Yahya Bakır’a konuşan Siyasetçi, İş İnsanı Ali Kemal Sofu “İlkokul yıllarında çobanlık yaparken okuduğumuz kitaplardan edindiğim dünya görüşümle lise yıllarında perçinlediğim, üniversite yıllarında olgunlaştırdığım bir davam var ve bu davanın siyasi lideri Reisimizdir. Aynı dünya telaşını edindiğimizi, aynı duyguları paylaştığımızı düşünüyorum.” dedi.

Yahya Bakır: Ali Kemal Sofu’yu tanımak isteriz.

Ali Kemal Sofu: 1978 yılında doğdum. İlkokulu, Karadere de bu güzel ve şirin köyümüzde okudum. Çocukluğum zor geçti ancak çok güzeldi, güzel hatıralarım oldu. İlkokulu bitirdikten sonra ortaokul ve liseyi Hendek İmam Hatip Lisesi’nde okudum. Kimi zaman 15 km yolu yürüyerek, kimi zaman da kamyon tepelerinde gittim geldim. Hendek’te yatılı okudum. Hayatı, yatılı okula kaldığım süre zarfında öğrendim. Herkesin çocukluğunda zorluk çektiği dönemler olmuştur ancak bizim ekstra zorluklarımız olduğuna inanıyorum. Ben daha ilkokula başlamadan önce babam 3 yıl çalışmak için yurtdışına gitti. Evin en büyük çocuğu olmak bazı sorumluluklar getiriyor. Her zaman yaşımdan büyük davranmak zorunda kaldım. Çocukluk yıllarımda çobanlık yaptım. 10-15 hayvanı meraya götürüyor, akşama sağ salim geri getiriyordum.

Y.B- Eğitim hayatınız nasıldı?

A.S Hendek İmam Hatip Lisesi’nde yatılı okudum. Oradayken hocalarım sayesinde dünyayı tanıma fırsatı edindim. İmam Hatip eğitimim ve üniversite eğitimim süresince çalıştım. Ailem inşaat sektörü ile alakalı olduğu için hafta sonu tatillerim ve yaz tatillerim inşaatta çalışarak, yevmiyelere giderek geçerdi. Pazarda tezgahtarlık dahi yaptım. Çok güzel anılar biriktirdim, ticareti bu sayede öğrenmiş oldum. Hendek İmam Hatip Lisesi, Hendek ve şehrimiz için özel yere sahip. Öğretmenlerinin, hocalarının belirli ağırlıkları olduğu bir okul bu yüzden her zaman Hendek İmam Hatip Lisesi’ni bir ev ve aile olarak gördüm. Hocalarımız çok donanımlıydı, bizlere adeta hayatı öğretti. Duruşumuzu, hayata karşı bir idealimizi, dava anlayışımızı bu okulda edindik. İlim irfanın yanında hayatın da öğrendik. Aramızdaki hoca-öğrenci ilişkisinin temelinde yönlendiren, bir babalık-abilik ilişkisi her şeyin iç içe geçtiği, tüm derdimizi anlatabileceğimiz bir atmosfer vardı. Yatılı okul okumaktan çok memnunum. Hayatın tüm zorluklarını öğrendik, sabahın köründe namaza kalkıyor, dersler görüyorduk, yaşımıza göre hızlı olgunlaşıyorduk. 

Y.B- Üniversite eğitiminiz için sizi yönlendiren biri ve oldu mu?

A.S- Öncelikle şunu söyleyeyim; hayatım boyunca beni yönlendiren kimse olmadı. Çocukluğumdan beri çizgimi kendim belirledim. Daha ilkokul çağlarımda köyde bizden büyük İmam Hatip Lisesi mezunu abilerimizin kitaplarını okurdum. Lisede okunacak İslam Tarihi, peygamberimizin hayatını ve halifelerin hayatları ile ilgili kitapları genç yaşta okudum. İmam Hatip Lisesi okumak isteğimde bu kitapların ışığında oldu. İlkokul öğretmenim Nusret Medet’in benim üzerimde emeği çoktur. Bizi, daha iyi yerlere gelebilmemiz için sınavla girilen paralı okullara yönlendirmek istedi. Hiçbir sınava girmeyi kabul etmedim. Direkt olarak İmam Hatip Lisesi’ne gideceğimi söyledim. Babam, bana; ‘İşte inşaat, işte okul. İster oku, kendine hedefler koy, başar, ya da gel buraya, işin hazır.’ dedi.

Y.B- İlahiyat döneminiz nasıldı?

 A.S- İlahiyatta çok güzel hocalarla tanıştık, onlardan ders alma fırsatı yakaladık. Mehmet Erkal Hocamız dekanımızdı. 28 Şubat dönemindeki baskın süreçte çok güzel bir abilik ve babalık ağırlığıyla süreci yönetti. O zamanki süreçte kız öğrencilerin başörtüsü sorunu vardı. Mehmet Erkal Hocamız babacan duruşuyla kendini siper etti ve başörtü öğrenciler derslerine gidip geldiler. Cevat Akşit Hocamızdan çok güzel dersler aldık. Numan Yazıcı Hocamız çok değerliydi, Diyanet İşleri Başkanımız Ali Erbaş Hocamız İslam Tarihi derslerimize girerdi. Tüm öğrencilerle abi kardeş gibiydi önceki Sakarya Büyükşehir Belediye Başkanımız Zeki Toçoğlu Hocamız fakülte sekreterimizdi, onunla da abi kardeş gibiydik. 28 Şubat sürecinin yaşandığı, partilerin kapatıldığı ve İslami hassasiyeti olan insanların üzerine gidildiği bu zor süreçte öğrenciydik. Bu süreçte değerli hocalarımızdan hayatı ve mücadeleyi öğrendik. Osman Şekerci adında değerli bir hocamız vardı. Fıkıh derslerimize girerdi. İlahiyat öğretmenleri için Türkiye genelinde 50 kişilik kontenjan açılıyordu ve binlerce mezun vardı. Hocamız bu yaşananları görünce bize; ‘İlla devlet memuru olacaksınız diye bir kaide yok. Rızkın onda dokuzu ticarettedir. Ticaret peygamber mesleğidir, gidin ticaret yapın!’ dedi. İmam Hatip’i bitirdiğimizde imam olabiliyorduk ancak ben imam olmayı düşünmüyordum. Öğretmen olup çocuklara bire bir hayatı öğretecektim. İslam’ı, doğruluğu, dürüstlüğü anlatacaktım. Bu hayallerle okurken ilahiyat bittiğinde bırakın öğretmen olmayı, imam dahi olamaz hale geldik.

Y.B- Sivil toplum kuruluşlarında ve siyasetin içerisinde, spor hayatınızda aktif bir insan mıydınız?

A.S- Hayatımın her anını dolu dolu yaşadım. Lise yıllarında Milli Gençlik Vakfı’yla tanıştım. Milli Gençlik Vakfı’nda çok güzel hocalarımız vardı. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan‘la o yıllarda geldiği mitinglerde tanıştık. Şuurlu bir Müslüman nasıl olur öğrendik. İlahiyat Fakültesi’nde de biz Milli Gençlik Vakfı’yla birlikte organizasyonlar yaptık, konferanslara hocalarımızı götürdük, gezilere gittik. Hareketli bir gençlik yaşadık. Sporla da lise yıllarında tanıştım, Lise bir itibari ile tekvando yapmaya başladım. Başarılı bir sporcuydum, imkansızlıklar dahilinde siyah kuşağa kadar ilerledim ancak müsabaka derecesi olarak Sakarya dışına çıkmadım. Sadece bir tane Sakarya şampiyonluğumuz var, küçük organizasyonlarda birçok madalyamız mevcut.

Y.B- Ticari serüveniniz ne zaman başladı?

 A.S- Okulu ve askerliği bitirdikten sonra 2004 yılında AK Partimizin ilk iktidar olduğu yıllardı. Birtakım açılımlar henüz yapılamamıştı, öğretmen olma şansımız yoktu bu yüzden hemen kendimize bir iş yeri bakıp dükkân kiraladık ve çimento, tuğla gibi inşaat malzemeleri satmaya başladık. Sonrasında kendimizi biraz daha geliştirdik ve konut yapmaya başladık. 700 civarında konut inşaatıyla insanlarımızı ev sahibi yaptık.

Y.B- Ticarete ve siyasete aynı dönemde mi başladınız?

 A.S- Ticari ve siyasi hayatım aynı dönemde başladı, diyebilirim. 1-2 yıllık esnaftım. Gençlik kollarından, Refah Partisi’nden, Fazilet Partisi’nden geliyoruz. Abilerimiz ve Hendek bizi tanıyor. İlçe Yedek Yönetim Kurulu Üyesi olarak siyasi serüvenim başladım. 7 sene AK Parti Hendek İlçe Yönetim Kurulu Üyeliği yaptım. Hiçbir zaman bir yerlerden görev istemeyi kendime yakıştırmadım, bizi bilen biliyor. Emeğimiz, yetişme şartlarımız, donanımımız belli. İhtiyaç halinde zaten bizi görecekler diye düşündüm. Daha sonra o zamanki mevcut ilçe başkanımız 3 dönem engeline takılıp tekrar aday olamayınca Ankara’dan genel merkez koordinatörleri Teşkilatta temayül yaptılar. Bu temayülde birçok arkadaşımız bu işi Ali Kemal Sofu da yapar, demiş ve bu şekilde bana ilçe Başkanlığı görevi tebliğ edildi. 2012 yılında ilçe başkanı oldum. Güzel bir kongre ve istişare heyeti ile yönetimimiz ve başkanlarımızla birlikte siyaseti, Hendek’te reisimize yakışır bir şekilde sürdüreceğiz, dedik.

Y.B- 7 yıl İlçe Başkanlığınız ve 7 yıl da Yedek Yönetim Kurulu Üyeliğiniz var, şunu biliyoruz, ilçelerde İlçe Belediye Başkanları, İlçe Başkanları ilçe için çok önemlidir. İlçe Belediye Başkanları görünür ancak İlçe Başkanları görünmez. İlçe Başkanları şehirdeki hizmetlerin gerçekleşmesi için özellikle Ankara takipleri için Belediye Başkanlarıyla, Milletvekilleriyle gerekirse Bakan ve Bakan Yardımcılarıyla görüşerek ilçedeki hizmetleri ilçeye kazandırmak için hizmet eder. Zaman zaman üst düzey toplantılara katılır. Siz Hendek’te İlçe Başkanlığı görevi yaparken 7 yıllık süreçte neler yaptınız?

A.S- İlçe Başkanı olduğumuz ilk andan itibaren öncelikle arkadaşlarımıza bir araya geldik ve elimizi taşın altına koyacağız dedik. Hendek’in ne eksiği var? Neye ihtiyacım var? Belirlemek adına kurumlarla toplantılar gerçekleştirdik. 28 Şubat sürecinde kapatılan İmam Hatip Mezunları Derneğimizi yeniden kurduk. 2012 yılında ilk icraatımız bir hafta içerisinde hemen 7 arkadaşımızla İmam Hatip Mezunları Derneği’ni kurduk ve hala çalışmaları yürütülüyor. Sonrasında kronik sorunlar diyerek, hayırseverlerin İmam Hatip olarak yaptırdığı ve okulu hızlı bir şekilde bu bizim kırmızı çizgimiz diyerek tekrar İmam Hatip Lisesi olarak kazandırdık. Çok ciddi bir kulis çalışmasıyla o zamanlar Ayşenur İslam Hanım Bakanımızdı, Recep Uncuoğlu İl Başkanımızdı. İyi bir çalışmayla Hendek’te yurtların kapasitelerini çıkararak ihtiyaç olmadığını gösterdik ve burası İmam Hatip Ortaokulu olarak hizmete açıldı. Hendek’e 7 yılda 18 tane eğitim kurumu kazandırdık. Bunların ikisi anaokulu, üçü ilkokul, yedi ortaokul ve üç tane de Anadolu Lisesi, iki tane yüzer kişilik orta öğretim pansiyonu. Özel eğitim uygulama okuluyla da büyük manada katkı sağladığımızı düşünüyorum. İlçe Milli Eğitim Müdürümüz, İl Milli Eğitim Müdürümüz, Vekillerimiz ve İl Başkanlarımıza bu anlamda teşekkür ediyoruz. Çamlıca Bölgesi’nde 3 tane köprü ihtiyacı vardı, rahmetli Cevat Ayhan Bayındırlık Bakanı’yken projesini çizmiş ancak yatırımları alınamamış. 20 yıllık bir bekleyişti ve elimizi taşın altına koyup yine Milletvekillerimiz ve Bakanlarımızla birlikte 3 köprüyü Hendek’e kazandırdık. Yine Hendek’in merkez mahallelerinde Büyükşehir Belediyemizle birlikte 2 tane büyük köprü yaptırdık. SGK ve SHM binası yaptırdık. 7 yıl boyunca ilçemiz için çalıştığıma, elimi taşın altına koyduğuma, arkadaşımla birlikte mücadele ettiğime inanıyorum. Bu mücadeleden dolayı da Hendek Belediye Başkanlığı Adaylığına layık görüldüm.

Y.B- Hendek Belediye Başkanı seçilemediniz, başarısız olduğunuzu düşünüyor musunuz?

A.S- Hendek’te bütün seçimler bıçak sırtıdır ve risklidir. 2004 seçimlerinde 400 oyla seçim kazanabildik. Birlik ve beraberlikle o günkü süreçte çalışarak bu küçük farka rağmen kazandık. Aday olduğum sürece kadar ki dönemde bir çakıl taşı dahi ekibimizden ayrılmadı mücadeleyi birlik ve beraberlik içinde yaptık. Benim için birlik ve beraberlik çok önemli. 2014 seçimlerinde daha yeni ilçe başkanı olduğum süreçte yine bir belediye seçimine girdik. O zaman büyükşehir yasasıyla uzak mahalleler ilk kez belediye başkanı seçimlerinde oy kullanıyordu o günkü şartlarda merkezde seçimi kaybettik. Merkezde fark yedik ancak köyler ve uzak mahalleler ilk kez oy kullandığı için seçimi kazandık. Hendek’teki 90 mahallenin 70’i uzak mahalledir. Merkez nüfusundan daha fazla köy nüfusumuz var. Biz bu mahallelerde seçim çalışmalarında belediye başkanı adayımızla birlikte gidip Hendek’te ne olacaksa sizin için de o olacak dedik, doğalgaz sözü verdik. Seçim taahhütlerimiz dolu doluydu. Nedenini bilemediğimiz bir şekilde o dönemde seçilen belediye başkanımız bir yıl sonra istifa edip Milletvekilliğini tercih etti. Sonra meclisten bir arkadaşımızın belediye başkanı olarak seçtik, bu yüzden seçim vaatlerimiz askıda kaldı mevcut belediye başkanımız ve yeni belediye başkanımız da yükümüz ağır, borç ödüyoruz gibi söylemlerle insanları hayal kırıklığına uğrattı. Seçimi kaybettiğimize değil de kazanamadığımıza inanıyorum. Seçime 3 ay kala adaylığımız kesinleşti. Anketlere bakıldığında fark epey düşmüştü. Seçim süreci 10 gün daha uzun olsaydı seçimi kazanacaktık çünkü kendimizi tam olarak anlatma fırsatı bulamadığımı düşünüyorum.

Y.B-Siyasette başarıyı ne olarak görüyorsunuz?

 A.S- En büyük başarı kalp kırmadan insanları incitmeden yaşamaktır. Başarı sadece alınan bir makamla sınırlı değildir. Başarı insanların gönlündeki yerinizdir. 7 yıl ilçe başkanlığı yaptım. Belediye başkanlığı adaylığı yaptım, şu dakika itibari ile alnım ak bir şekilde Hendek’in bir ucundan bir ucuna yayan gidebiliyorsam ve kimseye bir haksızlık yapmadıysam asıl başarı budur. İnsanlarla iç içe yaşıyoruz, hesabını veremeyeceğim hiçbir şey yok. Bu kadar rahat olmamın sebebi de kendime, ‘Emrolunduğun gibi dost doğru ol!’ Ayetini şiar edinmemdir. Tek derdim doğru insan olabilmek, birilerine yaranayım, yeter ki birileriyle aram iyi olsun diye değil, yanlış bildiğime yanlış diyeceğim, doğru bildiğime doğru diyeceğim, kimsenin hakkını yemeyip Cumhurbaşkanımıza layık Cumhurbaşkanımızın genelde verdiği mücadeleyi yerelde doğru bir duruşla ona yakışır şekilde ilçe başkanı olabilmekti. Bunu başardığımı düşünüyorum.

Y.B- Belediye başkanlığı seçimlerinde Ali Kemal Sofu doğru aday değildi, deniliyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

A.S- AK Parti de çok ince elekten geçirilip aday adaylığı sürecinde çeşitli anketlerle, genel merkezimizin oluşturduğu bir adaylık sistemi var. Yanlış adaylık diye bir şey kesinlikle yok. Bana göre de Hendek için en doğru aday bizdik çünkü Hendek’i iyi tanıyorduk. Aday yanlış değildi, karşımızdaki aday bir önceki seçimde Hendek merkezde seçimi kazanmıştı. Biz uzak mahallelerin desteği ile seçimi aldık. Ancak 2019 seçimlerinde biz de birlik ve beraberlik adına birtakım zaaflar ortaya çıktığı için böyle bir sonuçla karşılaştık. Seçim insanlarımızın, hemşerilerimizin teveccühü. İlçe başkanlığımız sürecinde tribüne oynamadık. Hizmetlerimizi parti disiplini içerisinde yaptık ve Hendek’in menfaatine çalıştık bu yüzden kendimizi çok fazla tanıtma fırsatımız olmadı. Belki diğer adaylardan daha çok gezdik, daha çok sahadaydık, insanlarla iç içeydik ancak bir belediye başkanlığı adayı kimliğimiz olmadığı için insanların çok fazla gündeminde kalmadık. Hendek’in bir belediye başkanı vardı ve biz bu belediye başkanını bizim başkanımız olarak gördük hizmetlerimizi de onun önüne geçmeden yaptık. Tüm çalışmalarımız belediye başkanımıza yazılıyor, ilçe başkanı el altından çalışmaları yapar, Ankara ile görüşür ancak gelip bilboardlara biz yaptık, yazamayız çünkü mevcut bir belediye başkanı var. Kenarda duruşumuz ve tevazuumuz sebebiyle insanlar bizi pek fazla tanıyamadı. Vatandaş çok sıcak ilişkiler istiyor, gittiğimiz her yerde de ben belediye başkanı adayı olacağım, şimdiden sizden destek istiyorum, diyemem zaten adaylığımızın gerçekleşeceğini de bilmiyorduk. Seçimle ilgili bir anekdot paylaşmak istiyorum. Türk filmlerinde bir sahne vardır. Çocuklardan biri topa vurur ve komşunun camı kırılır. Adam topu alıp aşağıya iner ve herkesin kaçtığını görür, kenarda masum masum olan biteni izleyen bir çocuk vardır ve tokadı bu çocuk yer. Tıpkı bu misalde olduğu gibi kaçmadığımız için tokadı biz yedik, ancak bu sayede de insanlarla tanıştık, ne olduğunu hemşerilerimiz çok iyi biliyorlar. Tüm yaşadıklarımızı tecrübe olarak yazdık. Siyaseti ancak öğrendik, bize ne görev verilirse verilsin, hangi görev nasip olursa olsun vatandaşımızın hizmetindeyiz hemşerilerimize iş görmeyi, hizmet etmeyi ibadet olarak görüyoruz. Siyasette de varlığımızı sürdüreceğiz. 40 yaşında siyaseti bırakmak öncelikle bize oy veren kardeşlerimizi yarı yolda bırakmak olur. Her zaman partimizin ve hemşerilerimizin emrindeyiz.

Y.B- Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’la siyaset yapmayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

 A.S- Öncelikle ben Cumhurbaşkanımızın makam veya görev arkadaşı değilim, ben Cumhurbaşkanımızın dava ve yol arkadaşıyım. İlkokul yıllarında çobanlık yaparken okuduğumuz kitaplardan edindiğim dünya görüşümle lise yıllarında perçinlediğim, üniversite yıllarında olgunlaştırdığım bir davam var ve Reisimizi bu davamın siyasi lideri görüyorum. Cumhurbaşkanımız ile aynı dünya telaşını edindiğimizi, aynı duyguları paylaştığımızı düşünüyorum her zaman hiçbir görev şartı olmadan onun yüküne omuz atan bir fert olmak istiyorum.

Kendimi reisimizin davasının bir neferi olarak görüyorum, makamlar önemli değil ancak almış olduğumuz kazanımlar, yapmış olduğumuz mücadele çocukluğumuzdan beri hayalini kurduğumuz Ayasofya’nın açılışı bile benim için Cumhurbaşkanımıza bir ömür asker olmak için yeterli. 

Y.B- İslam dini, bir camiye bir cemaate bir kapalı yerde tespih çeken Allah’a inanan insanlardan oluşan bir bakış açısı mıdır yoksa dünyayı yöneten ticaretin koordinasyonunu yapan bir yerde midir?

A.S- Ticaret İslam dini için çok önemlidir ve bilindiği gibi peygamberimizin de mesleğidir. Peygamberimizin bir hadisinde; ‘Dürüst, güvenilir tüccarlar kıyamette, ahrette sıddıklar ve şehitlerle birliktedir.’ Yani dürüst bir tüccar aslında şehitlik mertebesindedir. İslam’ın beş şartı varsa üçü zenginlikle alakalıdır çünkü zekât vermek, hacca gitmek, oruç tutmak, sadaka vermek, bağışta bulunmak bunlar tamamen kazanç gerektirmektedir bu yüzden de Müslüman bekleyen değil, veren olmalıdır. İslami ticaretten soyutlarsak el açıp dilenmek zorunda kalırız. bugün bir Yahudi dünya yönetiyorsa ticaretinin güçlü olduğu, sadece lobisi ve ticareti iyi olduğu içindir bu yüzden Müslüman kişi paranın peşine düşmeyecek ancak Kur’an’da yine Rabbimiz ‘Dünya’dan da nasibini unutma!’ diyor. Hedefimiz dünya değil ancak en azından dünyalığımızı da sağlayacak kadar Müslüman bir kardeşimize el tutacak kadar dünya içinde çalışmamız gerek.

Y.B- Siyasetin ve ticaretin olmazsa olmazı nedir?

A.S- Siyasetinde, ticaretinde olmazsa olmazı doğru kalabilmektir. Dünya menfaatleri için yanılmamak, şekilden şekille girmemek gerekir. Siyasette de ticarette de önemli olan insanlara bir şey verebilmektir. Gerektiğinde para kazanmaktan daha iyi fedakârlık yapmaktır, bazen makamlardan fedakârlık yapmak gerekir. İnsanın kendisini millet için insanlık için bir şeyler yapma düşüncesi ile motive etmelidir. Sürekli kendini düşünen çıkarcı bir politikayla ticarette de siyasette de ileri gidilmez. Her iki alanda da kendimizi insanlara hizmetkar olarak görmeliyiz. Ticarette mal temin ederek siyasette de insanlara hizmet vererek kendimizi insanlara hizmetkâr kabul etmeliyiz.

Y.B- Ali Kemal Sofu’nun çalışma prensipleri ve iş disiplini nasıldır?

A.S- 7 yıllık İlçe Başkanlığı görevini yürüttüğüm siyaset hayatımda 6 seçime girdik. 6 seçimin yanı sıra 3 tane de kendi kongrem geçtiği için toplamda 9 seçim boyunca günlerce evime geç gittiğim, çocuklarımı sevemediğim, onları göremediğim yoğun bir süreç yaşadım. Siyaset yapmaktan ticaretime de fırsat bulamadım, ticaretimi aileme ve çalışanlarımıza emanet ettim. Bu vesileyle de siyaset ağır bastı ve insanları hizmet etmeyi yeğledik. 7 Haziran’da seçimden çıktık bir Kasım’da tekrar seçime girdik hangi ara gidip işimi başında duracaktım ama Allah’a şükür siyasette de ticarette de mahcup olacağım, hesabını veremeyeceğim şey yok. Hiçbir zaman çoğun peşinde olmadım, her zaman kanaat ettim.

Y.B- Teknoloji çağındayız ve başka bir gençlikle karşı karşıyayız. Gençlere ne öneriyorsunuz? Gençler kendilerini nasıl yetiştirmeli?

A.S- Teknolojinin ve sosyal medyanın geldiği durum beni ürkütüyor, sosyal medyayı büyük bir kontrolsüz güç olarak görüyorum ve bu gücün frenlenmesi gerekiyor. Tüm genç kardeşlerimize kitap okumayı tavsiye ediyorum. Kitap okuyup kitapla hemhal olmak lazım. Her zaman yanı başımızda çantamızda bir kitap olmalı internetten, cep telefonundan kitap okumakla bir şey öğrenilmiyor. Kişi kitabı açıp kendi okuduğunda tamamen kitabın baş kahramanına dönüşüyor ve kitabın içine giriyor. Gençlere yakın tarihi okumalarını tavsiye ediyorum. Gençler kendilerine hedefler koysun ve bu hedefler ışığında ilerlesinler siyasetle ilgilensinler ve en önemlisi de kimseye körü körüne tabi olmasınlar kendi yollarını kendileri çizsinler.

Y.B- Çok teşekkür ediyoruz, kolaylıklar diliyoruz.

A.S- Ben teşekkür ediyorum.

Editör: Haber Merkezi