SİYASETİMİN VE TİCARETİMİN İLK MADDESİ MAHCUP OLMAMAKTIR

Yahya Bakır’a konuşan Siyasetçi, İş İnsanı Abdullah Şirin: “İhraç ettiğimiz ürünler, Türkiye’yi temsil ediyor dolayısıyla ne kendimizi ne de ülkemizi mahcup etme hakkımız yok. İthal ettiğimiz ürünlerin en iyi ve en kaliteli ürünler olması için çok titiz davranıyoruz. Hal böyle olunca ticaretimiz de bereketli oldu ve ihracatta 23 ülkeye ulaştık.” dedi.

Yahya Bakır: Abdullah Şirin’i tanımak isteriz?
Abdullah Şirin: 22 Şubat 1981 yılında Sapanca’da doğdum. İlkokuldan liseye kadar eğitimimi Sapanca’da tamamladım. Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü bitirdim. Şu anda da Adalet Bölümü’nü okuyorum. Ailem Batum’dan göç etmiş ve Batum’da başlayan kereste işini burada da devam ettirmişler. Sonrasında işlerimiz, manifaturacılığa döndü. Dedem, kereste işi yaparken, siyasetle de yakından ilgileniyordu, 1955 yılında Menderes’le birlikte siyasete başladı. Meclis üyeliği ve parti başkanlığı yaparak Sapanca’da siyasi hayatını sürdürdü. Bunun dışında, o dönemlerde Yassıada’ya ve Ankara’ya ziyaretlerde bulunurlarmış. Aile olarak siyasi hayatımız, bu şekilde başladı.

Y.B- Ortaokul ve lise yıllarınız nasıl geçti?
A.Ş- Ortaokul ve lise yıllarım Sapanca’da geçti. Manifatura dükkanımız vardı. Okuldan çıkınca direkt oraya gidiyorduk ve akşamları da parti çalışmalarına katılıyorduk. 1999 yılında Fazilet Partisi’nde de aktif bir sürecim vardı, ilk resmi görevim gençlik kollarındaydı. Çocukluğumuz siyaset ve ticaretle geçti. O dönemlerde Cumhurbaşkanımız, İstanbul Belediye Başkanıydı ve Sapanca’ya geliyordu. Ayrıyeten Refah Partisi İl Başkanı iken de Cumhurbaşkanımız Sapanca’ya ziyaretler gerçekleştiriyordu. Geldiğinde yanından ayrılmıyorduk, yasaklı olduğunda da gelmişti ve biz yine onun yanındaydık. Babamın rahmetli oluşundan sonra da Cumhurbaşkanımızın vefasını çok gördük.

Y.B- Erbakan Hoca’yla dedeniz nasıl tanıştı?
A.Ş- Dedemin Erbakan Hoca’yla münasebetleri 1969 yılında başlamış. Adalet Partisi’nden sonra Menderes’in idamıyla dedem siyasete ara vermiş. Dedem, 1969 yılında Erbakan Hocamızla birlikte siyasete tekrar başlıyor. O günkü şartlarda Erbakan Hoca’yla birlikte üye çalışmaları yapmış. Erbakan Hocamız, dedemin el yazısını çok takdir edermiş. Dedem el yazısıyla belgeleri doldurur, hocamız da imzalarmış ve sonrasında eve geçip yemek yiyip, sohbet ederlermiş.

Y.B- Siyasetle iç içe geçen çocukluğunuzda siyasetin etkisini görüyor muydunuz?
A.Ş- Çocukluğumda siyasetin etkilerini epey görüyordum. Daha sonra dedem, babama Milli Nizam ve Milli Selamet ile birlikte devam et, deyince babamda Akıncılar ve Refah Partisi’nde yer aldı, yıllarca ilçe başkanlığı yaptı ve iki dönemde belediye başkanı adayıydı. Tüm bunlar da bizlerin çocukluktan itibaren siyasetin içinde olmamıza vesile oldu.

Y.B- Babanız belediye başkanı olmadı ancak şehirde ve ilçede bir belediye başkanı etkisi vardı. Bunun temelinde ne var?
A.Ş- Babam o dönemde Refah Partisi İlçe Başkanlığı yaparken hem okulda hem de Refah Partisi vesilesiyle şu an ülkemizin lideri Cumhurbaşkanımızla bir arkadaşlığı oluyor ve bu arkadaşlık, Refah Partisi döneminde 1985 ve 1990 yıllarında onların, Sapanca’ya gelmesiyle birlikte kuvvetli temeller oluşturuyor. Babam herkesin derdiyle yakından ilgilenen biriydi. İnsanlara yardım etmeyi ve insanların sorunlarını çözmeyi severdi.

Y.B- O dönemler siyaset açısından zor muydu?
A.Ş- Tabii ki, o dönemler yoklukların ve imkanların kısıtlı olduğu dönemlerdi. Cumhurbaşkanımız o dönemde Refah Partisi’nin İstanbul İl Başkanıydı ve teşkilatı kampa götüreceği zaman Sapanca’daki meyve bahçemizi tercih ediyordu. Burayı, babam ve o zamanki İl Başkanımız Cemal Kamacı vesilesiyle belirlemişlerdi. O zamanlar ben 5-6 yaşlarındaydım ve babamın yanından ayrılmıyordum çünkü babam nereye gitse bizi de götürüyordu. Bahçemize Refah Partisi İstanbul Teşkilatı kamp için geldiğinde bugün siyaset yapan birçok ismi orada yakından tanıma fırsatım oldu ve bu diyaloglarım halen devam etmekte.

Y.B- 5-6 yaşlarında babanızın yanında siyasetçilerle bir arada olmanız sizde nasıl bir etki bıraktı?
A.Ş- O insanlarla bir arada olmak, onların düşüncelerini öğrenmek, biz de büyük etkiler bırakıyordu ve babam 1989 seçimlerine girdiğinde biz de partideki düzen ve temizlik işleriyle ilgileniyorduk. Direklerde bayrak asıyorduk, ticaret ve siyasette aktif şekilde bulunmamız sorumluluk bilincimizi geliştirdi. Bugünümüzün mimarı, Erbakan Hocamız ve Cumhurbaşkanımızın düşünceleri ışığında yetişmek, siyasetle ve ticaretle küçük yaşta tanışıp dedemizin ve babamızın izinden gitmektir. Bir sorumluluk yükledi. Erzaklar dağıtılacak, erzaklar ayrılacak o dönemler bu etkinlikler aktif şekilde yapılıyordu. Parti teşkilatları, bu tür işlere çok önem gösteriyordu. Bugünkü gibi reklam ajansları ve kurumsal organizasyonlar olmadığı için bu işlerle direkt olarak bizler ilgileniyorduk. Arkadaşlarımızla birlikte bu organizasyonun içerisinde bulunmak üzere yönlendiriliyorduk. Gece yarılarına kadar partideki sandalyelerin üzerinde yattığımızı biliyorum, oradan ayrılamıyorduk.

Y.B- Erbakan Hocamızın düşünceleri ve davranışları hayatınızı sirayet etti mi?
A.Ş- Tabii ki de etti! Erbakan Hocamızın sözleri, konuşmaları sanki bir çocuğu yetiştirir gibiydi. Biz de parti teşkilatına girdiğimiz andan itibaren her yerde, onun yazılarını görerek ve hayatımıza uygulayarak yaşantımızı idame ettirdik. Tüm bunları, Erbakan Hocamızdan dinleyerek hayata başladığımız için de bir sıfır önde yer aldık. Bugün Erbakan Hocamızın yetiştirdiği kadroların ülkeyi yönetme sebeplerinden birisi de budur.

Y.B- Babanızın yıllar önce kurduğu ilişkileri devam ettiriyor musunuz?
A.Ş- Rahmetli babama benzerliğimden dolayı farklı yerlerde, bana “Sen nerelisin!” diyen birçok insanla karşılaştım. Babam vesilesiyle bu tür olaylarla çok fazla karşılaşıyorum. Babam İstanbul’da olsun Ankara’da olsun eski dostlarının sayısını az çok biliyordum ve artık Sapanca dışına çıkmamız gerektiğini, Sapanca dışında, insanlara ve topluma daha faydalı olacağımızı düşünerek babama bu konuda ısrarlarda bulunurdum. Babama kızdığım, babamdan yapmasını istediğim şeyleri aslında ben de iki seneye kadar yapamıyordum ancak bir vesileyle son dönemde yapma fırsatım oldu. Hem ticaretimde hem de ikili ilişkilerimde bunların çok büyük faydalarını da gördüm. İleride bu ilişkiler geliştirildiğinde ülkeye de faydası olacağını düşünüyorum.

Y.B- İlk İhracatınız nereye ve nasıl oldu?
A.Ş- İhracata ilk olarak Çin’e mal yollayarak başladık. Çin, bizden bir talepte bulundu ve bir vesileyle bu talep bizlere ulaştı. Geri dönüşümüz hemen olunca da ihracatın; ülkeye, ekonomiye ve bizlere olan katkısını görme fırsatımız oldu. İhracatta üçüncü senemiz ve ihracatın, ekonominin yavaşladığı dönemde ülke ekonomisine katkısının çok fazla olduğunu gördük ve bizde, büyük bir paya sahip olduk. Ekonomik anlamda belki çok büyük rakamlar değil ancak sektörümüzde ilk üçe girecek kadar iyi rakamlar elde ettik. İngiltere’ye bir ürün göndermiştik ve ürünü gönderdikten sonra ithalatçı firma, ürün yelpazesini artırdı ve “Bize, başka ürünleri de tedarik eder misiniz?” dedi. İhraç ettiğimiz ürünler, Türkiye’yi temsil ediyor dolayısıyla ne kendimizi ne de ülkemizi mahcup etme şansımız yok. İthal ettiğimiz ürünlerin en iyi ve en kaliteli ürünler olması için çok titiz davranıyoruz. İhracatta 23 ülkeye ulaştık. Hal böyle olunca ticaretimiz de bereketli oluyor. En son sektöründe ilk üçte olan bir İtalyan firma, bizden bir ürün aldı. Bu ürün Pandemi süreci ile alakalı bir üründü fakat ithalatçıların asıl işleri tekstil ve bize tekstil işi de teklif etti. Pandemi ile alakalı ürünlerin ihracatını devam ettirirken bir yandan da tekstil işine girdik. 2021 yılında tekstil ihracatımızda büyük artışlar olacak. Firma, Türkiye’de tekstilin iyi seviyelerde, üretim ve işgücünün fazla olduğunu bildiği halde daha önce Türkiye’yi tercih etmemiş ve bir vesileyle bize ulaştı. Bizimle gerçekleştirdiği ilk ticarette de ürünü iyi şartlarda teslim ederek müşteri memnuniyetini gerçekleştirdiğimiz için firma Türkiye’yle alışverişe başladı. Biz, ilk başta altı kişiydik ve ben, altı kişinin içerisinde sözcüydüm. Ticaretimizle ilgili üç madde yazdım. İlk maddemiz; mahcup olmayacağız! İkinci maddemiz para kaybetmeyeceğiz ve üçüncü maddemiz de para kazanacağız! şeklindeydi ve tüm bu maddeleri de işimizde uyguladık. Allaha şükür bu maddeler ışığında başarılı bir şekilde ilerliyoruz. Ticari ve siyasi ahlakımın ilk maddesi mahcup olmamaktır.

Y.B- Ortaklık ilişkisine sağlam temeller üzerinde devam ettirmeyi nasıl beceriyorsunuz?
A.Ş- Ortaklık konusunda daha önce yaşadığımız tecrübeler var oradan edindiğimiz derslerden yaptığımız çıkarımlar sayesinde daha emin adımlarla ilerliyoruz. Ortaklık da bereket var. İyi niyetli ortaklıkların bereketli sonuçlar elde edeceğine inanıyorum. Bu konuda bir ortağımızın çok güzel bir sözü var. Ortaklıkta üçe beşe bakılmamalı ve küçük detaylara takılmamalı. Süreç içerisinde bazen eksiklikler olabiliyor ancak süreçte para kazanıldıktan sonra ortaklar bereketlerine zarar gelmemesi için bazı şeylerin hoş görülmesi lazım. Biz ticaretimizde tam olarak bu şekilde ilerliyoruz. Ticarette ortaklığı tavsiye ediyorum.

Y.B- Pandemi sürecinde Türkiye, yan ürünler konusunda iyi bir seviyede olduğunu gösterdi mi?
A.Ş- Cumhurbaşkanlığımızın önderliğinde dünyaya yardımlar gerçekleştirdik. Bazı devletler, bazı devletlerin malına el koyarken biz, dünyaya maske, tulum, önlük şeklinde yardımlarda, hibelerde bulunduk. Bu da tam olarak Cumhurbaşkanımızın ülkemizi getirdiği seviyenin bir göstergesidir. Bu süreçte fırsatçılık yapılmaya çalışıldı, eğer bu tür şeyler yapılmasaydı Türkiye çok daha ileri seviyede olacak ve dünya çapında daha da tanınır hale gelecekti. Hayatımızın bundan sonraki aşamalarında dezenfektan vazgeçilmez bir ürün olacak çünkü bu yaşadığımız süreç 1-2 yılda bitecek bir olay değil.

Y.B- Ürünleri tedarik etmenin yanı sıra bir organizasyon kabiliyeti de geliştirdiğinizi düşünüyor musunuz?
A.Ş- Rahmetli dedemin, babamın devamında bizim siyasette ve ticaret vasıtasıyla edindiğimiz çevre, bu sektörde bizlere öncülük etti çünkü Türkiye’nin çeşitli yerlerinde siyaset ve ticaretle birlikte oluşmuş kalıcı dostluklarımız var. Neredeyse her ilde çalacak bir kapımız var ve bunun merkezi de İstanbul. Biz bu konuda iyi değerlendirmeler yaptığımızı düşünüyoruz ancak bunu Sapanca’da fırsata çeviremedik çünkü ticaret yabancı insanlarla yapıldığında biraz daha sistematik olabiliyor.

Y.B- İmal etmediğiniz bir ürünü tedarik ediyorsunuz ve insanlar direkt olarak sizleri tanıyor, muhatap oluyor. Üretmediğiniz bir ürünün arkasında durmak riskli değil mi?
A.Ş- İhracatın güzel tarafı ürünlerle ilgili müşteriye karşı bir güven ortamının oluşmasıdır. Ön hazırlıklar bittiğinde müşteri, paranın tamamını göndermese de bir kısmının gönderiyor ve kalan kısmı da teslim aldığında ödüyor. Bu aşamada da dünyada kurulan SGS adında bir sistem var. Müşteri size güvense de güvenmese de bu sistem sayesinde bir kontrolör göndererek ürünü kontrol edebiliyor, inceliyor ve bu rapora göre ürünü teslim alıyor. SGS raporuna göre ürünleri teslim ediyoruz. Her firma bunu yapmıyor çünkü bu sistem, ek maliyetler bindiriyor. Bu sayede ilişkiler güvene dayalı devam ediyor ve ilk ticaretiniz doğru olursa gerisi de geliyor. Biz de çalıştığımız firmaların kurumsal olmasına dikkat ediyoruz. Kendimiz üretiyoruz ancak üretmediğimiz ürünleri alırken de üreticinin ticari ahlakına bakıyoruz. Özellikle Pandeminin başlarında bir karaborsa ortamı vardı ve o ortamda sözünün eri insanlar aranıyordu. Yurtdışından gelen tüm taleplere, talebi karşılayacağımız kadar cevap verdik. Yapamayacağımız, karşılayamayacağımız ve mahcubiyet yaratacak durumlarda geri çekildik. Az da olsa doğru işler gerçekleştirmiş olduk, müşteriler de daima sözümüze itimat etti. Ne fiyatımızı ne ürünümüzü sorguladılar böylece siparişler, ardı ardına gelmeye başladı.

Y.B- Ticarette işlerinizi güzel yapmak ve devamlı kılmak için bir güven ortamı oluşturmak önemli değil mi?
A.Ş- Firmaların bize karşı duyduğu güveni hiçbir zaman suiistimal etmedik ve her zaman daha da dikkatli davrandık. Başkaları yüksek fiyattan satarken biz daha düşük fiyatlar sunduk çünkü arada bir güven ve süreklilik vardı. Bu davranışımızın bizlere, pazarda avantaj sağlayacağını biliyorduk ve böyle de oldu. 23 ülkede ticaret yapıyoruz ve 40’a ulaşmak istiyoruz. Ticaret yaptığımız yerler; Afrika, Balkanlar, Orta Doğu, Orta Doğu’da özellikle Katar bizden çok fazla ürün aldı. İngiltere, Almanya, Fransa, Slovakya, Kamerun gibi birçok ülkeye ihracat gerçekleştirdik.

Y.B- Bu süreci durağan geçiren sektörler işletmecileri için bir öneriniz var mı?
A.Ş- Bu dönemde bizim sektörümüz aksamaya uğramadı, aksine daha da hızlı ilerledi. Bu süreçte özellikle hizmet sektörü bu süreçte çok hasar aldı ve duraksadı. Bu gibi sektörlere mensup insanların, kendilerini yenilemesi lazım. Teknolojiyi işlerine entegre etmeleri gerekli. Rahmetli dedem, “Müşteri insana iş öğretir.” derdi. Müşteriler eve kapanıyorsa dijital çağla birlikte hayatımıza giren interneti işimizde kullanabiliriz. Pandemiden dolayı zarar gören esnafımız e-ticarete yönelmeli çünkü e-ticaret bu süreçte hiç durmadı ve artarak devam etti. Bunu işlerine entegre eden insanlar da bu süreci en az hasarla atlattı. İş insanları, ürün skalalarını değiştirerek e-ticaret vasıtasıyla yerelden ziyade daha evrensel boyutta, dünyaya hitap etme şansını yakalıyor. E-ticaretin içine girince her firmanın, e-ticaret yapması gerektiği kanaatine vardım. Dünya dursa bile e-ticaret devam eder.

Y.B- Gelecekle ilgili siyasi anlamda bir planınız var mı?
A.Ş- Parti kuruluş aşamasında yaklaşık 8-10 yıl boyunca bilfiil görevler aldım. İlçe başkan yardımcılığı görevi yaptım. Ailem ve benim için her zaman halka hizmet, hakka hizmet olmuştur. Tüm amacımız, topluma ve vatandaşlara hizmet etmekti ve yaşantımız boyunca da bu amaç çerçevesinde ilerledik. Siyasetin içerisinde çok fazla görünmesem de topluma ve insanlara faydalı olduğumu düşünüyorum. Çevremdeki insanların ihtiyaçları olduğunda onlara yardım etmeyi, dertleriyle hemhal olmayı kıymetli görüyorum. Siyasetin merkezi Ankara, Ankara ve İstanbul üzerinden genel bir siyaset yapıldığında topluma daha faydalı olabiliyorsunuz. Herhangi bir idari görevim olmamasına rağmen bana gelen talepleri, çağrıları cevapsız bırakmıyorum ve elimden geleni yapmaya çalışıyorum. Bir de şu var; aktif bir siyaset yaptığınızda ticaretiniz de ister istemez geri planda kalıyor. Siyaseti hakkıyla yapmak için tamamen siyasete odaklanılmalı ancak güçlü tüccarlar da siyasete katkı sağlıyor. Ekonomik anlamda güçlü olduğunuzda siyaset daha rahat ve daha iyi bir şekilde yapılabiliyor, bu sayede topluma ve vatandaşa daha iyi hizmetler sunulabiliyorsunuz.

Y.B- Sporla yakından ilgileniyorsunuz. Fenerbahçe Spor Kulübü Kongre Üyesisiniz. Sakaryaspor‘a destek veriyorsunuz bu anlamda sporu, seviyor musunuz?
A.Ş- Sporcu bir kimliğimiz yok ancak bir hocamız, çocukluk yıllarımızda bize amatör bir lisans çıkartmıştı. Sapancaspor’a destek olmak amacıyla spora başlamıştım. Spor, hayatımızın her alanında olmalı. Bir yanda da Sakaryaspor var. Sakaryaspor, Sakaryalılar için bambaşka bir yerde taraftarı ile birlikte Türkiye’de nam salmış bir kulüp. Sakaryaspor’da görev almak ve Sakaryaspor’a hizmet etmeyi canı gönülden istiyorum. Spor kulüplerinin başarılı olabilmesi için idareciliğin ve maddi gelirlerin birbirine paralel şekilde ilerlemesi gerekiyor. Spor kulüplerine idareciliği bilen ve maddi anlamda güce sahip insanların gelip süreci yönettiğinde ve bu kulüpler kurumsallaştırıldığında başarı elde ediliyor. Bu Sakaryaspor için de geçerli. Ve bunu sağlayabilecek bir arkadaşla birlikte Sakaryaspor için tüm bu imkanları sağlayabilir miyiz, Sakarya’ya ve Sakaryaspor’a katkımız olur mu düşüncesiyle yola çıktık. Yıllardır Sakaryaspor için duyduğumuz kötü ve olumsuz söylemler var. Sakaryasporumuz hak ettiği yerde değil. İstanbul’a gidip büyük kulüplerde futbolcularla konuştuğumuzda hepsinin gözlerinin içi parlıyor çünkü Sakarya’da bir cevher olduğunu biliyorlar. Herkes bu cevheri kim ortaya çıkaracak diye bakıyor. Sakarya Büyükşehir Belediye Başkanımız Ekrem Yüce’ye ziyaretimizde kendisi de vurguladı. Bir birlikteliğin Sakaryaspor için fayda sağlayacağını dile getirdi. Biraz daha bu konu üzerine istişareler yapılsa aslında güzel bir birliktelik sağlanacağına inanıyorum.

Y.B- Ticari anlamda Türkiye nasıl bir durumda, gelecek yıllara bakıldığında ne görüyorsunuz?
A.Ş- Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunuyum ancak öncesinde uluslararası ilişkiler çok fazla alanım değildi. Kader beni bu yöne itti ve bu bölümü bitirince uluslararası işler yapmaya başladım. Bu sayede de dünyayı analiz etme fırsatı buldum. Bir kriz ortamında dünya ekonomileri nasıl etkileniyor, gördüm. Bu süreçte sağlık sistemleri nasıl ilerliyor, tüm bunlara baktığımda bu anlamda Türkiye en güçlü duran ülkelerden biri. Kendi sektörümle alakalı söylüyorum, sağlık sektöründe dünya, Türkiye’nin kabiliyetini tam anlamıyla gördü. Özellikle tulum ve önlük üretiminde Türkiye’nin tekstildeki becerisi yansıtıldı. Türkiye, sağlık sistemi açısından da dünyanın en iyi ülkesi olduğunu düşünüyorum. Ecdadımızın dediği gibi “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” savını en iyi uygulayan ülke biziz. Şehir hastaneleri son 20 yılda sağlık anlamında yapılan yeniliklerin örneğidir ve sağlık hizmetleri konusunda dünyanın önüne geçtiğimizin göstergesidir.

Y.B- Çok teşekkür ediyoruz.
A.Ş- Ben teşekkür ederim.

Editör: Haber Merkezi