Nasıl ki genetik hastalıklar nesilden nesile aktarılıyor; aynı şekilde ruhi ve bedeni hastalıkların travmaları da anne ya da babadan kaynaklı olabiliyor…
O zaman iş annenin ve babanın bilinçaltındaki o korkuyu çözmekte; ama nasıl? 
Ve de anne ya da baba vefat ettiyse ne olacak?
İşte şimdi kadim gelenekler dediğimiz, geçmişe yolculuğun ve ruhun gücünün farkına varmanın zamanıdır…
Geçmişe gidiyoruz ve geleceğimizi değiştiriyoruz…
Yani zamanda yolculuk yapıyoruz…
Nasıl olacağını anlatalım…
Zamanda yolculuk filmlerin vazgeçilmez konusudur…
İnsanın “Keşke geriye gitsek de hatalarımızı düzeltsek” arzusu vardır…
Belki hatalarımızı düzeltmemiz zor olabilir ancak hayatımızı ve hayatımıza tesir eden duygularımızı, hislerimizi, davranışlarımızı düzeltebiliriz…
Örneğin çok öfkeli ve öfkesinden her ortamda kavga çıkaran bir insan, bir gün ciddi bir netice ile karşılaşmadan o öfkesini çözebilmiş olsa geleceğini de daha kontrollü geçiremez mi?
Zamanın ve de geçmiş ve geleceğin ne olduğunu kavradığınızda bu arzumuza yaklaştığımızı anlayacaksınız…
Zaman, Bing-Bang (büyük patlama) ile yani maddenin yaratılması ile başlayan soyut bir hakikattir... 
Zaman madde ile başlar ve dün-an-yarın kavramlarını içinde barındırır…
Bu hakikat maddeye bağımlı olanlar için geçerli bir sistemdir, yani yaratıcı bunun dışında bir makamdadır ki buna kitaplarımız Ezel makamı der…
Allah ezelden her şeyi bilir ve görür…
İnsanın geçmişini ve geleceğini aynı anda bilen bir makamdır…
O yüzden ne yaparsanız yapın Allah’ın bilgisi dâhilinde yaparsınız ve biz buna kader deriz...
Allah için geçmiş, gelecek, cennet, cehennem ve daha aklımızın almadığı ne varsa bitmiş bir sistemdir…
Sadece bize göre gelecek gelmemiş, dünyanın kıyameti kopmamış, cennete ya da cehenneme girilmemiştir…
Hâlbuki Kur’an’da bu olayların bitmiş halleri anlatılır, yani mevzu bitmiş, defter dürülmüş, herkes menziline yerleşmiştir…
Peygamberlerin, evliyanın, âlimlerin, salih insanların geçmişten, gelecekten, cennetten, cehennemden verdikleri tüm haberler olmuş bitmiş hadiselerin Allah tarafından kendilerine verilen görüntü ve bilgileridir…
Bilim insanlarının kendi hayal ve fantezilerini bir kenara bırakırsak; zaman yolculuğu, geçmişe gidebilmek ve geleceğe şekil verebilmek, bunların hepsi kader açısında bir şey değiştirmeyen, Yaratıcının izin verdiği hadiselerdir…
Mesela Kur’an’da Hz. Hızır ve Hz. Musa Peygamber kıssası vardır…
Tafsilatını araştırırsınız kısaca Hz. Hızır bir çocuğu öldürüyor, Hz. Musa Peygamber bu olayın hikmetini anlamadığı için karşı çıkıyor ve Hz. Hızır “Eğer öldürmeseydim bu falanca yaşta buranın en meşhur eşkıyası olacaktı” kabilinden durumu izah ediyor (Olayın nedeni, hikmetine girmiyorum hadise uzun olduğu için araştırırsınız)…
Burada dikkat edilecek husus Hz. Hızır’ın geçmişte yaptığı bir hadise ile gelecekteki bir durumu değiştirmesidir…
Görülüyor ki gelecekteki durumu görmemiş olsaydı, geçmişe müdahalenin tesirini bilmemiş olsaydı böyle bir mevzuyu Kur’an anlatmazdı…
Bu bize şunu gösterir; öncelikle hatırdan çıkmasın, Peygamberlerin vb. vasıflı insanların gerçekleştirdiği tüm mucizeler ve hadiseler insan neslinin gideceği son noktayı gösterir...
Yani; Hz. Peygamber (sav) Ay’a müdahale mi etti siz de edebileceksiniz…
Hz. Musa denizleri mi yardı siz de yarabilirsiniz…
Hz. Süleyman rüzgâra mı bindi siz de binebilirsiniz…
Bu hadiseler sizi peygamber yapmaz sadece kâinatın sistemini kullanabileceğiniz manasına gelir…
Ki şu zamanda bilim ve teknoloji ile insanlar bunların hepsini gerçekleştirebiliyor…
Yani ortada acayip bir durum yok…
Kâinatın sistemi içerisinde bunları yapmaya Yaratıcı izin veriyor…
Bunlar için geçmişe gitmek -Bedenen mi, zihnen mi, hayalen mi bilemem- geleceğe tesir edebilecek şekilde mümkün dairesindedir demek istiyoruz...
Mesela Hz. Ali efendimiz diyor ki, “Perde açılsa Allah’a verdiğim sözü hatırlıyorum”
Şimdi soruyorum: Hz. Ali’nin Allah’a verdiği söz esnasında bizim ruhlarımız neredeydi?
Dikkat edin et bedenlerimizi çıkardığımızda, ruhlar âlemi dediğimiz mekanda bizler de vardık ve Hz. Adem’den bu yana kim varsa hepimiz aynı ruh yaşındayız…
Farkımız maddi bedendeki kemalatımızdır…
Yani o perde açılmış olsa Hz Adem’in esmaları talim hadisesinden, Hz. Peygamberimizin (sav) miraç hadisesi ve cennet ve cehennem, yaratılmış ne varsa; her bir insan o hadiselere hakim ve insanın bilgisi dahilinde…
DNA mı dersiniz, zihin mi dersiniz, bilinçaltı mı dersiniz, ne derseniz deyin insanda kayıtlı ve mevcuttur demek istiyoruz…
Yani insan o kadar mükemmel bir donanıma sahiptir ki insan eşittir kâinattır…
Kâinatta ne varsa insanda vardır sözü boşa söylenmemiştir…
Ve insan Yaratıcıya muhatap olabiliyorsa şayet; bu derece donanıma sahip bir varlık olarak Yaratıcı tarafından yaratıldığı içindir…
Gelmiş, geçmiş, dün, bugün, yarın, suda yürümek, duvardan geçmek, telefonsuz görüşmek, havada uçmak akla gelen ne varsa Yaratıcıya muhatap olabilen insan için çok basit hadiselerdir…
O yüzden zamanda gitmek, hayalen, ruhen insana zor değildir…
Eğer kendisini maddi kalıplar arasına sıkıştırmadıysa, insanın geçmiş günahlarına gelecekte tövbe etmesine izin veren Yaratıcı, geçmiş hatalarını düzeltebilecek bir âleme geçişe de izin veriyor demek istiyoruz…
O yüzden bilinçaltımızda annemizin, babamızın, dedemizin, ninemizin ila ahir yaşadığı korku ve hastalığa sebep olan travmalara ait bilgi ve dokümanlar mevcuttur…
Bazı metotlar ile o bilinçaltı ara yüzüne girerek onların size ait olmadığını, artık onların döneminde olmadığınızı vb. kodları değiştirerek kalıtsal hastalıklardan kurtulmanın mümkün olduğunu artık biliyoruz demek istiyoruz…
Buna ister beynimizi kandırıyoruz, ister zamanda yolculuk yapıyoruz diyelim…
Neticede bize ait olmayan travmaları temizlemek mümkündür…
Bu ruhumuzun donanımında olan bir güç ve özelliktir…
Peki ama ruh nedir ve ne işe yarar? 
Devamı haftaya…