Dün gece saat 20.48 de büyük bir davete çağrıldınız. Kiminiz heyecanla giderken kiminiz ise aldırış etmedi. Hazırlık yapılan mekânın çoğu boş kaldı. Virüs sebebiyle aralar boş olsa da büyük toplantı hüzünlü başlıyor ve gamlı bitiyor. Düşünebilirsiniz ki günün yorgunluğu sebebiyle gelemediler ya da davetçiye önem vermediler. Her neyse yarına ümitle bakıyorsunuz ve daveti yeniden yapıyorsunuz. Trafik engeli yok. Yollar adeta sizi bekliyor. Her on metre de bir ışıklı yollar size rehberlik ediyor. Yolda tanıdık değil, hiç kimseyi bile göremiyorsunuz. Sanki davete sadece siz çağrıldınız. İçinize bir burukluk doğdu. Adımlarınıza hüzün ortak oldu, kalbiniz kırıldı. İçinizden sordunuz biz kimiz ve neredeyiz? Cevabı ise bulamadınız. Yolda sadece uyuyan birkaç köpek vardı. Fırıncı ise ateşi kuvvetlendirmiş, ekmek somunlarını pişirmekle uğraşıyor. Kalbinizden geçiyor bu ekmekleri kim alacak zira davete gelen yok diye düşünüyorsunuz.

Saat 05:25 de her taraftan büyük ve tatlı bir sesle davet yenileniyor. Akşam gelemeyenler tekrar olarak “büyük himayeye” çağrılıyorlar. Meğerse davet beden kulağına değil, gönül kulağına yapılıyormuş. Yoksa kalp kulağı mühürlümü ki duyanlar yok gibi yalnızlığı yaşıyorsunuz.

Büyük davetin kapısına geliyorsunuz mekân nurlu ama yanan lambalardan daha az insan var içerde. Burası bir asır evvel hilafetle idare edilen ülke değil miydi? Katılanların dedeleri o dönemde doğmamış mıydı? Ne çabuk unuttu insanlar yeryüzüne halife olarak gönderildiklerini. Ayakkabınızı çıkarıp içeri giriyorsunuz ve içerde hayal kırıklığı yaşıyorsunuz genç nüfusu çok olan ülkenin bu mekânın da yaşlılardan sadece birkaç kişi vardır.

Maalesef davete çağrılanlar gelmemişlerdi. Demek ki bu davet yeterli değilmiş. Hani bayrağımız inmesin, ezanımız dinmesin diyorduk. Meğerse hakikat böyle değilmiş. Ezanın muhatapları yok olmuş, kulak verenleri azalmış. Evet, gece medeniyetiniz sabah himayesiyle taçlanmalıdır. SABAH NAMAZI BİR TUTKUDUR.

TRT DE HAFIZLIK BELGESELİ

TRT’de “Yıldızların Yolu” başlığıyla genç futbolcuların belgeseli var. Özel bir itinayla hazırlanmış program. Merakım şu ki bir insanın Kur’an Kursuna gelişinden hafız oluşuna hatta aşere takrib icazetine kadar olan yolculuğunun belgeseli hazırlanmalıdır. Heyecanlı ve istekli gençlerin başarıları, gençlere sunulmalıdır. Öğrencilerin ailesi, hocaları ve kendileriyle beraber bir bütün olarak belgeselde ele alınmalıdır. Mahreç, hareke, ses ve ezberleriyle bir bütün olmalıdır. Her ailede bir hafız olmalıdır. Ya da her aile de dini eğitim almış bir mirasçı bırakmalıyız.

Zekeriya peygamberin bu konuda ki endişesini şu ayette okuyabiliriz: “Doğrusu ben, arkamdan iş başına geçecek olan yakınlarımdan endişe ediyorum; karım da kısırdır. Tarafından bana yerimi alacak bir halef ver; o, Ya‘kūb hânedanına da vâris olsun; rabbim, onu rızana erdir!”

Hz. Zekeriyyâ, halef istemesinin gerekçesini de açıklarken, övünmek veya faydalanmak için değil, dini tebliğ etmek gibi yüce bir gaye için halef istediğini ifade etmiştir.