----

 

Yahya Bakır: Başkanım öncelikle sizi tanımak isteriz.

Turgut Babaoğlu: 1971 yılında Hendek’te dünyaya geldim. İşçi bir babanın, orta direk bir ailenin mensubuyum. Sakarya yapısı itibariyle ele alındığında hepimiz bir yerlerden geldik, dedelerimin bir tarafı Batum’dan bir tarafı Rize'den Sakarya’ya göç etmiş. Yaklaşık 130-140 yıldır Sakarya'da yaşıyoruz.

Y.B- Farklı kültürlerin bir arada yaşaması sizce şans mıdır?

T.B- Bana göre farklı kültürlerin içinde bulunmak bir şanstır. Eğer bir gelişim sağladıysak bu şekilde olduğunu düşünüyorum. İlk ve ortaokulumu Hendek’te tamamladım. Liseyi Sakarya'da bitirdim. Çalışmak zorunda olduğum için üniversiteyi zamanında okuyamadım ancak Açıköğretim’den eğitimimi tamamladım. İlkokul döneminden 1995 yılına kadar sürekli bir yerlerde çalışarak hayatımı idame ettirdim. Bundan da oldukça mutluyum. Her insanın hayatında bir hikayesi vardır, benim de bir hikayem var. Eğitimimi tamamladıktan sonra fabrikalarda çalışmaya başladım. İşçilik, müdürlük, uzmanlık olmak üzere birçok farklı alanda çalıştım. Daha sonra uluslararası bir firmada müdürlük yaptım ve siyasetteki adaylığım neticesinde oradaki hizmetimi bitirdim. Çalışma hayatımın içerisinde her zaman siyasetin bir yeri oldu. Liseye giderken Ülkü Ocakları’yla tanıştım. Yönetim Kurulu Üyelikleri, Meclis Üyelikleri, İlçe Başkanlığı görevlerinde bulundum. 10 yıla yakın İlçe Başkanlığı yaptım. 2019 yılında yapılan Yerel Seçimlerinde Hendek Belediye Başkanı seçildim. Hem siyaseti hem sosyal hayatı bir arada götürüyorum. Bunların bir düzen halinde işlemesini küçük yaştan gelen dinamik yaşantıma borçluyum. Öncesinde benim için kötü olduğunu düşündüğüm ne varsa hayatımın belirli noktalarında bana tecrübe olarak geri döndü. Adaylık, İlçe Başkanlığı sürecinde ve şu anki Belediye Başkanlığı sürecimde başarılı olduğumu düşünüyorum. Tüm bu başarılarımın ardında geçmiş tecrübelerimin etkisi var.

Y.B- Hayat hep iniş çıkışlarla zorluklarla dolu değil mi?

T.B- Kesinlikle öyle bazen şeklini bozuk gördüğümüz bir taşın bile o hale gelene kadar çarptığı temas ettiği yerlerin üzerinde etkisi var. Bir de benim gelişimindeki ve hayatı kabul edişimin daha büyük bir etken de ben bir yaşındayken babamı kaybettim.  Biz sekiz kardeşiz ve ben en küçükleriyim. Kalabalık bir ailede büyüdüm annem bizi zorluklarla büyüttü.  Benim de bu zor şartlara adapte olup bir yerden hayata başlamam gerekiyordu. Hayata birden atılınca da neyin ne olduğunu çabuk öğreniyorsunuz ve sahiplenme duygusunu yetinmeyi bu şekilde öğreniyorsunuz. O yüzden hayatımda hiçbir zaman abartıya lükse yer vermedim, Yer vermeyi de düşünmüyorum çünkü yokluğu gören insan varlığın kıymetini çok iyi bilir. Biz varlığın kıymetini bilerek yaşadık bundan sonra çocuklarım için de en büyük mirasım minimalist bir yaşam olacaktır.

Y.B- Sizin düğün cenaze ve cemiyetler konusunda çok hassassınız bunun temelinde ne var?

T.B- Çocukluğumuzda mahallede doğal bir otokontrol vardı. Akrabalık bağınız olmasa bile sokakta gördüğünüz büyükleri amcanız, teyzeniz gibi görüp kendinize çekidüzen verir halinize tavrınızı dikkat etmeniz gerekirdi. Biz mahallemizde büyüklerimizden bu şekilde görerek yetiştik. Ülkü Ocakları’na geçtiğimizde bizim bir üst jenerasyondan abilerimizi gördüğümüzde onlardan örnekler alarak davranışlarımızı şekillendirirdik. Bazen evde toleransı olan davranışlarımızın Ülkü Ocakları’nda ya da bulunduğumuz kurumlarda toleransı yoktu çünkü biz orada sadece kendimizi değil, Ülkü Ocakları'nı da temsil ediyorduk. Diğer bir yandan da küçük bir yerde doğduk, büyüdük akrabalık, arkadaşlık ilişkileri çok yakın ve çok samimi yaşanan bir zamanda yetiştik. Acılar paylaşıldıkça azalır ve sevinçler paylaşıldıkça çoğalır düşüncesi ile hayatımı şekillendirdim. Belediye Başkanı olmadan önce zaten hayatım bu şekildeydi. Belediye Başkanı olduktan sonra da etki alanım daha çok gelişti ve daha fazla tanınır oldum. Önceden benim için alışkanlık haline gelmiş davranışlar artık belediye başkanlığı sıfatıma da yansıdı.

Y.B- Tüm bahsettiğiniz tecrübelerin sizin için hem siyasette hem ticarette yol gösterici olduğunu biliyoruz o dönemdeki abilerin ve toplumun sizin için bir şans öğesi bir rol model oluşturduğu aşikâr peki şu anki gençler için siz neler tavsiye edersiniz?

T.B- Benim iki kız çocuğum var. Kendi çocuklarıma fırsat buldukça ne nasihat veriyorsam gençler içinde aynı nasihatleri verebilirim. Çocuklarıma okumanın şart olduğunu ancak okurken aynı zamanda toplumsal hassasiyetlerin ve değerlerin ailen de gördüğün saygının ve sevginin çocuklara karşı büyüklere karşı özellikle hayvanlara karşı vicdanlı olmaları gerektiğini söylüyorum. Çocuklarıma diyorum ki; “Tahsilini istediğin kadar ilerletebilirsin her zaman yanında olacağım ancak iyi bir birey olmazsan iyi bir vatandaş olmazsan bitirmiş olduğun okulun yapmış olduğun tahsilin hiçbir önemi olmaz.” Gençler teknolojiyi sonuna kadar kullanmalı ama teknolojinin esiri olmamalıdır. Gençler teknolojiyi kendi gelişimleri için kullanmalıdır. Gençler okudukları süre zarfında ve sonrasında topluma faydalı bireyler haline gelmelidir. Sadece kendine faydalı olmak yeterli değildir topluma da ulaşmak gerekir. “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” düşüncesini terk etmeliyiz. Topluma karşı duyarlı olmalıyız bir cenazede ya da bir hasta ziyaretinde onların hissettiği duyguları hissedebilmeliyiz. Ben Türk gençliğine sonsuz güveniyorum geleceğimiz onların ellerindedir. Gençler umutsuzluğa kapılmasın. Ben insan kaynakları üzerine yıllarca çalıştım son dönemde umutsuzluğa kapılmış özellikle üniversite mezunu gençlerimiz çok fazla. Hepimizin işsiz kaldığı dönemler olmuştur, sadece bir yöne odaklanmamalıyız, farklı alanlarda, farklı yeniliklere yönelmeliyiz. Hayata bir yerden tutunmalıyız. Hem ailemize hem kendimize hem de topluma olan borcumuzu ödemeliyiz.

Y.B- Gençlerimizin pek fazla iddiası olmadığını görüyorum. Sizce gençlerimizin hayata dair bir motivasyon problemi mi var?

T.B- Hem siyasette hem de iş hayatında gençlerle bir araya geliyoruz. Hayallerini ve ideallerini, bir hedeflerinin olup olmadığını soruyorum. Bana bir hayallerinin ve bir hedeflerinin olmadığını söylüyorlar. “Şu okuldan mezunum, bir yerde çalışmak istiyorum.” cevabını veriyorlar. Meslekleri ile ilgili bir planları olduğunu soruyorum. Hiçbir fikirleri, hiçbir planları yok. Beni cezbedecek, “Bu çocuğa da şurada bir fırsat verelim, onda bir ışık görüyorum.” diyebileceğim çok nadir. Gençler çok bilgililer ancak bu bilgileri teoride kalıyor ve uygulamada bir şey yapamıyorlar.

Y.B- Hendek’e karşı ayrı bir sevginiz var.  Hendek denilince ne hissediyorsunuz?

T.B- Ben merkezde doğdum evimiz merkezdeydi ve orada bir Kavlan Ağacı vardı. Benim için ağaçlarla donatılmış caddemizde yürümek, cami avlusunda bir çay içmek, turistik bir bölgede geçireceğim tatilden daha kıymetlidir. Çünkü orada tanıdıklarım çocukluk anılarım arkadaşlarım var. Ailem dahi zorunlu seyahat ettiğimizde dönerken Hendek tabelasını gördüklerinde “Oh be!” geldik diyorlar.  Ben adeta Hendek’ten uzaklaştığımda sürgünde hissediyorum. Açıkçası Sakarya Ferizli’den Söğütlü’ye, Sapanca’dan Arifiye’ye, Hendek’ten Akyazı'ya her bir karışı ayrı güzel. Sakarya farklı bir değer. Doğup büyüdüğüm yer Hendek olmasına rağmen hiçbir zaman Hendekliyim demedim. Her zaman Sakaryalı olduğumu söyledim. Dışarıya çıktığımızda Sakaryalıyız ancak Sakarya'nın içerisinde sorduklarında Hendekliyiz. Bizi Sakarya birleştirir.

 

Y.B- Seçimlerde okuduğunuz Hendek şiirini siz mi yazdınız?

T.B- Seçim kampanyasında şiir okuyalım diye Seçim koordinasyon merkezimizle konuştuk. Sonrasında Hendek’i anlatan bir şiir yazdım ve seslendirdim.

Y.B- Bizimle de paylaşır mısınız?

T.B- Tabi ki memnuniyetle…

 Hendek’im… şehrim, sevdam

Ben bilirim, ben bilirim seni bütün Hendekliler gibi

Balıklı Deresini, Hendek Çayını, Çakallık Deresini

Hayri’nin Yerini, Şelale Çay Bahçesini…

Köroğlu’nu, Huzur Düğün Salonunu…

Mazhar Amcanın otlağını, Kadir’in Çayırını…

Meydandaki Çeşmeyi, Saat Kulesini..

Bazen çocuk avuçlarımızı bazen nasırlı avuçlarımızı açıp dua ettiğimiz Keremali’yi, Şıhlar’ı, Selman Dedeyi ben bilirim.

Öğrendim Hendek, öğrendim senden fındık tarlasında başak yapmayı…

Çit Mahallesinde tütün mecisini, mısır kırmasını, Puna’da kabak hasadını…

Senden öğrendim helali, helal lokmayı

Ekmek derdine, emek derdine düşmeyi

Senden göç edip gidenlerin sana özlemini bilirim…. Bilirim Hendek… bilirim mısır ekmeğini, kara lahanayı, kuymağı, acıkayı

Üç ayağı, cilveloyu, kafkası, halayı

Değişiyor her şey, değişiyor Hendek, zaman geçiyor….

Ben bu şehirde doğdum, bu şehirde öleceğim.

Dileğimdir rahmetle anılmak… Rahmetli Osman Yılmaz, Ekrem Günay, Zeki Cömert gibi

Rahmetli Cemal Hoca, İrfan Hoca, Ekrem Hoca, İlyas Hoca gibi

 

Seni unutmak mümkün mü? Sen ülkümün emeği, sen kıymetlim.

Sen babamın, atamın yadigarı, sen anamın duası, sen elimde kalansın….

Terk eden terk etti gitti, terk edecek olan varsın gitsin…

Ben terk etmeyeceğim

Zaman geçiyor…. Zaman geçiyor Hendek…

Rahmetle anılmak için sana, sana dair ne varsa hizmet etmek için

Ahde vefa için birlikte başarmak için yol ver, izin ver Hendek

Sefer bizimdir, zafer Allah’ın

Böyle çokta uzun olmayan ama özellikle hendekte ben ve benim üst jenerasyonumun hepsinin hatıralarında, anılarında geçmiş mekanların ve olayların konu edildiği bir şiir yazdım. Bizim etnik kökenlerimize baktığınızda biliyorsunuz ki her ulusun kendine has bazı yemekleri var. Bu şiirde de birçoğu yer alıyor. Eski Belediye Başkanları ve bizi camilerde okutan hocalarımız ve hâfızlarımızın isimleriyle şiiri çeşitlendirdik.

Y.B-Günlük hayatta şiir okuyor musunuz yoksa bu seçimle ilgili bir çalışma mıydı?

T.B- Aslında şiir okumak gibi bir meziyetim yok kitap okumayı severim Türk sanat ve Türk halk müziği eserlerini söylemeyi seviyorum. Hatta ben bir koroda yer alıyorum. Eserler seslendiriyorum, bu tarz sanatsal faaliyetleri destekliyor ve içinde bulunuyorum. Hendekte 60 sene öncesine dahi gitseniz sanatla ilgili çok güzel oluşumlar var Hendek her dönemde farkını ortaya koymuştur müzikal anlamda toplumsal olaylar anlamında duyarlı ve model olmuş bir ilçedir.

Y.B-Şehirler aslında bir okul gibi şiirlerde öğretiyor türkü de söyletiyor.  Orada bir kültür var sizi alıp yukarıya taşıyor. Bu korunun bir hikayesi var mıdır?

T.B- Koro 10 yılın üzerinde bir koro 5-6 yıldır koronun içerisindeyim. 2013 yılında seçimlerden önce koroya katıldım. Bu konu hakkında bir kabiliyetim olduğunu düşünüyordum evde çocuklarıma sürekli şarkılar söylüyordum.  Bir gün oradaki büyüklerimizden bir abimiz beni de davet etti. Ben de gittim ve o zamandan beri koronun bir parçasıyım. Belediye Başkanlığı’ndan önce hazırlandığını bir şarkı vardı. Belediye Başkanı olduktan sonra söylemek nasip oldu. Şarkının adı “Ömrümce hep adım adım her yerde seni aradım.” diye güzel bir şarkıydı. Bu davranışım çevremdeki insanların da çok hoşuna gidiyor. Bir Belediye Başkanı böyle olmalıdır. Sanatta, kültürde toplumun her alanında aktif olmalıdır örnek teşkil etmelidir.

Y.B- Eğer şarkı bilmezseniz, türkü bilmezseniz; edebiyat, şiir bilmezseniz bu toplumun insanlarını, derdini, gamını nasıl anlayacaksınız bu mümkün olur mu?

T.B- Ben aşağı yukarı 50 yaşındayım adaylık döneminden beri okulda çalışmadığım kadar ders çalışıyorum. Toplumsal bazı sorumluluklarım olduğunu bazı konularda kendimi eksik gördüğüm yanlarımı geliştirmeye çalışıyorum. Zaman zaman girdiğimiz toplumlarda oturumlarda konuşmalarda bir konuya istinaden gideceğimiz yerlerde o konulara ilişkin dersler alıyorum, bilgi ediniyorum, eksiklerimi tamamlıyorum. Sizi rol model edinen insanlar var.  Onlara vereceğiniz tek bir yanlış cevapla bütün hayallerini yıkabilirsiniz. Buna neden fırsat vereyim ki bu anlamda kendimi geliştirmek için her şeyi yapıyorum. Basını, medyayı, genel kültürü takip ediyorum. Güncel siyaseti ve ülkenin dış politikası da dahil olmak üzere araştırıyorum.

Y.B- Gerçekten çok değerli işler yapabiliriz ancak bir insanın gönlüne dokunmak, bu yaptığımız bütün işlerden daha değerli olabilir. Yunus Emre'nin “ilim ilim bilmektir, ilim kendini bilmektir. Sen kendini bilmezsen bu nice okumaktır.” diye başlayan bir şiiri var, bu şiiri çok seviyordum. “Gerekse var bin hacca, hepsinden iyice bir Gönül'e girmektir.” diyor Yunus Emre. Mesele insanların hassasiyetini bilmek, bu tüm işlerden daha kıymetlidir.

T.B- Uzun yıllar seçim koordinasyonlarında görevler yaptım. Bayrak astık, flama yaptık, yazılar yazdık. İyi bir gözlemci olduğumu düşünüyorum o dönemlerde eksik yaptığımız ama sözümüzün geçmediği için sessiz kaldığımız yerler vardı. Sonra aday olduğumda gözlemlediğim ve yapmam gereken her şeyi yaptım. Bu tespitlerimden sonra vatandaşa sadece hizmetin yetmediğini eğer vatandaşa dokunulmadıysa ona yaptığınız ve yapmadığınız hizmetlerin nedenlerini anlatamıyorsanız hiçbir zaman kalıcı olamazsınız düşüncesine vardım. Yıllardır yapılmamış bir yerin yolunu yaptık O kadar mazlum insanlarımız var ki bir kadın vardı.  “Bacım nasılsınız? yolunuz yapıldı, memnun musunuz?” dedim. Belki de başkan olduğumu bile bilmiyor. “Allah razı olsun.” dedi. İnsanları mutlu etmek çok kolay, böyle insanları başımızın üzerinde taşısak azdır. Kırsalda ve köylerde yaşayan büyüklerimiz bir kazma vurulduğunda dahi çok büyük vefalılar gösterir.

Y.B- Geçenlerde bir yazı okudum orada büyükler çocuklara yapmayasın, etmeyesin diye hitap edermiş. Olumsuz davranışlarda yapmayasın, etmeyesin dendiğinde hem dua yerine geçtiğine hem de edilgen olmama dikte etmeme anlamı taşıdığına inanıyorlarmış. Sizde genel olarak gençlere karşı vatandaşlara karşı bu tavrı sergiliyorsunuz.

T.B- Yapıcı olmakta fayda var. Dostlarımızdan arkadaşlarımızdan sesimizin gittiği her yerden şunu istiyorum; yapılanın takdir edilmesi gerektiğine inanıyorum. Bir de bir siyasetçi olur, hükümet olur uyarıcı olmakta fayda var. İyi olmakta fayda var çünkü kötü insanlar iyi insanlara hükmetmeye başladıkları anda tehlike başlamıştır.

Y.B- Sizin hem Gençlikspor’da hem Hendek Beldespor’da basketbol ve hentbol oynadığınızı biliyoruz. Hala spor yapıyor musunuz?

T.B- Sabah namazından sonra şehir merkezindeki Stada çıkıyorum orada tam 1 saat yürüyüş yapıyorum, hafif tempoda koşuyorum, güzelce bir terliyorum, kültürfizik hareketleri yapıyorum. Hendek'te sabah çorbası meşhurdur daha sonra çorbamı içiyorum. Çay ocaklarında arkadaşlarımla sohbet muhabbet ediyorum. Hazırlanıp mesaimin başına geçiyorum. Spor sayesinde zımba gibiyim yorulmak nedir bilmiyorum sporu herkese tavsiye ediyorum. Özellikle yaşı ilerlemiş kişilerin spor yapmalarına ve güne zinde başlamalarını öneriyorum.

Y.B- Başkanım hendek şehrin girişi Ankara'dan İstanbul'a giden bütün araçlar belki de Türkiye'nin en yoğun kara yollarından birinin üzerinden geçiyor.  Hendek'in bu avantajı kullandığını düşünüyor musunuz?

T.B- Hendek’in bu avantajı kullandığını düşünüyorum. Bir yerin gelişiminde jeopolitik konumunun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bizim eski adıyla E5 yeni adıyla D100 karayolunun Hendek’in içerisinden geçmesinin Hendek için müthiş bir avantaj olduğuna inanıyorum. Hendek içerisinde Organize Sanayi, Üniversite, değişik faaliyetler sürdüren kurumları barındırıyor birçok otoyol Hendek’in içerisinden geçiyor tüm bunlar hendek için büyük bir avantajdır. Pek de iş sıkıntısı sadece işini beğenmeyenler ve çalışmayı alışkanlık haline getirememiş düzensiz çalışan insanlar tarafından yaşanıyor. Hendek'te 10.000'in üzerinde insanların çalıştığı fabrikalar var bu fabrikalar 150'den fazladır. Dünyanın en büyük filoları ve kooperatiflere Hendek'tedir. Şu anda ki tek sıkıntım Düzce'den ilk giriş kapısı olan Hendek'in kendisine yakışır bir girişi yok oraların düzenlenip kendine yakışır bir hal alması gerekiyor bunları gerçekleştirmek adına vatandaşları rızaları almamız gereken durumlar var ve ardından bu projeyi gerçekleştireceğiz.

Y.B- Başkanım Hendek’le ilgili hayalleriniz nelerdir? Hendek’i nereye taşımak istiyorsunuz?

T.B- Dönemimizin sonuna kadar kişi başına düşen 0.75 yeşil alanı dönemin sonunda 1,5-2'ye kadar çıkarmayı hedefliyoruz. En önemsediğim konu çocuklara ve gençlere yeşil alanlar bırakmak. Hizmette zaten bir sıkıntımız yok geçmiş döneminde yapılan her şeyi neredeyse iki katına kadar çıkardık. Özellikle okula başlamamış ve ilkokul seviyesinde olanlara spor imkânı sunacak alanlar oluşturmaya çalışıyoruz. Kısıtlı imkanlara rağmen çok büyük işler yaptığımıza inanıyorum. Sosyal alanlarda gelişim sağlamak isteyen bireylerin sayılarını arttırmak istiyoruz. Süleyman Seba Spor Kompleksi projesinde yaklaşık 2000 gencin spor yapma imkânı bulacağını bir alan oluşturmayı amaçlıyoruz.

Y.B- Süleyman Seba Spor Kompleksi projesinden bahseder misiniz?

T.B-Projenin tamamını dönemimizin sonuna kadar bitirmeyi planlıyoruz.  Hendek'te çok fazla spor yapan ve yapmak isteyen insanlar. Bu spor merkezinin yaparken çocukların annesinin elinden tutup gideceği spor yapabileceği bir alan oluşturmayı istiyoruz. Spor Kompleksi farklı spor dallarına hizmet edecek. Hendek uzun yıllardır oluşmuş bir sporcu kimliği var. Spor Kompleksi çok farklı branşlarda çocukların yetişebileceği mevcut lisanslı sporcuların da antrenman yapabileceği alanlar oluşturmayı hedefliyoruz.

Y.B- Başkanım sizce siyasetin ve ticaretin temelini ne oluşturuyor?

T.B- Her ikisinin de temelini, hatta toplumun temelini ahlak oluşturuyor. Toplumun tamamının kabul ettiği ve herkesin bildiği bazı toplumsal değerler var bu değerler doğrultusunda insan kendi yaşantısını belirlemeli ve ona göre bir yaşam sürmelidir. Siyasetin içinde bulunduğum süre zarfında ve aday olduğum zamanlarda dahi rakiplerime karşı hiçbir zaman kavgacı ve belden aşağı bir siyaset yapmadım. Empati yapmalıyız, birbirimizi anlamalıyız bu sayede birbirimize saygılı olur ve topluma örnek teşkil ederiz.

Y.B-Başkanım çok teşekkür ederiz

T.B- Ben teşekkür ederim

 

Editör: Haber Merkezi