Taraklı Belediye Başkanı İbrahim Pilavcı: TARAKLININ TARİHİ VE GELENEKLERİ KİTAP OLARAK OKUTULMALI

“Yahya Bakır’a konuşan Taraklı Belediye Başkanı İbrahim Pilavcı “Taraklı’nın şu anda yaşayan bir kültürü, kadim bir değeri var. Hali hazırda var olan ve yaşayan değerleri önemseyip evrensel değerler haline dönüştürmeli, tüm insanlığa kazandırmalıyız.” dedi.

Yahya Bakır: Çocukluk ve gençlik yıllarınızı anlatır mısınız?

İbrahim Pilavcı: Taraklı’da doğdum, büyüdüm. İlkokulu Taraklı’da okudum. Ortaokulun ilk iki sınıfını Adapazarı’nda okudum ancak babam ticaretle uğraştığı için üçüncü sınıfta kaydımı Taraklı’ya aldım ve eğitimime ilçede devam ettim. Babam tüccar. Hacettepe Üniversitesi İşletme Bölümü mezunu. Üniversiteden sonra ticaret daha tatlı geldiği için yoluna ticaretle devam etmiş. Bölgenin ürünlerini alıp İstanbul’a, Ankara’ya, Bursa’ya ve İzmir’e satışlar yapıyormuş. İlkokul yıllarımda bir de bakkal dükkânımızda vardı. Dönemin iyi işleyen yerlerinden biriydi. İlçede cumartesiden cumartesiye pazarımız kuruluyor. Eskiden vesait araçları bu kadar fazla olmadığından dolayı insanlar topluca, haftada bir kez olmak üzere ilçeye geliyorlardı. Biz de bu dükkânı haftada bir kez açıyorduk. Ortaokul üçüncü sınıfta babam, “Taraklı’ya gel, burada oku, okul haricinde kalan zamanında da dükkânla ilgilenirsin. Dükkânı açarsın.” dedi. Ben de babamın sözü üzerine ortaokul üçüncü sınıfta dükkânın anahtarını aldım. Bir yandan okumaya bir yandan ticarete başladım ve liseyi bu şekilde bitirdim. Üniversite okumaya çok hevesliydim ancak nasip olmadı. Tercihlerime kayıt yaptıramadım. Babam, orada da “Evin bir oğlusun, işi kime bırakacaksın, Açıköğretimden İşletme Fakültesi oku.” dedi. Ben de babama, “Tamam, öyle yapalım.” dedim ve İşletme Fakültesi’ni bitirdim. Üniversiteyi bitirdikten sonra üniversitenin bana fayda sağlaması gerektiğini düşünerek bu alanda da bir şeyler yapmak istiyordum ve kendi muhasebemizi de tutacağımı varsayarak Mali Müşavir olmaya karar verdim. Stajımı yaptıktan sonra Mali Müşavir olup ofisimi açtım. Halen ticarete devam ediyoruz. Bizim esas işimiz ticaret. Çocukluğumuzun geçtiği bölgede herkesi tanıyarak ticaret yapmak, hiç tanımadığımız, bilmediğimiz insanlarda ticaret yapmaktan daha kolay ve bu iş, bizim ata mesleğimiz olduğundan dolayı vazgeçmek hiç de kolay değil. Mali Müşavirlik mi, ticaret mi, diye düşündüğümde her zaman ticareti seçmişimdir çünkü ticaret insanı hayata bağlar. 90 yaşına da gelsek küçük küçük de olsa kardeşler olarak aramızda da bir şeyler satacağız çünkü bu iş bırakılacak bir şey değil.

Y.B- Ticaret ata mesleğiniz mi?

İ.P- Atalarımız tüccarlıktan geliyor, hepsi uzun yıllar esnaflık yapmış keza Taraklı’da yaşayan insanların çoğu tüccar diyebiliriz. Bugün az gibi görünse de Taraklı’da üç yüz yıl önce Evliya Çelebi’nin kitaplarına baktığımızda orada da görüldüğü gibi Taraklı’daki birçok camiden, okuldan, medreseden bahsediyor. Oradan edindiğimiz bilgiler doğrultusunda bölgenin ortak bir pazarı olduğunu anlıyoruz. Göynük, Gölpazarı, Geyve, Taraklı’da buluşup Taraklı’da pazar yapıyor. Taraklı’nın tarihi çok eskiye dayanıyor. Fetihlerden sonra Taraklı’ya getirilenler, buraya yerleştirilen insanların mezar taşlarından okunduğu kadarıyla da çoğunda molla yazıyor. Biliyoruz ki o dönemdeki mollalar bu zamanın profesörüdür. Konya’dan, Trabzon’dan Anadolu’dan daha önce Osmanlı’nın himayesinde olan Taraklı’ya ve diğer yerlere yerleştirilen insanların kimler olduğuna dikkat edilirmiş ve genel olarak eşraflar, tahsilli, kalifiye insanlar tercih edilirmiş. Şu anda Afyon Başmakçı’da yumurtanın borsası belirleniyor ancak o dönemde yumurtanın borsası Taraklı’da belirleniyormuş. Yumurta, İstanbul’a Taraklı’dan gidermiş. Yüz yıl önce Taraklı’ya bir günde köylülerin getirdiği kabuklu ceviz vs. ürünler yüz ton ise günümüzde bu rakam beş tona kadar indi. Yüz yıl önce ticaret, bugüne oranla daha fazlaymış. Bunda tabii ki sektörlerin ve güzergahın değişmesi gibi birçok neden var. Taraklı’da herkes ticarete yatkındır ve her ailede bir esnaf vardır.

Y.B- Belediye Başkanlığı süreciniz nasıl geçiyor?

İ.P- Belediye Başkanları, halkın içerisinde, alanlarda insanlarla beraber olur. Vatandaşın derdini dinler, onlarla hemhal olur ancak şu an içinde bulunduğumuz dönem dolayısıyla çok kısıtlı bir Belediye Başkanlığı süreci yaşıyoruz. Belediye Başkanları, en güzel yolları, asfaltları yapsalar da eğer vatandaşın sırtını sıvazlayamıyor, onlarla tokalaşamıyor, ‘Nasılsın Ahmet Amca?’ diyemiyorsa yaptıkları tüm hizmetler eksik kalır. İsterseniz bulunduğunuz ilçenin her yerini altınla kaplayın ancak vatandaşın Belediye Başkanı olamıyorsanız hiçbir önemi yok. Vatandaşın dokunabileceği, ulaşabileceği, istediğinde erişebileceği bir başkan olmak her şeyden daha kıymetlidir. Bunu yapabildiğimizde tam anlamıyla bir Belediye Başkanı olmuşuz, demektir.

Y.B- Taraklı vatandaşı sakin yapısıyla ile tüccarlığı nasıl bir arada barındırıyor?

İ.P- Bu tamamen yetiştirilme tarzıyla alakalı bir durum. Biz arkadaşlarımızla oturup kendi aramızda konuştuğumuzda da eskilerden bahsediyoruz ve eskiden araçlar, vasıtalar çok fazla olmadığından panayırlar çok önemliydi. Taraklı’ya panayırdan panayıra gelen köylüler vardı. Şimdinin ihtiyarları, o zamanın gelinleri; “Bizim kayınpederlerimiz, panayır zamanları tuttuğunu eve getirirdi. Evde misafirlere hizmet etmekten panayıra gidip alışveriş yapamazdık.” diyorlar. Bu tamamen gelenekle alakalı, gelinler kayınpederlerinin bu davranışlarına hoşgörüyle yaklaşıyor. Babalar, eşlerini dostlarını köyden gelen insanlara duyurmak ve misafir etmek için evlerine getirebiliyor ya da her cuma namazından sonra vatandaşlar özellikle köy yerleşkelerinde eşini, dostunu eve çağırıp misafir etmek için yarışır.

Y.B- Mali Müşavirliğe başladıktan sonra siyasete girişiniz nasıl gerçekleşti? Biri sizi yönlendirdi mi?

İ.P- Biz Taraklılılar olarak doğuştan siyasetçiyiz. Bir yandan ticaret yaparken bir yandan da siyasetle ilgileniriz. Kahve ve kıraathane kültürü bizde çok fazla, bunu bilakis manavlarda sık sık görüyorum. Hakikaten bu, bizim için bir kültürdür. Herhangi bir kıraathaneye gidin bir köşeye oturun, masalarda konuşulan sohbetler özellikle seçime 1-2 yıl kala veya seçimlerin akabinde o kıraathanede hükümetler kurulur, yıkılır, birçok kişi aday gösterilir, seçilir. Biz bu atmosferde büyüdük ve babam Hacettepe mezunu. 1978 yılını çok canlı bir şekilde yaşayanlardan biri. O dönemdeki heyecanı, ülkücülüğü yıllar içerisinde bize de sirayet etti. Ortaokul ve lise çağlarımda da mikrofonu benden başka kullanan olmamıştır. Küçük bir ilçede uzun bir ticari geçmişimiz var, hal böyle olunca da hep kollamak, korumak, dertleri çözmeye öncülük ediyoruz. Etrafımızdaki insanları yönlendirmek işi bizlere kalıyor. Mesleğimiz gereği Mali Müşavirlik yapıyoruz ve danışılan oluyoruz. Bu sadece parayla yapılan bir şey değil, biz Taraklı’da mesleğinizin zekatının zekatını veriyoruz çünkü Taraklı gibi küçük bir yerde Mali Müşaviriz, insanların ne derdi varsa çözmekle yükümlüyüz. Derneklerde, belirli kurum ve kuruluşlar da sağdan say on kişi, soldan say on kişi olduğumuz için ister istemez bir şekilde bulunmak zorundayız. Nüfusumuz belli. 2009 ve 2013 yılları arasında İlçe Başkanlığı görevini yürüttüm siyasete başlangıcımda bu şekilde oldu, daha önce yönetim listelerinde de vardık.

Y.B- Siyaseti özümsediğinizi düşünüyor musunuz?

İ.P- Siyaseti politika anlamında yalan dolan insanları kandırarak, kurgulayarak siyaset yapmayı hiçbir zaman özümsemedim. Siyaset, hayatın içerisinde her yerde var. Evimizde, iş yerimizde de siyaset yapıyoruz. Aile reisliği de bir siyasettir. Gerçek manada idarecilik ve yöneticiliği özümsüyorum ve önemsiyorum ancak birilerinin alışmış olduğu tarzdaki siyaset bana kesinlikle uymuyor. Bu tür siyaseti kabul etmiyorum.

Y.B- İki siyasi partinin bir araya gelerek seçtiği bir adaysınız, bu sizin için sürpriz oldu mu?

İ.P- Taraklı’da kim Belediye Başkanı olur ya da bir dahaki dönem kim aday olur, dendiğinde gösterilecek isimler bellidir. Biz de önceki dönemde ismi sayılanlardan biriydik, daha önce İlçe Başkanlığı görevini icra etmemiz, sohbetlerde görüş bildirmeniz, ilçede tanınır olmamız tüm bunlara vesiledir. 2018 yılının sonuna doğru belediye başkanlığı ile ilgili bir düşüncemiz, fikrimiz yoktu ve partilerin artık adaylarını belirlediği bir süreçte o dönemin İlçe Başkanı Halim Cingöz ısrarla gelip gidiyor, “Sen başkan adayısın.” Diyordu. Ben de onu kardeşim gibi severim, ona “Benim böyle bir fikrim yok, işlerimiz çok yoğun, başka birini bulalım, oturalım. Birini aday yapmamız, göstermemiz gerekiyorsa istişare edelim.” dedim. Partinin ve siyasetin içinde bulundum. O dönemde Halim Cingöz ısrarla gelip gidiyordu. Ona, “Halim bu işler senin demenle olmaz, Taraklı’daki tüm ülkücüleri topla, ben MHP’liyim diyen ne kadar insan varsa onlarla toplantı yap, duyur. Kabul ederlerse ben aday olurum, eğer derlerse ki İbrahim Pilavcı bizim adayımızdır. O zaman ne gerekiyorsa yaparım.” dedim. Açıkçası beni isteyeceklerini düşünmemiştim çünkü bazı çevreler belediye başkanlarını genellikle eğilip bükülen laftan anlayan kişiler olsun istiyor. Benim böyle bir karakterim yok, çok fazla laftan anlayan biri değilim, söylenilen kalıba girmem, her zaman doğrudan yana olurum. Sonrasında 300-400 kişilik bir toplantı yapmışlar, toplantı alanına gittiğimde çok şaşırdım. Bana, orada “Bu iş tamam, adayımız sensin.” dediler ve o an anladım, artık bu işten dönüş yok. Planlanmış hiçbir şey yoktu, orada toplantı bitti ve çıktık. İnanılmaz bir konvoy oluştu. Taraklı’ya girdiğimizde insanlar çok şaşırdı. Gayri ihtiyari çok büyük bir aday tanıtımı olmuştu. O günü hiç unutamıyorum. Yaptığımız işlerin temiz olması, gayretli olmamız tevfiğin Allah’tan olması tam olarak bu oluyor. Devamında insanlar ittifak olacağını bildiğimizi düşündüler. “Siz zaten başkan adayı olarak senin göstereceğini biliyordunuz.” dediler ancak kesinlikle böyle bir şey yok.

Y.B- Nasibe inanıyor musunuz hayatınızda unutamadığınız nasipler oldu mu?

İ.P- Hayatım hep nasipler üzerine kuruluydu. Açıköğretimde İşletme Fakültesi okurken birinci sınıfta üç dersten kaldım ve o dönemde de iki dersten kalırsanız, ikinci sınıfa koşullu geçiyordunuz. Üç dersten kalırsanız da birinci sınıfı tekrar ediyordunuz. Üç dersten kalınca ben de tekrar edecektim. Bu durum kafama takıldı ve kayıt yaptırmadım, birkaç sene ara vermeyi düşündüm. Bir gün Adapazarı’ndaydım, bir arkadaşım harç yatıracağını söyledi. “Hadi sen de gel, harçları yatıralım.” Dedi. “Kayıt yaptırmayacağım. 1-2 yıl ara vereceğim.” Dedim. Arkadaşımda “Sen yine de harcını yatır. Ne olur ne olmaz.” dedi ben de bankaya gittim. Sınıfı tekrar edecek olanlar 80 TL ödeme, geçenler 100 TL ödeyecekti. Gişedeki kişi benden 100 TL istedi. Ben de ona, benim harcımın 100 TL değil, 80 TL olması gerektiğini söyledim. Gişedeki kadın, “Ben burada 100 TL görüyorum.” dedi. Neyse, ödemeyi yaptım ve kitaplarımı almak için büroya gittim Büroya gittiğimde bana ikinci sınıf kitaplarını getirdiler. “Bankada bir karışıklık oldu, burada da bir karışık oluyor. Ben birinci sınıftan tekrar devam edeceğim. Üç dersten kaldım. Neden bana ikinci sınıf kitapları getirdiniz?” diye sorduğumda sistemden baktılar ve kaldığım üç dersten birinin artık üçüncü sınıf dersi olduğunu ve iki dersten kaldığımı bu sayede de ikinci sınıfa geçtiğimi söylediler. Devamında da hiç takılmadan mezun oldum, eğer o dönemde birinci sınıfta kaldığımda ara verseydim, kafamda bir şeyleri bitirseydim. O gün gidip kayıt yaptırmasaydım, belki de hiç okumayacaktım. Mali Müşavirlikte de aynısı oldu. Arkadaşım bana, “Mali Müşavirlik sınavlarına hazırlanıyorum. Kursa gidiyorum, sınavlar İstanbul’da yapılıyor. Sen İstanbul’u iyi biliyorsun. Sen de kaydol, sınavları birlikte gidelim.” Dedi. Ben de tamam, dedim. Bunlar hep Allah’ın takdiri, bu sayede sınavlara girip Mali Müşavir oldum. Hiç hırslı bir insan değilim.

Y.B- Vatandaşlar idareci seçerken yaş almış ve tecrübeli kişileri tercih ediyor ancak siz genç bir belediye başkanı olarak bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Genç yaşta belediye başkanı olmamanın zorlukları var mı?

İ.P- Şahsıma karşı böyle bir eleştiri olmadı. Erken sorumluluk almak, hayata erken başlamak insanı olgunlaştırır. Haliyle bu durum, insanın hem tavırlarını hem de fiziksel özelliklerine yansıyor o yüzden böyle bir eleştiri almadım. Orta üçte hiç unutmuyorum, dükkânı açtım, öğle arasıydı, lokantada yemek yiyip dükkâna koştum. Dükkâna geldiğimde dükkânı Maliyeciler bastı. Orada on dakika durup iki şey satıp tekrar okula dönecektim. Maliyeci kadın, Z raporu ver, şunu ver, bunu ver diye beni sıkıştırmaya başladı. Bir dakika dedim, dışarı çıkmasını istedim. Dükkânı kilitledim ve ben okula gidiyorum, dedim. “Hanımefendi ben öğrenciyim, öğle arası buraya sakız almaya geldim. Okula gideceğim, buraya satış yapmaya gelmedim.” dedim. Gidemezsin diye arkamdan koşturmaya başladı. İşte o günden itibaren iş hayatına girmiştim. İş hayatının getirdiği sorumluluklar, teslimiyetler bana küçük yaşta yüklenmişti. Babam bana; “Burası senin, kârda yapsan zararda yapsan hepsi senin. Al, sat yeter ki öğren.” dedi. Yirmi yıllık evliyim, on sekiz yaşında kızım var. Bugün bana kimse sen gençsin, toysun diyemez. İnsanlar bizimle ticaret yapmaya, akıl danışmaya geliyor da iş, belediye başkanlığına, idareciliğe gelince mi çoluk çocuk olacağız.

Y.B- Babanızın size kazandırdıkları nelerdir?

İ.P- Lisede okurken sabahları okula otostopla gidiyorduk. Şimdiki gibi servis araçları yoktu. Yine bir gün okula giderken babamda kamyonla İstanbul’a mal götürecekti. 50-60 cm kar vardı. Kazkıran geçidinden zincir takmadan geçemezsin. Babamla birlikte kamyona binerdim. Zincirlerini takardım Kazkıran’a çıkardık. Zincirleri söküp arabaya koyardım. Babam devam ederdi, ben otobüse geri dönerdim. Şimdi bunu hiçbir çocuğa yaptıramazsınız, yapmak istese de yapamaz. Babam o gün bana o zinciri, taktırmasa bugün ihtiyacım olduğunda ben o zinciri takamazdım, aslında bu bir öğretidir. Bu anlamda babama çok teşekkür ediyorum. Babam, her zaman beni destekledi, hiçbir zaman önümü kesmedi. O zamanlar bu daha çok zulüm gibi geliyordu. Gezmeye gidemiyorduk ancak şimdi meyvelerini topluyoruz.

Y.B- Doğduğunuz, büyüdüğümüz sokaklarında top oynadığınız bir ilçede Belediye Başkanlığı yapmak size nasıl duygular hissettiriyor?

İ.P- Dün arabayı yıkamaya verdim, sonrasında arkadaş beni aradı ve “Başkanım, neredesiniz? Arabayı getireceğim.” dedi. Arabayı getirip teslim etti, teslim ederken de bana, “Başkanım, bu çok güzel bir şey. Arabanın camları siyah kimse benim olduğumu fark etmiyor, arabayı görünce insanlar bir toplanıyor. Bu çok keyifli.” dedi. Ben böyle bir şeyi fark etmedim dahi ancak vatandaşların makama çok büyük bir saygısı var. Benim büyüklerim, belki de elinde büyüdüğüm, kapısında yemek yediğim, harçlığını aldığım insanlarla karşılaştığım da bana, siz diye hitap ettiklerinde çok rahatsız oluyorum. Bana böyle hitap etmeyin, sen deyin, diyorum ama onlar bunu istemsizce yapıyor. Taraklı’da makama karşı büyük bir hassasiyet var. Vatandaş size oy vermese, sizi sevmese dahi hiç fark etmez, sizi gördüğünde saygı duyuyor. Biz başkanlık değil, hizmetkarlık etmeye geldik. Vatandaş bize uzak kalmasın, yakın olsun söylemek istediklerini kolayca söylesin istiyoruz bu yüzdende kalabalık gezmemeye çalışıyoruz.

Y.B- İbrahim Pilavcı nasıl iş tutar? Bir günü nasıl geçer, çalışma prensipleri nelerdir?

Hayır demeyi bilen biriyim. Bizim orada buna bohçayı bağlamak derler. Yani bohçayı bağla ve öyle teslim et. İşi tam anlamıyla bitir eğer bohçayı bağlamadıysan sorunun bitmez. Gün içerisinde çok fazla telefonum çalmaz. Başkan olmadan önce kullandığım numarayı kullanıyorum. Hatta ofisimin tabelasında bu numara yazıyor. Lüzumsuz yere telefonum çalmaz, biri beni arıyorsa ciddi anlamda bir derdi vardır. Elimden geldikçe herkesin derdine koşmaya çalışıyorum ancak herkesi memnun etmeye çalışmak en büyük başarısızlıktır. Böyle bir zihniyetim yok. İşinizi Allah için yaptığınızda hiçbir sorun olmuyor. Kişi özelinde düşünmemeli, yaptığınız iş herkese fayda sağlamalıdır. Belediye Başkanlarının en büyük sorunu bir dahaki dönem kaygısıdır. Bir dahaki dönem kaygınız yoksa işinizi en güzel şekilde yaparsınız çünkü yaptığımızı her şeyi vatandaş için yapıyoruz. İki yıl önce Belediye Başkanı değildim. Belediye başkanı olmak benim için bir şey değiştirmedi sadece iş yüküm biraz daha arttı. Bir muhasebeci olarak da mesleğimin bana katkısı şudur; daima planlı hareket ediyorum. Eve gittiğimde eşyalarımı koyacağım yerler dahi benim için bellidir. Bazen kendime çok kızıyorum, olduğu gibi yap, diyorum ancak kendimi alışkanlıklarımdan alıkoyamıyorum.

Y.B- Kalan üç yıllık görev süresince Taraklı için neler hayal ediyorsunuz?

İ.P- Çevre düzenlemesi, restorasyonlarımız, sokak sağlıklaştırmalarımız olsun, başka bir şey istemiyoruz. Başkalarının ulaşmaya çalıştıkları bizim elimizde mevcut. İnsanlar iyi bir refaha ulaşmak, huzurlu bir yerde yaşamak için yıllarca çalışıyor. Biz zaten böyle bir yerde yaşıyoruz, birilerinin para harcayarak ulaşmaya çalıştığı bir noktada yaşıyoruz. Biz, bu yaşamı kaybetmeyelim, en büyük kaygımız bu yaşamı kaybetmek. Hala ilk günkü Taraklı’yı yaşatmaya çalışıyoruz. Zengin olmak kolay ancak bu zenginliği korumak zor. Taraklı’yı korumak birinci vazifemiz. İlçemizde doğal gaz yok. Bu yıl için planladık, daha temiz bir Taraklı için sonuç itibari ile kömür yakıyoruz, havayı kirletiyoruz. Alt yapılar önceki dönemde bitmişti. Doğalgaz da geldiğinde büyük bir eksiğimiz tamamlanacak. Taraklı; felsefesi, tarihi olan bir ilçe. Taraklı’da her eski bina bir ticari işletme değil. Bu eski yapılara gittiğinizde orada yaşayan insanlarla yüz yıl öncesini konuşabilirsiniz. O binalar halen yaşayan ve ruhu olan binalar. Restore edip sokak sağlıklaştırmalarını yapıp Taraklı’yı, Safranbolu gibi gözle görülür bir halde turizme kazandırırsak en büyük başarıyı elde etmiş olacağız. Başımıza kötü bir olay gelse ya da bir afet olsa sizi en sevmeyenler insan bile yardımınıza koşar. Bir insanı kurtaran tüm insanlığı kurtarmış gibidir, bir insanı öldüren de tüm insanlığı öldürmüş sayılır. Taraklı’da baştan aşağı huzur ve güven ortamı var, herkes birbirinin yardımına koşar. Tüm vatandaşlarımız yaşatmak için yaşıyor.

Y.B- Taraklı’ya insanları davet ediyor musunuz?

İ.P- Taraklı tüm Türkiye’ye miras, daha özelde de Sakarya’ya miras. Adapazarı yokken Taraklı vardı. Taraklı kültürünün, tarihinin kitaplaştırılıp okutulması, insanlara gösterilmesi, insanların bu noktada eğitilmesi gerekli. Taraklı Osmanlı’nın gözbebeğidir. Taraklı’nın şu anda yaşayan bir kültürü, kadim bir değeri var. Hali hazırda var olan ve yaşayan değerleri önemseyip evrensel değerler haline dönüştürmeli, tüm insanlığa kazandırmalıyız. Bu ilçe tüm Türkiye’ye miras. Bu konuda bir proje hazırlıyoruz. Bu projeyi önce Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli’ye sonra Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a sunacağız. Taraklı’nın yeniden revizyona girmesini, yenilenmiş bir Taraklı’nın olmasını istiyoruz. Devletimiz bunu Muş’ta, Safranbolu’da, Beypazarı’nda, Göynük’te yaptı. İnşallah biz de Taraklı’da yapacağız.

Y.B- Kolaylıklar diliyorum.

İ.P- Teşekkür ederim

Editör: Haber Merkezi