Sakarya GİAD Yönetim Kurulu Başkanı Zafer Bekdemir:
BÜYÜK BAŞARILAR DENEMEK VE CESARET ETMEKTE GİZLİDİR

Yahya Bakır’a konuşan Sakarya GİAD Yönetim Kurulu Başkanı Zafer Bekdemir “Mücadele edilmesi gerekli, dünyada da örnekleri olduğu gibi, iş insanlarının çoğu denedikleri, yaptıkları ilk işte başarılı olamamıştır. Büyük başarıların ardında birçok kez meydana gelen başarısızlıklar yatmaktadır. Başarmak için sektör ayırt etmeksizin üretmeliyiz, üreticiye destek vermeliyiz, hatta ürettiğimiz ürünleri ihraç ederek ülkemize katkı sağlamalıyız.” dedi.

Yahya Bakır: Zafer Bekdemir’i tanımak isteriz.

Zafer Bekdemir: 1986 yılında Zonguldak’ta doğdum, aslen Sakaryalıyım. Babam motor tamir ustasıydı, babamın işi hasebiyle 6 yıl Zonguldak’ta yaşadıktan sonra memleketimiz Sakarya’ya geri geldik. Alancuma köyünde büyüdüm, çocukluğum tamamen doğal bir ortamda geçti. İlkokul ve ortaokulu köyde okudum. Köyde yaşadığınızda güncel ve doğal hayata daha çok adapte olabiliyorsunuz. Şu an çocuklarımıza yedirmek istediğimiz tüm doğal ürünler, bizim elimizin altındaydı. Çocukluk yıllarımda biz, yumurtayı hiç bakkaldan, sütü marketten, ekmeğimizi fırından almadık, un alıp ekmeğimizi kendimiz yapıyorduk.

Y.B- Köyde büyüyüp yetişmek sizi güçlü hissettiriyor mu?

Z.B- Kolay hasta olan biri değilim. Annem, “Sen; sütü hayvandan, yumurtayı kümesten yiyerek beslendin.” der. Belki de bu şekilde beslenerek büyüdüğüm için bağışıklık sistemim daha kuvvetli. Bu şekilde beslenmek de psikolojik açıdan beni güçlü kılıyor. Tüm bunların motive edici bir özelliği de var. Doğal bir yaşam, sağlığa direkt olarak fayda sağlıyor. Doğal yaşamda hayatın akışını izleme fırsatımız oluyor. Köy hayatında yetişmiş çocuklar herkesi abi-abla olarak görür. Kırsal alanlarda insan ilişkileri iç içedir. Çocuk bir yaramazlık yaptığında köydeki bir abi çocuğu uyarabilir ya da yönlendirebilir. Her şeyin tamiri teknolojik aletlerle yapılmaya başladı. Günümüzde çocuklar birçok şeyi bilmiyor, bir alet bozulunca tamir edemiyor, bu yüzden gençler doğal yaşama girmek zorunda kaldıklarında zorlanıyor ve girmek istemiyor.

Y.B- Eğitim hayatınızda size yol gösteren, sizi destekleyen birileri oldu mu?

Z.B- Bizim zamanımızda ebeveynlerin çocuklar üzerinde etkisi çok fazlaydı. Bir çocuk, liseye gideceği zaman ailenin fikirlerine değer verdiği kişilerden tavsiyeler alınır ve çocuk o yönde yönlendirilip bir okula yazdırılırdı. Ben de annemin bir arkadaşının yönlendirmesiyle Ticaret Lisesi Bilgisayarlı Muhasebe Bölümüne başladım. Geleceğin mesleği diye tabir edilen ve hiç bitmeyeceği düşünülen Muhasebe Bölümü’nü tercih ettim, nitekim ilerleyen süreçte de bu şekilde oldu. Okulu ve bölümü çok sevdim. Liseye düşük bir ortalamayla başlamama rağmen yüksek bir ortalamayla mezun oldum. Lisedeki başarımın arkasında öğretmenlerim, arkadaşlarım ve yöneticilerimiz vardı. Çok güzel bir lise ve gençlik hayatı yaşadım. Bu dönemde tanıştığım insanlar, yaşadığım olaylar ilerdeki hayatımı şekillendirdi. Sekizinci sınıfı bitirene kadar sosyal çevresi, okul ve köy hayatı ile sınırlı bir çocuktum. Bu sınırlı sosyal çevreden kopup bir anda merkeze geçtiğimde bu değişiklik bende ters tepebilirdi ancak aksine sosyal çevrem olumlu yönde daha da ilerledi ve kendimi birçok alanda geliştirme fırsatı da yakaladım.

Y.B- Gençlik yıllarınız nasıl geçti?

Z.B- Üniversite okuduğum yıllarda bir yandan da mesleğimle alakalı çalışıyordum. Reklamcılık mesleği benim için o yıllarda başladı. Meslek öğrenmek konusunda çok istekliydim. Okula gidip gelirken bir yandan da kendimi geliştirmek istiyordum ve boş zamanlarımda yine annemin bir arkadaşının vasıtasıyla sektörde bir abimizin geliştirmek üzere birini aradığını öğrendim. Ben de meslek öğrenmek konusunda çok istekliydim ve gittim. Reklamcılık sanki benim mesleğimmiş gibi hissediyordum. Sürekli bu alanda kendimi geliştirmem gerektiğimi, gelecekte mesleğimin reklamcılık olacağını düşünüyordum. Mesleğe ilk olarak Serisan’da başladım ve 7 yıl devam ettim, sonrasında 1 yıl başka bir firmada çalıştım. Reklamcılık işinde başarılı olmak için insan ilişkileri, sosyallik, girişimcilik üzerine yetenekli olmak gerekiyor. İşverenim, bana çok şey öğretti. Benim de öğrenmeye yönelik bir isteğim vardı ancak isteğimin önüme sunulması gerekiyordu. Bir şeyleri görüp bu yönde ilerleme ihtiyacım vardı.

Y.B- Tünel reklamın kuruluş serüveni anlatır mısınız?

Z.B- Birçok insan tünelin anlamının ne olduğunu soruyor. Bir yıl çalıştığım firmadan ayrıldıktan sonra Çark Caddesi’nde oyun CD’leri ve oyun konsolları işi yapan bir kuzenim ve eniştem vardı. İşten ayrılıp yanlarına gittim. Moralim bozuktu. Bana, “Hayırdır! Neyin var?” diye sordular. Ben de anlattım. Aynı zamanda kuzenimin Çark Caddesi’nin bir arka sokağında butiği vardı. Eniştem, kuzenime “Hülya, biz bu dükkânı boşaltıp Zafer’e verelim. Zafer yarın burada başlasın.” dedi. Bu teklife duyunca havalara uçtum. Aklımda böyle bir şey yoktu, sonrasında dükkâna gidip baktık ve bana yedek anahtarı verdiler. Eve gittiğimde gözüme uyku girmiyordu, sürekli kafamda projeler kuruyordum. Bu dükkânda, reklamcılık yapacaktım. Bu işe başlarken sermaye olarak sadece eski bir arabam vardı. Arabamı satıp iş kuracaktım, ailemden manevi bir destek görüyordum ve bu benim için en büyük zenginlikti. İşe başlarken hiç korkum olmadı. İstanbul’a İzmit’e Bursa’ya makinacılarla görüşmeye gittim. Sağ olsunlar! Sektörde edindiğim tecrübeler sayesinde bana, “Zafer, ne ihtiyacın varsa söyle, gönderelim. Sen bunları al, yerini kur. Ödemesini sıkıntı etme.” dediler. 20 m² dükkânın içini yaklaşık bir haftada doldurdum ancak tabelasını değiştirmedim, benim için manevi anlamı çok büyük olan eniştemin ve kuzenimin butiğinin adı, iş yerimin de adı oldu. Belki bir firmanın ismini bulmak içini doldurmaktan, üretim yapmaktan daha zordur çünkü kalıp haline gelecek bir ismi bulmak gerçekten meşakkatli ancak benim için hiç zor olmadı, çok değerli bir marka ismi zaten hazırdı.

Y.B- Bugün geldiğiniz nokta başlangıçta hayal ettiğiniz bir yer miydi, büyüme süreciniz nasıl gerçekleşti?

Z.B- 2009 yılında Çark Caddesi’nin bir arka sokağında 20 m² bir dükkânda başladım. O zamanlar Çark Caddesi çok hareketli bir caddeydi ancak araç yoğunluğu yoktu. Araç trafiği artmaya başlayınca bizim işimizde genelde dışardaydı. Müşteriler, dükkâna çok fazla gelmez bizim gidip keşif yapmamız, görüşmemiz, daha sonra işi hazırlayıp sunmamız, onaylatmamız gerekir. İş yerimize gidemeyeceğimiz kadar park ve araç trafiği sorunu yaşadığımız süreçte bir üst kata çıktık ve iş yerimizi 200 m²’ye kadar büyüttük, daha sonra farklı bir lokasyona tabela imalatı işini taşıdık. 350-400 m²’ye ulaştık. 2015 yılında artık buraların yetmemesi ve trafik sorunu artmasıyla Serdivan’da 1000 m²’lik bir bina gördük. Gittik, görüştük bizim için çok büyüktü ancak hedeflerim ve hayallerim de bu paraleldeydi. Hayallerim, sürekli kendimi daha fazla geliştirebilmek üzerine kurulu. Her zaman hedeflerin, hep bir sonrası ve hep bir büyüğü olduğu için ben de hep bir sonrasına odaklandım bu yüzden de işimde ve sosyal hayatımda ulaşmak istediğim nokta hep bir sonrası oldu. Dükkâna bakmaya gittikten sonraki süreçte insanlarla görüşüyorum, planlar, projeler yapıyorum, sektördeki büyüklerime soruyorum. Onlarda bendeki heyecanı görüyorlar ve bana bir şey diyemiyorlar. Bunu daha sonrasında anladım. Bir abim yanıma geldi ve bana, “Zafer, dükkânı bana gösterdiğinde çok korkmuştum, daha çok gençsin ve heveslisin. İşini çok seviyorsun, severek yapıyorsun. Başarılısın ancak büyük bir işe kalkıştın ve başına bir şey gelmesinden endişelendim ancak şu an büyük ve başarılı biri geldin. Sana helal olsun!” dedi. Dükkânın tadilat sürecinde bazı şeyler maddi zorluklarla yapıldı ancak ben, hep önümü görerek, çok daha ilerisine değil, de hep bir adım ötesi, bir adım ötesi şeklinde ilerledim. Bugün 1000 m²’lik bir iş yerinde tek başına başladığım işe 18 kişilik bir kadroyla devam ediyorum. Makina parkuru anlamında da çok güçlüyüz. En son 3 sene önce aldığımız makina Gebze’den Bolu’ya, Eskişehir’e kadar bölgedeki tek makina.

Y.B- Uluslararası bir projeksiyonunuz var mı?

Z.B- Birkaç ülkeyle gidip görüştük, ihracat yapmayı denedik. Almanya’ya Avusturya’ya Bulgaristan’a dernekle birlikte ticari geziler düzenledik. Ülkemizin bulunduğu lokasyon çok avantajlı, özellikle 3. dünya ülkelerine yakınlığımız, bizi daha da avantajlı kılıyor. Dünyadaki bütün fuarlara bizzat giderek takip etmeye çalışıyorum. 4-5 yıl önce Çin’de tüm sektörleri 15’er gün olmak üzere paylaştırıp toplamda 45 gün süren dünyanın en büyük fuarına gittim. Fuardan bir ürün, bir makine almadım, bir bağlantı yapmadım ancak sektörün 3-5 yıl içinde nerelere doğru gittiğini gördüm.

Y.B- ‘Reklamın iyisi kötüsü olmaz.’ Şeklinde bir algı mevcut, bir reklamcı olarak sizce reklamın iyisi kötüsü var mıdır?

Z.B- Reklamcılık zor bir meslek. İnsanların görmedikleri bir hizmeti satıyoruz. Aylarca, günlerce uğraştığımız tabela, promosyon, matbaa hizmetlerini ya da görselleri insanlara satmak için en iyi şekilde anlatmamız, ikna etmemiz gerekiyor, bu anlamda ürünün iyi olması yeterli değil. Reklamcılığın en zor işlerinden birisi, ürününüz dört dörtlük dahi olsa müşteriyi ikna etmek zorunda olmanızdır. Teknolojik anlamda o kadar geliştik ki; şu anda teknolojiyle birlikte reklamı yapmak, maliyetin dışında çok daha basite indirgendi. Çağlar öncesinde de insanlar bir şeyler üretiyordu ve o zamanlarda da reklam yapılıyordu. Bu işler tabelalarla, broşürlerle başladı. İyi reklamdan, kötü reklamdan ziyade reklam; direkt olarak müşterinin, markanın vizyonuyla alakalıdır. Müşteri reklamı nerede, nasıl yapmak istiyor, ne göstermek istiyor, neyi tanıtmak istiyor ya da müşteri kötü reklam yaparak kendinden çok konuşturmak mı istiyor? Bunların belirlenmesi gerekli. Müşteri, kötü reklam yaparak kendinden günlerce konuşturabilir, ancak bu, öncelikle markaya zarar verecektir.

Y.B- Sivil toplum kuruluşlarını önemsiyor musunuz?

Z.B- Sivil toplum kuruluşlarını çok önemsiyorum. Sakarya GİAD, bizim için çok önemli, ismi geçtiğinde dahi çok heyecanlanıyoruz çünkü Sakarya GİAD, mazisi çok eski olmamasına rağmen çok eskiye dayanan bir ruhla 2015 yılında kurucu başkanımız Gökhan Korkmaz ve 50 kişilik iş insanının, kurucu üyeliğiyle birlikte kuruldu. Sivil toplum kuruluşları çok değerli çünkü vatandaşlara ve sektördeki diğer insanlara örnek olmaları ve yönlendirme yapmaları gerekiyor. Sakarya GİAD, tam olarak bu amaçla yola başladı. İş insanlarının birlikte hareket ederek daha başarılı bir hale gelebileceklerini göstermek hedefinde. Bu şehirde ticaret yapan, bu şehirde kazanan ve bu şehirde istihdam sağlayan iş insanları olarak bir çatı altında toplanıp, ortak organizasyonlarla ticaretimizi, sosyal hayatlarımızı geliştirebilmek adına çalışmalar yürütüyoruz. Derneğimiz, şehirde yaşı birbirine yakın, daha kolay anlaşabilecek ve bulunduğumuz çağa kolay ayak uydurabilecek, bir kitle ile hareket ettiği için birlikteliğimiz, beraberinde güçlü sonuçlar getiriyor.

Y.B- Sakarya Ticaret ve Sanayi Odası 12. Meslek Komitesi Başkanlığını yürütüyorsunuz, birlikte hareket etmenin ne gibi faydalar sağladığına inanıyorsunuz?

Z.B- Birlikte hareket etmek, bizleri daha güçlü kılıyor. Ortak sorunları beraber paylaşabilmek, bu sorunları birlikte çözmek bize güç veriyor, bu sayede daha fazla gelişiyoruz. Başarılı ve geleceğe faydalı bireyler yetiştirmek, insanlara örnek olmak hepimizin görevi. Öncelikle çevremizden başlayarak insanları hayata kazandırmak prensiplerimiz haline gelmeli. Bir arkadaşımın kardeşi staj yapmak için yer arıyormuş, beni aradı ve staj yapmak istediğini söyledi. Staj yapmak isteyen arkadaşa, “Gerçekten bu işi yapmak istiyorsan gel. Sana burada işi öğretiriz ama göstermelik staj yapmak istiyorsan gelme çünkü biz çay taşıyan, yer süpüren stajyer istemiyoruz. İşi öğrenmek isteyen birini arıyoruz.” dedim. O da bana, “Yok abi! Ben ileride bu işi yapmak istemiyorum ancak staj da yapmak istiyorum.” dedi. Staja başladıktan sonra belli bir süreç geçti, stajı bitti ve stajyerimiz, “Ben, işi çok sevdim ve devam etmek istiyorum. Dışardan bakıldığı gibi değil. Bu işte kendimi buldum.” Dedi. Bu lafın üzerine işe başladığım ilk yılları hatırladım. Benimle aynı duyguları hissediyordu. Hemen arkadaşımızın iş sözleşmesini yaptık ve 7 yıldır yanımızda çalışıyor. Bu tür davranışları sorumluk haline getirmemiz gerekiyor, bu insanı sektöre kazandırdım. Yanımda olan ekip arkadaşlarım, bir gün yönünü çizmek istediklerinde her zaman yanlarında olacağım ve onlara destek vereceğim. Bu şekilde davrandığımızda insanları, hayata kazandırmış oluyoruz, bu da bir nevi sosyal sorumluluk görevlerimizden biri. Mensubu olduğum tüm sivil toplum kuruluşlarında birlikte hareket etme güdüsünün bizleri daha yukarı taşıyacağına inanarak örnek davranışlarda bulunmaya çalışıyorum.

Y.B- Sakarya GİAD’da neler yapıyorsunuz?

Z.B- Türkiye Genç İş İnsanları Konfederasyonuna Bağlı Sakarya GİAD 2015 yılında kuruldu, iki dönem yönetim kurulundaydım. Sadece iş hayatımda değil, dernek başkanlığımın öncesindeki dönemde, yönetim kurulundayken de görevimi en iyi şekilde yapmaya çalıştım ve sonrasında disiplinli çalışma ve görev bilincim sayesinde genç yaşta başkanlık görevine layık görüldüm. 29 Şubat 2020 yılında, genel kurulla birlikte yeni dönemde Yönetim Kurulu Başkanı olarak göreve başladım. Kurucu Başkanımız Gökhan Korkmaz, “Bu koltuğun kalıcı olduğunu, bizlerin ise değişken olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden örnek olmak adına görevimi genç bir ekibe bırakmak istiyorum.” dedi. Başkanlık serüvenim bu şekilde başladı ve tıpkı bu örnekte görüldüğü gibi bizim arka planda çok güçlü bir yapımız var. 29 Şubat’ta göreve başladım ancak kısa bir süre sonra vakalar görülmeye başladı ve devamında gelen kısıtlamalar birlikte sivil toplum kuruluşlarının faaliyetleri de aksadı. Organizasyonlarımızı dijital ortamlarda gerçekleştirmeye başladık. Eczacı üyemiz, virüsle ve süreçle alakalı bilinmesi gerekenler konusunda bizleri aydınlattı. Avukat üyemiz, Pandemi sürecinin ticarete olan etkileri üzerine bilgiler verdi. Üyelerimizden Ali Urgan; tarımla alakalı, tarımın gelecekteki yerini ve önemini belirten bir sunum gerçekleştirdi. Bu sayede tecrübeli büyüklerimizin yönlendirmeleri ile çok güzel projeler gerçekleştirdik. Organizasyonlarımızı yapamasak da bu süreçte sosyal sorumluluk faaliyetlerine ağırlık verdik. Pandemi sürecinde Valiliğin organize ettiği Ramazan ayının başında 25.000 ihtiyaç sahibi aileye erzak kolisi dağıtımında yer aldık. İdlib’de Cumhurbaşkanımızın talimatıyla briket evler yapıldı. 5 adet eve de Sakarya GİAD olarak destek verdik, sonrasında Pandemi döneminde en fazla görevi üstlenen sağlık çalışanlarımıza küçük atıştırmalıklardan oluşan bir kutu hazırladık ve üzerine “Sizler içeridesiniz ancak kalbimiz sizlerle!” diye bir not yazdık ve bu kutuları Pandemi hastanelerine bıraktık. Bu faaliyet bizim için gerçekten çok gurur vericiydi. ‘Bir mont, bir bot’ kampanyamız var ve bu kampanya geleneksel hale getirdik. Geçen sene bu faaliyetimizi, çok büyük bir organizasyonla yaptık ve bir futbol turnuvası düzenledik. Sakarya GİAD üyelerinden oluşan takımlar kurduk, bu takımlar turnuva boyunca iki grup halinde mücadele etti. Gösteri maçında da Sakarya’nın kurumlarından oluşan bir kadronun karşısına eski milli futbolculardan oluşan bir kadro çıkararak gerçekleştirdik ve gösteri maçını da Fırat Aydınus yönetti. Daha önceden aileleri arayıp tek tek çocuğuyla birlikte davet ediyorduk. İçeride çocuklar kendi istediği rengi seçip, deneyip o şekilde montlarını ve botlarını alıyordu. Bu sene Valilikten ihtiyaç sahibi insanların listesini istedik. Pandemi’de aileleri davet etmek her iki taraf içinde risk oluşturduğundan 550 kişiyi tek tek arayıp çocukların mont bedeni ve ayakkabı numarasını öğrendik. Daha sonra bu hediyeleri, hediye paketi yapıp kuryeyle ailelerin evlerine gönderdik. Bu sene yaptığımız bu hayırlı işin anlamını, bir kez daha derinden hissettik. Hediyeleri kuryeyle gönderdikten sonra kuryeci abimize borcumuzu çıkartır mısın? dediğimizde bize, “Sizden Allah razı olsun! Hediyeleri her götürdüğüm aile, o kadar dua ediyor ki; bunu görünce çok mutlu oldum. Sizden kurye parası istemiyorum. Kurye parasıyla tekrar alın. Ben tekrar dağıtmaya razıyım.” dedi.

Y.B- Pandemi süreci ile ilgili sektörlerde yaşanan sıkıntılar için neler söyleyeceksiniz?

Z.B- Hizmet sektörü Pandemi’yle birlikte çok zor bir sürece girdi. Sağlık tabii ki önceliğimiz, virüs çok hızlı bir şekilde yayılıyor. Dünya ülkelerinin de bu durumdan en az etkilenen ülkeler arasındayız, bu da aldığımız tedbirler sayesinde oldu, bu yüzden bu tedbirlere uymak zorundayız ancak ticaretin de devam etmesi gerekiyor. Özellikle hizmet sektörü, halı sahalar zor durumda. İş yerlerinin kademeli olarak belli tedbirler alınarak açılmalı, tedbirler artırılabilir. Üyelerimiz arasında hizmet sektörüne mensup iş insanları var, yaşadıkları zorlukları çok yakından görüyoruz. Bir an önce ticarete dönmeleri gerektiğini düşünüyorum. Her sektör birbirinin devamlılığı niteliğinde ve sektörler birbirlerini tetikliyor. Bir sektör, zayıfladığında onun etki ettiği diğer sektörlerde zayıflıyor. Birinci önceliğiniz sağlık ancak sağlık koşullarımız sağlandığında kademeli olarak işyerleri açılabilir.

Y.B- İleriye yönelik hayalleriniz ve planlarınız nelerdir?

Z.B- Hayatımın her evresinde kendimi geliştirmek istiyorum ancak bu gelişim sadece makinalaşmak, fuarları takip etmek değil. Bireysel, sosyal, kişisel iletişim olarak kendimi geliştirmeliyim. Herkesi dinlemeye çalışırım; konuyla hiç alakası olmayan, hatta çok genç biri dahi bir fikir sunduğunda onu dikkate alıyorum. Belki de verdiği o fikir çok değerli olabilir, bazen her şeyi göremiyoruz, bizim göremediğimiz şeyleri insanlar bize fark ettirebilir. Sektörümle alakalı durağan bir süreç içerisindeyiz, işlerimiz iyi gidiyor ancak gelecekle alakalı makine parkurumuzu geliştirerek, ekibimizi büyüterek ilerlemek istiyorum. Hiçbir zaman Sakarya’nın, Türkiye’nin en büyüğü olacağım, diye hayal kurmadım. Benim hayalim, tüm arkadaşlarımla birlikte büyümek. Sektöründeki arkadaşlarımla, ekip arkadaşlarımla hep bir adım ileriye gitmek istiyorum. Firmaların bize sürekli olarak ihtiyaçları var, firmaların ihtiyacını yerine getirdiğimizde sadece biz kazanmıyoruz. Firmalara doğru ürünü yaparak daha fazla kazanmalarına vesile oluyoruz bu şekilde onlarında ticari hayatlarını devamlı kılıyoruz. Kolay ulaşılabilir olmayı çalışıyorum; planlarım, hedeflerim, prensiplerim arasında bu var. Kolay ulaşılabilir olmak ve hızlı müdahale edebiliyor olmam gerekiyor. Yaptığım işin arkasından bir daha gitmek istemiyor ve kaliteden taviz vermiyorum. Bir işin, bir kerede doğrusunu yapmaya çalışıyoruz.

Y.B- Gençlere yaptığınız işi tavsiye eder misiniz? Gençlerimiz, devlet memuru olmak ve kendilerini garanti altına almak istiyorlar, bu anlamda gençlere neler söylersiniz?

Z.B- Devletimize memur, personel, doktor, mühendis de lazım ancak bu mesleklere okuyarak, belirli bir bilgi birikimi elde edilerek ulaşılabilir. Asıl önemli olan üretebilmek, sadece kendi sektörümle alakalı söylemiyorum. Genel olarak üretim yapmamız gerektiğini savunuyorum. Dünyanın en büyük ekonomisine sahip ve büyük üretimlerin gerçekleştirildiği Çin’den hiçbir eksiğimiz yok, hatta onlardan daha fazla mücadele ruhuna sahibiz. Mücadele edilmesi gerekli, dünyada da örnekleri olduğu gibi, iş insanlarının çoğu denedikleri, yaptıkları ilk işte başarılı olamamıştır. Büyük başarıların ardında birçok kez meydana gelen başarısızlıklar yatmaktadır. Başarmak için sektör ayırt etmeksizin üretmeliyiz, üreticiye destek vermeliyiz, hatta ürettiğimiz ürünü ihraç ederek ülkemize katkı sağlamalıyız. Her deneyen başaramaz ancak başaranlar da deneyenlerdir. Büyük başarılar denemek ve cesaret etmekte gizlidir. Kesinlikle denemeden başarılı elde edemeyiz. Hayret çok kıymetli bir şeydir, hayretle meselelere bakmak sizi güçlü kılar. Yeni bir girişim, yeni bir ARGE gençlerden, girişimcilerden bunu bekliyoruz. Hala dünyada yapılmamış, üretilmemiş bir şeyler illaki vardır. Teknolojinin bu kadar ilerlediği bir dünyada yapılacak yeni buluşlar olmama ihtimali yok. Sürekli bir gelişme içerisindeyiz bu gelişmelerle birlikte yeni ihtiyaçlar doğuyor.

Y.B- Çok teşekkür ediyoruz.

Z.B- Ben teşekkür ediyorum.

Editör: Haber Merkezi