Edip, 19-20 yaşlarında iken rüyasında gördüğü çok güzel bir kıza aşık olur. Yıllarca o kızı bulma hâyâliyle yanıp tutuşur. Hiç kimseyi gözü görmez olur. Fuat Edip, çaresiz bir şekilde, rüyasında gördüğü kızı yüreğinden silemediği halde istemeye istemeye bir kızla evlendirilir. Bir bahar akşamı Fuat Edip’in yolu, Acıbadem’deki Çamlıca Kız Lisesi’nin önünden geçer. Okul zili çalmış ve öğrenciler evlerine dağılıyorlardır. Tam bu sırada Fuat Edip’in gözüne bir kız ilişir. Bu kız, yıllar önce rüyasında gördüğü kızdır. Şair, adeta donakalır, kendinden geçer. Onun bu halini fark eden öğrenci de mahcubiyetten boynunu eğer. Fuat Edip, artık yaşlanmış haliyle kıza bakar kalır. Fakat artık her şey bitmiştir. Adeta beyninden vurulmuş bir halde yoluna devam ederken o unutulmaz mısralar dökülür yüreğinden:

Bir bahar akşamı rastladım size. Sevinçli bir telaş içindeydiniz. Derinden bakınca gözlerinize. Neden başınızı öne eğdiniz. İçimde uyanan eski bir arzu. Dedi ki yıllardır aradığın bu. Şimdi soruyorum büküp boynumu ah. Daha önceleri neredeydiniz.

‘Şarkılar Girmiş Hayatımıza’
80’li yıllardaki yaşantıyı bir film tadında anlatan Zuhal Erol’un “Şarkılar Girmiş Hayatımıza” adlı kitabı, bizi özlediğimiz geçmişe ve unutmamamız gereken duygulara götürüyor... Sakarya Uygulamalı Bilimler Üniversitesi Öğretim Üyesi Zuhal Erol, kitabının imza günü dolayısıyla SAGÜSAD’ta düzenlediği nostalji dolu etkinlikte katılımcılara 80’leri yeniden yaşattı.

Değişim Yayınları’ndan çıkan kitabında, 40 yıl öncesi çocukluğundaki Adapazarı’nın samimi, mutlu ve zarafet dolu hayatını çok güzel bir üslupla kaleme alan Zuhal Erol, defalarca okunsa doyulmayacak bir eseri şehir hazıfazına kazandırdı. Yaşadığı her anıyı bir şarkı ile harmanlayarak sunan yazarın hayranlık uyandıran kitabı, hatıralarımıza tanıklık eden eşsiz bir eser olarak başucumuzda yer alacak. Zuhal Erol’un hayata gülümser gibi yazdığı bu acı hayat ancak bu kadar tatlı anlatılabilirdi. Bu kitabı adeta yaralarınızı iyileştiren bir neşeli hüzünle okuyacaksınız. İyi ki şarkılar var... İyi ki hayatımızda bu kadar güzel insanlar var.