İş İnsanı Arslan Konuk: KURTARABİLECEĞİMİZ TÜM MİLLİ SERVETİ KURTARDIK

Yahya Bakır’a konuşan İş İnsanı Arslan Konuk “Çizmemizi giydik ve on gün Sakarya’da meydana gelmiş en büyük yangında hasar tespiti yaptık. Kurtarabileceğimiz tüm milli serveti kurtardık, bunun yanında komşulara ve bina sahibine verilen zararı da karşıladık. Gururla söylüyorum; böyle büyük bir başarıyı elde etmek ve oradan bir mutabakatla ayrılmak bizim için her şeyden daha önemliydi.” dedi.

Yahya Bakır: Arslan konuk kimdir?

Arslan Konuk: 29 Nisan 1964 yılında Adapazarı Yeni Camii’de sabaha karşı dünyaya geldim. Atalarımızdan ve dedelerimizden bizlere sirayet etmiş ataerkil bir aile yapısına sahibiz. 1905 yılında Novi Pazar‘dan büyük dedemiz Seyit Ahmet Efendi Dersaadet İstanbul’da saraya baş aşçı olarak gelmiş. Ardından Sakarya Serdivan/Aralık köyünde Osmanlı Yadigarı Hacıbaba Çiftliğini tahsis etmişler. Daha sonra şehir hayatına Adapazarı’nda Yeni Cami semtine taşınmışlar ve burası doğup büyüdüğümüz mahalle.

Mustafa Kemal Paşa İlkokulu’ndan mezun oldum, ardından Ali Dilmen Lisesi ve meslek lisesine devam ettim. Yüksek okulu Düzce’de İşletme Muhasebesi Bölümü’nde tamamladım. Öğrenciliğimde hiçbir yaz ayını boş geçirmedim, hayatımın her evresinde çalıştım ve bilgi birikimimi artıracak alanlara yöneldim. Birçok şirkette profesyonel yöneticilik yaptım. Hayatım boyunca imkansızlıkları imkân haline getirmeye, bütün dert ve ıstırapları kendime sermaye edinip bunları aşmak için mücadele ettim. Tebessüm en büyük sermayemdir. SEV, SEVDİR, SEVİNDİR. Aileme ve çocuklarıma örnek olabileceğim en değerli sermayem, onlara bırakabileceğim güzel bir ahlak ve güzel bir bilgi birikimidir.

Y.B- Size dönecek olursak Mahir Konuk aile yaşantısı üzerine neler söyler?

Mahir Konuk: Aile yaşantımız her zaman iç içeydi, babam, dedelerimden ne gördüyse en güzel şekilde bana ve ailemize iletti. Küçükken dedemin elinden tutup sokakta gezerdim ve dedem, her adımda bir durur, insanlarla sohbet ederdi. Büyüdüğümde dedemin insanlar tarafından çok sevildiğini, her fırsatta insanlarla hasbıhal ettiğine şahit oldum. Atalarımız dedelerimiz Hacı Baba Hurşit Konuk, Galatasaray camiasının önde gelenlerindendi. Büyük dostluklar biriktirmiş, camia için büyük mücadeleler vermiş. Aynı zamanda eski Sakaryaspor başkanlığını da yürüttü. Paksan Kireç Fabrikası’nın kurucu ortaklarından ve Türk Ticaret Bankası’nın kurucu öncülerindendi. Bana anlatılanlara göre rahmetli büyük dedemiz Hacı Seyit Ahmet ve oğulları amcam Hacıbaba Hurşit şu anki kapalı çarşının yanında bulan İş Bankası’nın olduğu yerde 1940’lı yıllarda Hacı Baba Lokantası’nı kurmuş. O süreçte lokantamız, İpek Yolu üzerinde Türkiye’nin birçok önemli yeri için geçiş noktası niteliğindeydi. Bu lokantada rahmetli Başbakanlarımızdan Adnan Menderes ve birçok devlet büyüğü ağırlanmış ve onlara hem Balkan gelenekleri hem de Sakarya’nın ve Osmanlı’nın yemek kültürü sevgi ve muhabbetle yansıtılırmış. Kısacası lokantamız adeta şehrin misafir odasıymış. Hacıbaba Lokantası bir daha gelir mi? bilmem. Hacıbaba Lokantası’nın en büyük özelliklerinden biri ise, her gün tam 82 çeşit sulu yemek yapılmasıydı. O dönemlerde İstanbul-Ankara Karayolu Adapazarı’nın içinden geçtiğinden (İzmit Caddesi ve Ankara Caddesi isimleri bu nedenle konmuştur), İstanbul’dan Ankara’ya veya Ankara’dan İstanbul’a giden tüm ünlü kişiler, zamanın siyasetçileri mutlaka Hacıbaba Lokantası’na uğrardı.

Örneğin Türkiye’nin iki Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Cemal Gürsel, Ankara’dan yola çıkmadan önce özel kalem müdürlerine Ziya Konuk’u aratır, özel döner siparişi verirlerdi.

Amcalarımız (Deve) Ziya Beşiktaş’ta futbolcuydu rahmetli (Deve) Ziya çok popüler bir insandı. (Pire) Zeki amcam Beşiktaş Kongre üyesiydi. Rahmetli Süleyman Seba ile yakın dostlukları vardı.

1950'li yıllarda Adapazarı'nda amcam Hurşit Konuk'un Hacıbaba Restoranında Turgay Şeren, Gündüz Kılıç ve Metin Oktay’ı ağırlamışlar ve Metin Oktay'ı transfer için kaçırmışlar. Mükemmel bir anı. Burada Cumhurbaşkanları İsmet İnönü, Celal Bayar, Cemal Gürsel en güzel şekilde ağırlanmış. 1960’lı yıllarda İstanbul-Ankara yolu bugünün şehir içinden geçiyordu. Bu yolu kullanan sanatçı, sporcu, politikacı o dönemin yetiştirdiği ne kadar ünlü varsa mutlaka uğramıştır.

Y.B- Yeni Cami’nin şehrimiz için ayrı bir yeri var, Yeni Cami’de kurulan samimi ilişkilerin sizin hayatınızda ne gibi etkileri oldu?

A.K- Yeni Camii, şehrimizin en eski noktalarından biridir. Yeni Camii için herkes ‘Bu semt bizim!’ der. Özellikle Asma Altı’nın orada yapılan sohbetlerin Sakarya insanı için yeri her zaman ayrıdır. Yeni Cami bütün insanların buluşma noktasıydı. Yeni Cami’nin bugünkü duvarının yanında, hemen kaldırımın üzerinde iki tane çay ocağı vardı. Dostlar orada çay içer, sohbetler ederdi. İnsanlar çok güzel bir atmosferde açık ve samimi şekilde hüzünlerini ve kederlerini anlatırdı. Kimin ne derdi varsa diğer insanlar o derde hemhal olur, çözmek için mücadele verirdi.

Y.B- Boşnak kökenli Evlad-ı Fatihan bir ailesiniz, bu ailenin hikayesini dinleyebilir miyiz?

A.K- Annem Saraybosnalı, anne tarafından da baba tarafından da boşnağız. Vatan ve bayrak sevgisi ailemizden atalarımızdan bana kalan en büyük mirastır. Şöyle bir kıssa ile anlatacak olursak;

Daha fazla annemden vatanımı severim ben

Düşündüm ki vatandır, annemi de büyüten

Vatanımın dağı, bağı, her köşesi, bucağı

Gönlüme kökleşmiştir, kan kırmızı bayrağı

Bana ailemden hep bu hasretler verildi. Atalarımız hiçbir zaman Osmanlı’ya baş kaldırmamıştır. Her zaman dostluk ve birlik beraberlik içerisinde yaşamak istemiş, hoşgörülü ve saygılı insanlardır. Şiarımız; toprak gibi su gibi olmak. Sen mütevazi olursan Cenabı Allah seni insanların kalbine koyar. Halen Balkanlar’da Evlad-ı Fatihan diyerek İstanbul’a dua ederler.

Babam çok sosyal bir insandı, eski İdman Yurdu futbolcularındandı. Fenerbahçeli Naci lakabıyla anılırdı. İdman Yurdu’nda Adapazarı ve Türkiye şampiyonluğuna kadar gitmiş, birçok değerli isimle aynı takımda futbol oynamıştır. Farklı alanlarda uğraşları olan her işin altından kalkan biriydi. Babam araba pazarından döner yaparken ben de ustaya yardımcı olmak babında birkaç kez döner tezgahına geçtim. Bir gün ustamızın cenazesi oldu ve döner tezgahını bana bıraktı o gün çok heyecanlanmıştım 50 kg döneri nasıl keseceğimi düşündüm ancak ustamız bana, ‘Sen halledersin! Bir insan inanırsa halledemeyeceği hiçbir şey yoktur.’ dedi ve ben koskoca döneri gün boyunca kestim. O günden sonra döner ustası oldum ve babamla birlikte defalarca oto pazarına çıkıp döner sattık. Bizim evimizde hiç misafir eksik olmazdı çok kez yabancıların kafamızı çalıp tanrı misafiri olarak bize geldiğini hatırlarım yeni camii Kurbanlar sokağında otururken çat kapı birçok misafirimiz olurdu. Aile büyüklerimiz misafirlerimizi en güzel şekilde ağırlamaya özen gösterirdi sabah uyandıklarında eğer ihtiyaçları varsa karşılamayı ve en sonunda da güzel şekilde yolcu etmeyi iyi bilirdi. Kâinat sevgi üzerine yaratılmış ben de ailemden ne gördüysem aynen yapmaya ve benden sonraki nesillere de bu mirası aktarmaya çalışacağım.

Y.B- Arslan Bey babanız Enver Konuk nasıl biriydi, sizi yönlendirir, yol gösterici olur muydu?

A.K- Babam çok özgüvenli bir insandı, tuttuğunu koparan ve hiçbir şeyden yılmadan, korkmadan ilerleyen biriydi. Babam hür iradeye müdahale eden biri değildi, hayatımızın dönüm noktası olacak seçimleri yaparken bizi daima serbest bıraktı. Buna karşılık ben de hiçbir zaman okul hayatımda ya da gençlik döneminde kendimi boş bırakmazdım. Sürekli yeni arayışlar içinde ve kendimi geliştirmenin peşindeydim. Babam benim neyi nasıl yapacağımı çok iyi bildiği için üzerimde baskı kurmaz, beni uzaktan seyrederdi. Müdahale etmesi gerektiği durumlarda bana bir arkadaş gibi yaklaşır tavsiyelerde bulunurdu. Yüksek okulda okurken dahi sokakta Ali Koka bozası sattım. Benim hayata atılmamda, özgüvenimin oluşmasında ve beşerî ilişkiler kurmamda sokaklarda satış yapmamın önemi çok büyük. Atamdan dedemden bana maddi bir şey kalmadı ancak ailemin ticari anlayışı, misafirperverliği, kültürü, esnaflığı, güler yüzü bana işime önem vermeyi ve yatırım yapmayı öğretti.

Y.B- Birçok sektörlerde yöneticilik ve sigorta ile ilgili meslek komitelerinde farklı görevlerde bulundunuz, bu görevler işinizi geliştirmek açısında sizi ne gibi faydalar sağladı?

A.K- En son depremden önce Akgün Oto Ford bayinde 10 sene satış müdürlüğü ve satış yöneticiliği görevinde bilgi birikimimi ve profesyonel hayata geçiş sürecimi tamamladım. Orada çalışmak, bana çok tecrübe edindirdi, çalışma hayatımda her zaman işimi en güzel şekilde yapıp ticaret hayatında başarılarımı sürdürmeyi hedefledim. Ticaret ve işletme hayatında büyük başarılar elde etmek, ekip ruhunu diri tutmakla meydana gelir. Çalışma arkadaşlarımla birlikte ilerlemeye ve ekip ruhuna candan inanırım. Bilgi birikimimi insanlara iletmeye çalışır çalışan arkadaşlarım bana bir şey sorduklarında tecrübelerimi onlara iletmek isterim. Ekip arkadaşlarımla sürekli istişareler ederim karşılıklı olarak faysa sağlamayı amaçlarım. İş hayatında herkes birbirini tamamlar, bu prensipleri kendi aileme ve ortağım olan oğluma da iletiyorum. Ekip ruhu ve paylaşımcı bir düsturla ilerliyorum.

Y.B- Mahir Bey, babanızla ortak olarak yaptığınız hobileriniz var mı, birlikte zaman geçirir misiniz?

M.K- Genellikle babamla birlikte maç izleriz. Futbol ailemizin genlerinden geliyor. Bir tarafımız her zaman Sakaryasporlu. Babam her zaman anlatır; Sakaryaspor, bizim onur ve gururumuz, bizlere çok güzel duygular yaşatmış, Süper Lig’de bütün takımları dize getirmişler. Bunları babamdan dinlemek bana keyif veriyor. Hacıbaba Hurşit Konuk Galatasaray efsanesi Baba Gündüz Kılıç ile yakın dostdu. Amcalarımız Beşiktaş’ta futbolcuydu rahmetli Deve Ziya çok popüler bir insandı. Süleyman Seba’nın çok yakın aile dostuydu. Ben de amatör olarak futbol hayatımı sürdürdüm ancak iş hayatının yoğunluğu sebebiyle bıraktım.

Y.B- Sigortacılık mesleğine girişiniz nasıl oldu?

A.K- 1999 yılı deprem sonrasında insanların sigorta şirketlerinden bir beklentisi ve ihtiyacı olduğunu fark ettim. Sigorta denilen kavram soyut bir kavram, elle tutulan bir şey değil, bu yüzden sigorta ihtiyaçlarının çok iyi tespit edilmesi gerekiyor. Sigortacılar müşterilerinin yerine kendilerini koymalı ve ileride karşılaşılabilecek tüm riskler gözetilmeli. Herhangi bir problem anında müşterilere nasıl yardım edebilirim? en kısa sürede nasıl sonuç alabilirim? Sorularının cevabını aramalıdır. Sigortacılığın çok büyük bir ihtiyaç olduğunu düşünerek bu işe girmeye karar verdim. Sigorta şirketleri tüm riskleri belirli prensiplerle toparlıyorlar, insanların beklentilerini ve ihtiyaçlarını yapmış olduğumuz görüşmelerle tespit ettiğimiz riskleri sigorta poliçelerine yansıtıyoruz. Sigorta ile ilgili en büyük sınavımızı 2020 yılında Sakarya’nın en büyük yangın hasarını Konuk Sigorta olarak Neova Sigorta Şirketi ile birlikte karşıladık. Trilyonlarca lira hasar ödemesi yaptık, yangın hasarının daha ilk 10 dakikasında Neova Sigorta Şirketi’nin yetkilileri ile birlikte poliçeyi düzenleyen acente olarak yangın esnasında müşterimizin yanındaydık. 10 gün çizmemizi giydik ve yangında hasar tespiti yaptık. Kurtarabileceğimiz tüm milli serveti kurtardık, bunun yanında komşulara ve bina sahibine verilen zararı sigorta poliçesindeki teminatlar çerçevesinde ödedik. Gururla söylüyorum; böyle büyük bir başarıyı elde etmek ve oradan bir mutabakatla ayrılmak bizim için her şeyden daha önemliydi. Karşılıklı memnuniyet ve el sıkışarak sonuçlandırmak, bunu da en kısa sürede başarmak mesleğimizde örnek gösterebileceğimiz en büyük başarımız oldu. Doğru bir sigorta poliçesinin ne tür faydalar sağlayabildiğini, insanların zor anında sigortanın kendilerine ne kadar yardımcı olduğunu gösterdik.

Y.B- Sigortacılık da tüm hassasiyetleri gözetme noktasında ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?

A.K Teminatlar ve riskler sigorta şirketleri tarafından hemen hemen aynı prensipler ve büyük disiplinler altında yapılıyor. Sigortacıların mesleki sorumlulukları çok fazla. Eskiden poliçeler elle doldurulabiliyordu ancak şu an hepsi şirketin merkezinden devletin bütün birimlerine mesaj olarak geliyor, poliçeniz düzenlenmiştir şeklinde bilgilendirmeler yapılıyor. Adres kodu denilen bir sistem var. 3-4 yıldır devlet birimleri tarafından belediyelerle ortaklaşa yaptığımız bir havuz mevcut. Bu havuzda orta hasarlı bir binayı poliçelendirelim, desek poliçelendiremeyiz. İzin vermezler, daha önceki senelerde yapılabiliyordu ancak şu an öyle bir şey yok. Gerekli kanuni vecibelerin yerine getirilmesi, tadilatların yapılması ve ruhsatların alınması eski orta hasarlı binaların tamiratlarının yapıldıktan sonra onarım belgelerinin alınması, belediyeden onaylanması ve adres koduna dahil edilmesi gerekiyor. Sigortacılık güven demektir. Dünyanın en büyük şirketi ile de çalışsak insanlar bizi görüyor ve bizi tanıyor. Aslında riskleri biz belirliyoruz bu yüzden öncelikle insanlara sigortadan önce kendimizi satmamız gerekiyor. İçimizdeki bilgi birikimini müşteriye sunuyoruz, daha sonra müşteri elindeki varlıkları bize emanet ediyor. Olabilecek herhangi bir riskin vuku bulmasında riskin tespiti ile birlikte en kısa sürede eski duruma getirmek için yapmış olduğumuz bir senet veriyoruz. Bu senet, müşterinin bir önceki mal varlığı neyse aynı mal varlığını ona temin etmektir.

Y.B- Babanızın sendikacı olduğunu ve birçok sivil toplum kuruluşunda yer aldığını biliyoruz, bu anlamda sizin sivil toplum kuruluşlarına bakış açınız nasıldır?

A.K- Hem iş hayatında hem de aile hayatında sivil toplum kuruluşlarında bulunmanın etkin bir rolü olduğuna inanıyorum. Mesleğimin gereği olarak da daha önceki profesyonel hayatımı göz önünde bulundurduğumda ve hepsini şu anki sigortacılık mesleğimle bağdaştırdığımda beşerî ilişkilerin kuvvetlenmesinde sivil toplum kuruluşlarının yeri çok önemlidir. Beşerî ilişkilerimi geliştirmek adına Sakarya Ticaret ve Sanayi Odası’nda bir dönem Meslek Komitesi Başkan Yardımcılığı görevinde bulundum iki dönem Türkiye Borsalar ve Odalar Birliği’nde delegasyon da yer aldım. Yine aynı şekilde Sigortacılık Mesleğinde Sakarya Sigorta Acenteleri Derneği (SASADER’de) mesleğimize değer katmak adına çalışmalar sürdürmektedir. Mesleğimizle alakalı yaşadığımız sıkıntıların çözümü ile ilgili ya da işimizi geliştirmek için neler yapmamız gerektiği konusunda diyaloglar halindeyiz. Birlikte hareket etmek çok önemli birlikte hareket ettiğimizde daha da güçlü oluruz.

Y.B- Şirketlere ve firmalara sigortacılık adına danışmanlık yapıyor musunuz?

A.K- Müşterinin küçüğü büyüğü olmaz, çok büyük iş adamlarıyla da çalışıyoruz, bireysel müşterilerle de çalışıyoruz ancak tüm müşteriler bizim gözümüzde aynıdır. Sigorta poliçeleri ciddi disiplinler ve prensipler üzerine bina edilmelidir. Müşterilerimize öncelikle birer insan olarak yaklaşıyoruz. Poliçedeki rakamın hiçbir önemi yok, bize değer vermiş, bizi tercih etmiş her insanın uzun yıllar, büyük bir özveriyle çalışıp didinerek elde ettikleri birikimlerini oluşabilecek her türlü riskten korumak adına en kaliteli danışmanlık görevini üstleniyoruz. 20 yıllık sigorta deneyimim ve öncesindeki ve profesyonel çalışma hayatımın olması muhasebe ve finans kökenli olmak, mali ve ekspertiz işlemlerinde benim için avantaj sağlamaktadır. Danışmanlık hizmeti verirken asla bir zaman düsturum yoktur. Müşterilerimle her zaman ve her halükârda ilgilenir, sabahları erken kalkmaya özen gösteririm. İç dünyamda çok fazla muhasebe yaparım. Sadece kendimle alakalı değil, günlük hayatımda muhatap olduğum insanlarla, müşterilerle ilgili neyin daha iyi olacağı konusunda sürekli düşünürüm. Müşterilerime kendi gönül dünyamda her zaman bir yer ayırırım. Beni hayatta tutan en büyük şey budur. İşimi icra ederken hiçbir dertten ya da hiçbir sıkıntıdan yılmam, karşılaştığım sıkıntılar bana güç ve kuvvet verir. Müşterilerimizin ihtiyaçlarını en iyi şekilde belirlemek için tecrübelerimi yansıtmak temel gayemdir. Benden danışmanlık alan, benimle çalışan kurum ve kuruluşların tamamını ortağım olarak görürüm. Onlar var oldukları sürece ben de var oluyorum. Müşterilerimin ticari hayatları ve yaşam standartlarının devamlılığı için önayak olmak sigortacılığın temel taşıdır. Son dönemlerde sağlık sigortası üzerine poliçeler üretildi, bir hastaneye gittiğinizde 10 kere ayakta tedavi görseniz 5 kuruş ödemeden tahlillerinize, röntgenlerinize yahut koyulacak her türlü tanıya hiçbir ücret ödemeden sahip oluyorsunuz.

Y.B- Serdivan’da yeni bir şube açtınız, çok şirketli bir çalışmanın rekabet için önemli olduğunu düşünüyor musunuz?

A.K- Sakarya’nın her gün daha fazla değişen ve gelişen yeri Serdivan‘da yeni bir şube açtık, orada müşterilerin ihtiyaçları daha farklı. Yeni açılmasına rağmen tahminlerimizden daha güzel işler yürütüyoruz. Gelişime açık bir insanım, ne kadar çok şube açarsam açayım ‘Tamam! Artık biz olduk.’ lafını benden duyamazsınız. İşimi yaparken de daha önce dediğim gibi çalışma arkadaşlarıma çok önem veririm. Çalışma arkadaşlarımı seçerken bankacılık ve sigortacılık alanlarından profesyonel kişiler olmalarına özen gösteririm. Devletimiz sigortacılık mesleğine çok disipline etti. Kanunlar çerçevesinde istihdam edeceğimiz personeller konusundaki standartları belirledi.

Y.B- Bir sigorta acentesi olarak birçok şirketle çalışmak avantaj mıdır?

A.K- 18 sene Anadolu Sigorta ile tek şirket olmak üzere çalıştım ancak piyasa şartları ve müşterilerin beklentilerinin artması, rekabet ortamının genişlemesiyle birlikte farklı şirketlerle çalışmaya başladık. Trafik sigortalarında taban fiyat uygulamaları başladı. Bu uygulama müşterilerin sigorta şirketlerini araştırmasına sebebiyet veriyor. Yaş kriterleri ve araç kriterleri getirildi. Tüm bu gelişmelerle müşteriler için birçok sigorta şirketi seçeneği doğdu. Biz de sigorta acenteleri olarak iş ve ciro kaybı yaşamamak için farklı şirketlerle çalışmayı faydalı buluyoruz, seçimleri çoğaltmak bizim için avantaj oluyor. Tekli sigorta şirketlerinin de avantajları oluyor. Bazı zamanlarda çok özel işleri özellikle büyük iş yerlerinin depo sigortalarını bazı şirketler sigorta yapmaktan imtina ediyor. Sigorta poliçelerini düzenlemek için detaylı kriterler istiyorlar. Sigorta acenteleri de müşteriye bu güvenlik önlemlerinin alınması konusunda danışmanlık hizmeti yürütüyor. Müşteriler koşullarını iyileştirdikten sonra sigorta yapılmalı, aksi halde sigorta danışmanlığı yürüten kişiler de risk altına giriyor, bunların önüne geçebilmek için de öncelikle müşterilerin hali hazırdaki yerlerini iyi koşullara getirmesi, ardından sigortalatması gerekiyor.

Y.B- Mahir Bey, Sigortanın ve sigortacılığın önemini belirtmek adına neler söylersiniz?

M.K- Sigortacılık mesleğinin günümüz itibari ile tekli şirketler üzerinden yürütülmesi çok zor. Çoklu şirketler üzerinden ilerlemekte fayda var ve bizim acentemiz hali hazırda 11 farklı sigorta şirketi ile çalışıyor. Vizyonumuz ve misyonumuz uygun fiyat, kaliteli hizmet. Asıl amacımız müşteriyi memnun etmek ve hasar anında mağdur etmemek. Trafik ve kasko sigortası adına bir şeyler söylemem gerekirse, trafik sigortasında devletimizin verdiği maddi zarar teminatı 43.000 TL. Günümüzde araç değerlerinin çok yükselmesi sebebiyle trafik sigortasının yanında ek bir teminat sağlıyoruz. Bu teminat, tamamlayıcı trafik sigortası olarak geçiyor ve bu sigortayı 250.000 ve 500.000 TL’ye kadar ve 1 milyon ya da sınırsız şekilde olmak üzere artırabiliyoruz. Kaskosu olmayan müşterilerimize bunu tavsiye ediyoruz çünkü kaskoda bu teminat var ancak standart trafik sigortasındaki teminat 43 bin lirayla sınırlı. Müşterilerin bu ek teminattan faydalanmaları gerekiyor ve bu ek teminat diyelim ki; bugün 500 TL’ye bir trafik sigortası yaptırdınız, sınırsız bir teminat almak için 250 TL bir fark ediyorsunuz ve 1 milyon liralık bir arabayı da pert etseniz dahi cebinizden 1 TL çıkmıyor.

Y.B- Baba-oğul bizlere eşlik ettiğiniz için çok teşekkür ederiz.

A.K- Biz teşekkür ederiz.

Editör: Haber Merkezi