Ecdadımız, bir hastane yapma kararı alınca, yer tespiti için o yörenin en yüksek tepelerini seçer ve oralara birer kuzu filetosu asar, aradan iki hafta geçtikten sonra numaralanarak toplanan etlerin en sağlıklı şekilde kuruduğu yere de hastaneyi kondururdu...
Bugün Dağdibi'nde çürümeye terkedilen "Belediye Hastanesi"nin temeli atılırken, yaklaşık 20 yıl önce terleten bir Temmuz ayında aralıklı olarak esen kuru serin rüzgar karşısında ecdadı hatırlayıp Rahmetli Ahmet Akkoç adına hastanenin yapımında görev alan Nurettin Sofuoğlu'na anlatmıştım bu olayı...
Rahmetli Sofuoğlu, Akkoçlar'ın eniştesiydi...
1994-99 yılları arasında Belediye Polikliniği Şefi olan Dr. İbrahim Sağır'ın hedefi, amacı ve emeli bir Belediye Hastanesi kazandırmaktı bu şehre...
Onun için önce Belediye eski Başkanı Rahmetli Ünal Ozan'ı ikna etmiş ve Bakkallar'da bu iş için bir arsa da temin edilmişti...
Dağdibi'ndeki arsayı 1950'li yılların başlangıcında Fen İşleri Müdürü iken Nurettin Sofuoğlu kazandırmış Belediye'ye, meğer...
Bunu ilk ağızdan öğrenmiştim, temel atma gününde...
Rahmetli hayırsever iş adamı Ahmet Akkoç'u tedavi gördüğü İstanbul Acıbadem Hastanesi'nin bir benzerini yapması için az mı uğraşmıştı, Rahmetli Dr. İbrahim Sağır...
Hastanenin inşaatı kısa sürede bitirildi...
Ancak bir türlü içi donatılıp hizmete giremedi...
Belediyelerin hastane işletmesi çok yönlü bir külfet oluşturduğu için biten binaya rağmen, hizmet gerçekleşemedi...
Aradan geçen süre içersinde Dr. İbrahim Sağır vefat etti...
Hastane binası da o gün, bu gündür kaderine terkedilip çürümeye, ilgisizliğe mahkum edildi...
17 Ağustos Depremi sonrası hasar gördü...
Sofuoğlu binayı güçlendirme planı yaptı...
Sonra onun da ömrü vefa etmedi...
Ahmet Akkoç, Dr. İbrahim Sağır gibi hastane için olağanüstü mücadele veren inşaat mühendisi, eski belediyeci Nurettin Sofuoğlu da göçüp gitti, idealini gerçekleştiremeden...
Cebeci'ye giderken, önünden her geçişte Emirdağ'da yatmakta olan büyüklerimin yanında, bina adına emeği geçenlere de rahmet okurum, içim yana yana, daima!
Hal böyleyken biz "Düşkünler Evi", "Kadın Sığınma Evi", yurt, okul ya da benzer toplumsal yatırımlar için kullanılabilecek bina arar dururuz...
İşte bunu içime sindiremem, bir türlü...
Üzülürüm, dertlenirim bunca emek, bunca para heba olup gidiyor diye...
Belediye'deki Başkanvekilliğim sırasında Rahmetli Sofuoğlu ile harcadığımız zamana yönelik hatıralar gelir oturur gözümün önüne...
"Neden kullanılmaz da, çürümeye terk edilir bu güzelim eser?"
Gel de cevap ver, kolaysa...
Mahşer Günü'nde hayırsever iş adamı Rahmetli Ahmet Akkoç kimin yakasına yapışacak, merak ediyorum doğrusu...
Vali Mustafa Büyük, Büyükşehir Belediye Başkanı Zeki Toçoğlu, Üniversite Rektörü Muzaffer Elmas ya da sivil toplum liderleri kafa kafaya verip buraya ilin yararına bir çözüm getiremezler mi?
Getirirler, getirirler...
Hem de bal gibi getirirler...
Ama istenilsin, yeter ki...
Bir adım adım atılsın, yani bu doğrultuda bir kıvılcım çakılsın...
Görün bakın nasıl gelir ardı arkası...
Yapılan bunca masrafa ve tüketilen zamana yanmamak mümkün değil, binayı öyle terkedilmiş görüp de...
Bilmem yanılıyor muyum?