Türkiye Ulusal Alerji Derneği Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Uğur Muşabak, AA muhabirine yaptığı açıklamada, tüm dünyada tehlikeli bir şekilde yayılan koronavirüsün 2002 ve 2012 yıllarında salgın yapan SARS ve MERS virüsleriyle aynı aileden olduğunu belirtti. Daha önceki salgınlardan en önemli farkının, virüsün çok daha hızlı bulaşması ve yayılması olduğunu anlatan Muşabak, virüsün bulaşma şekli ve belirtilerinin grip virüsü (influenza) ile benzerlik gösterdiğini ifade etti. Muşabak, hastalığın gripten çok daha ağır seyirli olduğuna dikkati çekerek, şunları söyledi: "Virüs havada asılı zerrelerin solunmasıyla ya da ele bulaşmış virüsün ağız veya göze temas etmesiyle vücuda girer. Hastalık belirtileri virüs alındıktan 7-14 gün sonra ortaya çıkar. Yüksek ateş, öksürük, boğaz ağrısı, kırgınlık, halsizlik, kas ve eklem ağrısı başlıca belirtilerdir. İshal, bulantı ve kusma da bu belirtilere eşlik edebilir. Çoğu hasta enfeksiyonu hafif geçirebilirse bile yüzde 0,5-2 arasındaki bir oranda hasta ne yazık ki kaybediliyor. Ölümlerin nedeni çoğunlukla zatürre, solunum yetmezliği ve çoklu organ yetmezliğidir."

DOKULARI İSTİLA EDER
Virüsün solunum yoluyla alındıktan sonra hızla akciğerlere ulaştığını, normal şartlarda virüslere karşı etkili olan bağışıklık yanıtının devreye girerek virüsün ilerlemesini engellemeye çalıştığını anlatan Muşabak, şunları kaydetti: "Ancak erken dönemde bu reaksiyonun gecikmesi, virüsün tüm solunum sistemine yayılmasına ve kontrolü ele geçirmesine neden olur. Artık virüs bir asalak misali hastanın hücrelerini kullanarak kendi benzerlerini üretir. Çoğalan virüs kalan tüm sağlıklı dokuları istila eder. Bu defa bağışıklık sistemi daha yıkıcı ve daha güçlü silahları ile virüse ve virüslerin girdiği hücrelere saldırmaya başlar. Ancak bu silahlar virüslere işlemediği gibi hastanın kendi dokularına yani akciğerlerine zarar verir." Akciğerlerde oluşan ödem sonrası hastanın solunum sıkıntısı yaşamaya başlayacağını hatırlatan Muşabak, bağışıklık sistemi tarafından salgılanan toksik maddelerin de hastanın kan dolaşımına yayıldığını ve diğer hayati organlarda hasar meydana geldiğini anlattı. Muşabak, hastalığın ağır seyretmesinin virüslerin erken dönemde kontrol altına alınamamasından ve akabinde bağışıklık sisteminin çok abartılı bir yanıt vermesinden kaynaklı olduğuna dikkati çekerek, şöyle konuştu: "Bu bakımdan başta bağışıklık yetmezlikleri olmak üzere kronik hastalıkları olanlar (ağır astım, KOAH, kalp yetmezliği, şeker hastalığı, kronik böbrek yetmezliği, kronik karaciğer hastalığı, multipl skleroz gibi), bağışıklığı baskılayan ilaç kullananlar ve 65 yaş üzeri olanlarda hastalığın seyri daha ağırdır. Enfeksiyonu her yaştan insanın alabileceği bildirildi. O nedenle riskli grupta yer alan bireyler yakından takip edilmeli ve gereken bireysel ve toplumsal tedbirler azami ölçüde alınmalıdır."

BAZI İLAÇLAR YARAR SAĞLADI
Koronavirüsten korunmak için geliştirilmiş aşı ile tedavi edici ilacın henüz mevcut olmadığına değinen Muşabak, salgının başladığı ilk günden itibaren gelinen süreçte hastalığın hafif veya ağır seyretmesine göre farklı yaklaşımlar geliştirildiğini anlattı. Ağır seyirli vakalarda bazı antiviral ilaçlar kullanılsa da yarar konusun hala net olmadığını belirten Muşabak, konuşmasını şöyle tamamladı: "Ancak bağışıklık sisteminin işleyişini düzenleyen ve abartılı bağışıklık yanıtını önleyen ilaçların yarar sağladığı gösteriliyor. Şu anda ülkemizde kritik durumda olan hastalara bu ilaçlar kullanılmaya başlandı. Bu ilaçların yetmediği durumlarda biyolojik ajanlar da kullanılıyor. Bu ilaçlar ülkemizde yıllardır var. Süreç ilerledikçe ortaya çıkan diğer bir önemli bilgi, bağışıklığın pasif transferidir. Bu tedavi yönteminde hastalığı başarılı bir şekilde atlatanların kanlarından elde edilen ve koruyucu antikor içeren plazma, damar yoluyla hastalara veriliyor. Bu tedavi yöntemi başka viral hastalıklarda da kullanılıyor ancak Kovid-19 için ne kadar yararlı olduğu veya olacağı ilerde anlaşılacak."

Editör: Haber Merkezi